• 251
    tipik bir “böyle oynayın canımızı yeyin” maçı...
    kaybetmek çok mesele değil. takımın oynadığı futbol bir umut verdi.

    hoca, ikinci yarı donk-onyekuru değişikliği ile başakşehir maçının provasını yaptı. sahaya 4-1-4-1 gibi dizildik. ama top bizdeyken donk stoperlerin arasına girdi ve takım 3-4-3 gibi sahada pozisyon aldı.

    bu takımın bu maçtaki ortalama pozisyonları;
    https://gss.gs/uDy.jpeg

    maç ile ilgili bir kaç istatistik paylaşmak istiyorum.

    şut; 18-4
    kaleyi bulan şu; 7-3
    topa sahip olma; %64-%36
    top çalma; 22-10
    başarılı pas; %82-%69

    maçı hiç izlemeyen biri bile bu istatistiklere bakıp baskın oynadığımızı anlayabilir. fatih terim bu maç başakşehir maçının bir provasını yaptı. rakibe baskı yapıp rakibin 2 katından daha fazla top çaldık. daha iyi pas yaptık ve toplamda 18 tane şut çektik. porto’nun kaleyi bulan 3 şutu da gol oldu. biz de erenle %100 2 tane pozisyon harcadık. 1 tane de penaltı kaçırdık. zaten eren ile bu işin olmayacağını taraftar en başından beri gördü ama asıl görmesi gerekenler görmedi.

    çok gol kaçırdık, baskı yaptık, pozisyon bulduk ama atamadık. olsun şimdi atamayız bir dahakine atarız. ama bu oyunun diğer maçlarda da sahaya yansıması gerekiyor. ben teknik ekibi ve takımı tebrik ediyorum.
  • 252
    "mitolojinin diliyle konuşacak olursak, galatasaray bir yazgıyla dünyaya gelmiş bir kahramandır" diyor melih şabanoğlu galatasaray tarihini anlattığı kuruluş: mekteb-i sultani'den galatasaray spor kulübü'ne türkiye'de futbolun erken çağı adlı kitabında. "onun yazgısı, 'türk olmayan takımları yenmektir.' yazgısı onları yenince gerçekleşecektir. her avrupa takımına karşı alınan galibiyet, gerçekte yazgının hem yerine gelmesi hem de bu yazgılı kahramanın kutsanmasıdır." diye devam ederken yazar sözlerine, türk takımlarla yaptığı maçları da avrupa'ya gitmek için "teferruat" olarak nitelendiriyor
    ligde yaşadığı "çalkantılı" dönemler sonrası şampiyonlar liginde son maçına çıkan galatasaray, tam da kuruluş ilkesine uygun bir maç çıkardı portekiz ekibi porto karşısında. 90 dakika sonrası belki tabelada mağlubiyet yazıyordu ama tribünlerdeki taraftarlar mutlu olarak evlerine dönerken, sahadaki futbolcular da formayı ıslatmanın vicdani rahatlığı ile ali sami yen çimlerini terk ediyorlardı. hani derler ya, "galiptir bu yolda mağlup" diye, kara bulutların takımın üstünde bir karabasana dönmeye koyulduğu bu günlerde, avrupa arenasında ortaya konulan "mücadeleci ve hırslı" oyun, gelecek için de ümitleri tekrar yeşertiyordu...

    portekiz'de casillas'ın maçın kahramanı olarak devleştiği maçta kaçırdığı pozisyonları, bu gece de kaçırmaya devam ediyordu galatasaray kendi seyircisi önünde. 10. dakikada mavi-beyazlı ekibin ceza sahası içinde meydana gelen karambolde rodrigues'in şutunu portolu savunmacılar elle çıkarınca maçın belaruslu hakemi önce penaltı vermeye yeltendi, lakin sahada kaç tane yardımcı hakem varsa hepsinin görüşünü aldıktan sonra tuhaftır "ofsayta" karar kıldı. konsantreydi galatasaray maça, taraftarının hakemin düdüğünü duyulmayacak kadar çıkardığı uğultulu ortamda galibiyet arzuluyordu ve pozisyonlar da buluyordu. rodrigues, rize maçında oynadığı "bencil" oyun sonrası uyarılmış olacak ki, daha çok arkadaşlarına oynuyor, mariano-feghouli ikilisi alex telles'i oldukça zorluyordu. o anlardan birinde feghouli'nin klas hareketlerle ceza sahasına girdiği ve eren'e "al da at" diye yuvarladığı topa galatasaray'ın golcüsü müthiş derecede kötü vurdu. kırılma anı derler ya, maçın galatasaray adına ilk dönüm noktasıydı eren'in kaçırdığı pozisyondu. top ağlarla buluşsa, seyirciyi arkasına alan galatasaray belki de ikinci golü arayacakken, üç dakika sonrasında alex telles'in öpücükle motive ettiği top, muslera'nın koruduğu kalenin filelerine takılıyordu.

