2
gittiğim üçüncü galatasaray maçı. dün gibi hatırlarım. nüfuslu bir tanıdığın emri ile bir polis abinin yanına verdiler beni, biletsiz içeri sokacaklar. aklı bin karış havada olan bu polis abi, üstümdeki galatasaray formasına aldırış etmeden beni beşiktaş tribününün ortasına attı. çocuk olduğumdan sanırım kimse pek bir şey demedi. zaten sonradan hatasını farketti bu dalgın polis, kolumdan tuttuğu gibi bizim tribüne yolcu etti beni. bir de yenildik.
bu hikayenin bir de yanlışlıkla ankaragücü tribününe girme versiyonu var. o tamamen benim suçum. atkıyı zor kurtarmıştım valla.
5
amatör maçları, alt ligleri bir tarafa bırakırsak tribüne girdiğim ilk maçtır.
ankara'da yaşıyordum. galatasaray geliyor diye sağ olsun ağabeyim - fenerbahçeli olmasına rağmen - beni maça götürmüş ve galatasaray tribününe girmişti. köfte ekmek yemeyi, icab ettiğinde sokağa işemek gerektiğini o maçta öğrendim.
nihat o vahşi şutu diğer kalede atıp gol yaptığında, ben uzak kale arkasında önce inanmak istemedim, sonra bjk tribünlerinden önce yağan konfetileri gördüm, sonra gol sesini duydum. ışığın sesten hızlı olduğunu tam olarak o gün anladım. çok üzülsem de ilkler unutulmaz.
travmalı başlayan tribün maceram çok şükür bu yaşıma kadar 4 yıldız, uefa kupası, süper kupa, nice maçlarla yürüdü gitti.