galatasaray geçtiğimiz senelerde ergin ataman önderliğinde eurocup'ta kupaya doğru ilerlerken, abdi ipekçi'yi galatasaray taraftarı şu beste ile inletiyordu:
"teker teker geçiyoruz turları,
avrupa'da alacağız kupayı..."
eğer hırvatistan galatasaray olsaydı, muhtemel ki taraftar rusya'da tribünlerde, sokaklarda, barlarda, diskolarda bu tezahüratla coşacaktı...
"teker teker geçiyoruz turları,
rusya'da alacağız kupayı..."
evet, hırvatistan milli takımı modriç'in şefliğinde futbola doya doya, yüzyirmişer dakika oynaya oynaya finale kadar geldi ve şimdi o küçücük ülke tek nefes olmuş pazar gecesini bekliyor. sadece onlar değildir elbet, peri masalına inanan, futbolun güzelliğini rakam ve sayılarda değil de içinde barındırdığı hikayelerde bulan herkes iki gün sonra daliç'in takımının galibiyeti için dua edecektir.
it's coming home yani o (futbol) evine dönüyor sloganıyla başladı dünya kupasına futbolun mucidi ingilizler ve maçlar oynanıp, turlar geçtikçe bu mottoya da inandılar. onlar da hikayesi bol bir takım yapmışlardı, pickford'la, maguire'le, stones'la hayallerinin peşinden giden ve sempatik genç bir ekip oluşturmuşlardı da grup maçlarında neredeyse yedek takımla maça çıkıp belçika'ya "bilerek yenilerek" brezilya ve fransa'nın olduğu taraftan değil de ispanya, rusya, hırvatistan ve isveç gibi takımların olduğu patikadan yürümeyi tercih etmeleri, hiç de hoş karşılanmadı "romantik" futbolseverler tarafından... ama kader bu ya, yine buluşturdu southgate'i belçikalılar... yarın üçüncülük maçında bakalım hangi kadro çıkacak sahaya?
maça belki de kendilerinin bile beklemediği şekilde hızlı ve golle başladı ingilizler... duran toplar en büyük silahlarıydı ve gollerinin çoğunu bu şekilde atmışlardı, "tren taktiği" ile kafa golü beklerken, trippier daha 5 dakika olmadan harika bir serbest vuruş ile öne geçirdi "üç aslanı"... hem de hırvat taraftarların çoğunluğunun olduğu kaleye attı bu izlenesi golü... subasiç hatalı mıydı, baraj hatalı mıydı diye baktım durdum ama vuruş harikaydı, çıkmazdı o top. danimarka maçında da, rusya maçında da geriye düşmüşlerdi hırvatlar, bu onlar için sorun değildi. hiç bir şey olmamış gibi devam ettiler oyunlarına. top daliç'in talebelerinin ayağındaydı ve rakipleri savunma yapmak zorunda kaldı, defans yapmaktan ileri çıkamıyordu ingiliz kanat bekleri ve de bu pek alışık oldukları bir durum değildi. yine de maguire ile, lingard ile farkı açacak pozisyonlar buldular, hatta devrenin sonuna doğru oyunu hırvatistan yarı sahasına yıkmasını da bildiler, harry kane ile çok net bir pozisyon kaçırdılar ki, tarık ongun sonrasında ofsayt kaldırdı, bence değildi ofsayt... hırvatlar ise ilk devre daha çok uzaktan yokladılar pickford'un kalesini, "maçın adamı olacağım" diye bağıran perisiç, ikinci yarı ve uzatmalarda yapacaklarından fragmanlar seyrettirdi bize.
