40
o eski güzel günlerin son demlerinde oynanmış olan unutulmaz maç.
aynı gün aynı salonda, fenerbahçe-türk telekom arasında erkekler cumhurbaşkanlığı kupası da organize edilmişti. bu sebepten fenerasyon %50 fenerbahçe, %25 galatasaray, %25 telekom seyircisi olacak gibi müthiş bir karara imza atmıştı.
bunun duyulmasıyla bir avuç delinin internet ortamında kopardığı yaygara karşılık bulmuş; nihayetinde her iki maça ayrı bilet satılması, tribünlerin iki maçta da yarı yarıya olması ve iki maç arasında salonun boşaltılması kararları alınmıştı.
2005'te 100. yıl kutlanırken küme düşüp ertesi sezon lige çıkan takım 2007-2008 sezonunu gönüllerin şampiyonu olarak tamamlamıştı. eurocup'ta yarı finalde genel averajla kaybetmişti, 8 sene sürecek serinin üçüncü yılındaki fenerbahçe'ye bir maçı atamadığı son topta kaybedip finalde 3-2'yle boyun eğmişti.
takımın geçmiş sezonda verdiği umut, alpaslan abi'nin vefatıyla yaşanan kenetlenme ortamı ve en çok da federasyonun kararları sonrası verilen mücadele sayesinde o gün salonda müthiş bir tribün olmuştur. tayfanın, o dönem kapatılmamış olan "alt grup"ların ve ankara dahil pek çok şehirden gelenlerin katılımıyla sayıca üstünlük bizde olmuştur. ilk yarıda hemen hemen denk bir performans olduysa da bizzat reis'in sete çıkması ve de skorun bizim lehimize dönmesiyle özellikle ikinci yarısı full üçlü çekip fenerlileri susturmakla geçmişti.
sezon sonu eurocup'ı alıp tarih yazacak olan takım ilk defa görücüye çıkarken tribün desteğiyle %100'ünden fazlasını verip kupayı kazanmıştı. hayatı boyunca şutları iyi olmayan ışıl'ın perdenin üzerinden tek koluyla sallayıp da soktuğu bir üçlüğü hatırlıyorum mesela. augustus zaten daha ilk maçında oha dedirtmişti. takımın geri kalanı da ekstra motive olup özellikle savunmada yardırınca galibiyet kaçınılmaz olmuştu.
eski ve güzel günlerdi. şimdi yarı yarıya bir futbol maçını bile türkiye sınırları içerisinde oynatmaya kimse cesaret edemiyor. 15 sene önce, neredeyse aynı kapılardan girilen, koridorlarda doğru düzgün bir ayrım bile olmayan, aynı büfeden yemek yenip aynı tuvalete işenen salonda böyle bir maç oynanmıştı. her ne kadar bizimkilerin bir iki sataşmasıyla ortam gerginleşse de alpaslan abi'nin vefatı sonrasına denk gelmesi ve "abi"lerin sert müdahaleleriyle dişe dokunur bir olay da olmamıştı.
hatta bu konulardaki siciliyle pek hoş bilinmeyen ankaragüçlüler bile, 150 kişi civarı bir grupla salon önüne gelip alpaslan dikmen anısına tezahürat yapıp dönmüştür o hengamede...
aynı gün aynı salonda, fenerbahçe-türk telekom arasında erkekler cumhurbaşkanlığı kupası da organize edilmişti. bu sebepten fenerasyon %50 fenerbahçe, %25 galatasaray, %25 telekom seyircisi olacak gibi müthiş bir karara imza atmıştı.
bunun duyulmasıyla bir avuç delinin internet ortamında kopardığı yaygara karşılık bulmuş; nihayetinde her iki maça ayrı bilet satılması, tribünlerin iki maçta da yarı yarıya olması ve iki maç arasında salonun boşaltılması kararları alınmıştı.
2005'te 100. yıl kutlanırken küme düşüp ertesi sezon lige çıkan takım 2007-2008 sezonunu gönüllerin şampiyonu olarak tamamlamıştı. eurocup'ta yarı finalde genel averajla kaybetmişti, 8 sene sürecek serinin üçüncü yılındaki fenerbahçe'ye bir maçı atamadığı son topta kaybedip finalde 3-2'yle boyun eğmişti.
takımın geçmiş sezonda verdiği umut, alpaslan abi'nin vefatıyla yaşanan kenetlenme ortamı ve en çok da federasyonun kararları sonrası verilen mücadele sayesinde o gün salonda müthiş bir tribün olmuştur. tayfanın, o dönem kapatılmamış olan "alt grup"ların ve ankara dahil pek çok şehirden gelenlerin katılımıyla sayıca üstünlük bizde olmuştur. ilk yarıda hemen hemen denk bir performans olduysa da bizzat reis'in sete çıkması ve de skorun bizim lehimize dönmesiyle özellikle ikinci yarısı full üçlü çekip fenerlileri susturmakla geçmişti.
sezon sonu eurocup'ı alıp tarih yazacak olan takım ilk defa görücüye çıkarken tribün desteğiyle %100'ünden fazlasını verip kupayı kazanmıştı. hayatı boyunca şutları iyi olmayan ışıl'ın perdenin üzerinden tek koluyla sallayıp da soktuğu bir üçlüğü hatırlıyorum mesela. augustus zaten daha ilk maçında oha dedirtmişti. takımın geri kalanı da ekstra motive olup özellikle savunmada yardırınca galibiyet kaçınılmaz olmuştu.
eski ve güzel günlerdi. şimdi yarı yarıya bir futbol maçını bile türkiye sınırları içerisinde oynatmaya kimse cesaret edemiyor. 15 sene önce, neredeyse aynı kapılardan girilen, koridorlarda doğru düzgün bir ayrım bile olmayan, aynı büfeden yemek yenip aynı tuvalete işenen salonda böyle bir maç oynanmıştı. her ne kadar bizimkilerin bir iki sataşmasıyla ortam gerginleşse de alpaslan abi'nin vefatı sonrasına denk gelmesi ve "abi"lerin sert müdahaleleriyle dişe dokunur bir olay da olmamıştı.
hatta bu konulardaki siciliyle pek hoş bilinmeyen ankaragüçlüler bile, 150 kişi civarı bir grupla salon önüne gelip alpaslan dikmen anısına tezahürat yapıp dönmüştür o hengamede...