ikinci devre oyuna "kaybedeceği bir şeyi olmayan" hırvatistan daha arzulu başladı, özellikle perisiç ve rebiç sık sık yer değiştirerek ingilizlerin sağ kanadını, walker'ı çok yıprattılar ama kale sahasına giremiyorlardı, hep uzaktan şutlarla denemekteydiler şanslarını. ingilizlerde ise harry kane daha çok sahneye çıktı ikinci 45 dakikada da lovren ona göz açtırmadı. ve ivan perisiç'in sahne aldığı dakikalar geldi çattı. ingiliz savunmasının uyuduğu bir anda yapılan ortaya geriden gelip ayağını koyarak takımına beraberliği sağlayan interli oyuncu, bir kaç dakika sonra rusya maçının dejavusunu yaşattı: ceza sahasına şık hareketlere girip yaptığı vuruş, akınfeev'de olduğu gibi pickford'un çaresi bakışları arasında uzak direkten geri döndü. golün coşkusu ile hırvatlar iyi baskı kurdular, perisiç'le lovren'le yine uzaktan denediler kaleciyi avlamayı da skoru değiştirecek gol gelmedi.
finale uzatma oynamadan gitmek "yakışmazdı" hırvatlara, bir 30 dakika daha oynadılar ingilizlerle... işin matematiğine girersek, hırvatlar finale (30+30+30=90) fransızlardan bir maç fazla oynayarak gelmiş oldular... yorgunluk mu? lafı bile olamaz bu zafere inanmış takım için... koskoca 90 dakikada izlediğimiz pozisyonlardan çok daha fazlasını seyrettik uzatma dakikalarında. önce ingilizler yine bir korner vuruşu sonrası gole çok yaklaştı stones'ın kafasında, ingiliz savunmacı topa vurmadan önce arka direğe koşan vrsaljko takımını futbol zekası sayesinde ipten aldı. maçın ingilizler için kırılma anı derken, ilk uzatma devresi biterken perisiç'in pasında mandzukiç'in şutunu kurtaran pickford hayati bir kurtarış daha yapmış oldu. awaydays, green street hooligans, i am hooligan gibi filmlerin castlarında görev alabilecek "casual hooligan" tipli kaleci ülkesi yarı finale gelirken de, bu gece de bayrağı en önde taşıyanlardandı... dier'la henderson'ı değiştirip artık penaltıları düşlemeye başlayan southgate'yi bu rüyasından perisiç-mandzukiç ikilisi uyandırdı. hırvatların 4-5 kişiyle rakip sahada baskı yaptığı, gol arzuladığı dakikalarda ingiliz ceza sahası cıvarında oluşan bir hava topunda yine çevikliğini konuşturan perisiç, kafayla topu mandzukiç'in önüne attı ve "tarih yazan" golcü kendisinden beklenileni yaptı: gol.
bu esnada ilginç bir olay gerçekleşti, hırvatlar tüm takım halinde seyircilerinin olduğu kale arkasında sevinirken, ingiliz oyuncular topu orta sahaya götürüp, maçı başlatmak istedi, hattı başlatıp subasiç'in kalesine doğru da yöneldiler de cüneyt çakır düdük çalmadı, hırvat oyuncuların sevinçlerini izliyordu. kural tam olarak ne diyor araştırmak lazım ama bu dünya kupasında rakip sevinirken böyle oyunu başlatmak isteyen iki takım daha oldu: ispanya-portekiz maçında ispanyollar, ingiltere-panama maçında da panamalılar.
2-1 mağlup duruma düşen ingilizlerde southgate, beraberlik için walker'ın yerine vardy'i oyuna aldı ama trippier'in sakatlığı sonrası kalan 3-5 dakikayı 10 kişi tamamlayıp kupaya veda etmek zorunda kaldı... bu arada hırvat olsam cüneyt çakır'a sorardım, koca 45 dakika 3 dakika uzatma verdin de, 15 dakikalık ve sakatlığın olmadığı bir uzatmada ne buldun da 4 dakika uzatıyorsun?
fotoğraflar ve kaynak için adres:
https://ultrasmovement.blogspot.com/...tan2-1ingiltere.html