    beklemediği anda kalesinde golü görmek sahadaki topçularda hayal kırıklığı yaratırken, "yine mi mağlubiyet" hissi uyandırmaya başlamış, ilk dakikalardaki baskı ve "heyecan" sönmeye yüz tutmuştu. taraftarın "pes etmeyen" inadı ile yüreklendirdiği ettiği topçular, tekrar kendilerine gelip rakip kalede beraberlik ararken, hiç beklemediği bir anda hakem penaltı noktasını gösteriyordu. maç esnasında herhangi bir müdahale görememişken, maçtan sonra her açıdan tekrarlardan yine mariano'nun hernani'ye müdahalesini yakalayamadık. aslında hakem de görememişti pozisyonu, fernando görüş açısını kapamıştı da, porto'lu oyuncunun düşüşü hakemi aldatmıştı.

    marega penaltıda hata yapmamış, deplasman takımını 2-0 öne geçirmişti de, sanki galatasaray öndeymiş gibi daha coşkulu bağırıyordu sarı-kırmızılı taraftarlar. tribünlerdeki coşkunun sahaya yansıması da çok zaman almadı, n'diaye'nin ara pasında garry rodrigues ceza sahası içinde düşürülünce hakem bu kez galatasaray lehine beyaz noktayı gösteriyordu.
    ve topun başına geçen feghouli, klasına uygun bir vuruşla farkı bire indirirken, soyunma odasına da daha ümitli yolluyordu arkadaşlarını...

    ikinci devre donk'un yerine onyekuru'yu alan fatih terim, o meşhur soyunma odası konuşmalarından birini yapmış olmalı ki oyuncularına, "aç aslanlar" gibi çıktılar yeşil çimlere galatasaraylılar. 48. dakikada eren'in pasında rodrigues kötü vurdu, pek zorlamadı casillas'ı da, 8 dakika sonra mariano-feghouli işbirliği sonrası ceza sahasına giren cezayirli oyuncunun pasında onyekuru "çömezce" vurmasa ispanyol kaleci sadece topa bakmakla yetinecekti.
    ilk devre eren'in kaçırdığı pozisyonda olduğu gibi, onyekuru topu auta atınca, dönen topta ozan'ın hatasıyla başlayan porto atağında hernani ceza sahasına girip, boş pozisyondaki oliveira'ya asisti yapınca, galatasaray yine iki farklı geriye düşüyordu.

    deplasmanda oynamasına rağmen porto yakaladığını kale çizgisinden geçiriyor ama top galatasaraylılara bir türlü gülmüyordu. yine bir korner kullanılıyor, seken top eren'in önünde kalıyor ve golcü futbolcu iki adımdan topu auta yolluyordu. beceriksizlik, şanssızlık sarı-kırmızılıların gol sevinci yaşamasını engelliyordu ama taraftar gol istiyordu, coşkuyu arttırıyordu. ve 66. dakikada rodrigues'in ceza sahasında yaptığı yerden ortada eren "nihayet" fileleri havalandırıyordu. 3-2 yetmezdi, önce beraberlik, sonra da galibiyet golü arzulanıyordu ve bir dakika sonrasında garry'nin düşürülmesiyle hakem bir kez daha penaltı noktasını işaret ediyordu. topu eline feghouli almıştı da garry rodrigues'in de gözü yok değildi yapılacak 11 metre vuruşunda. onun nazarı mı desek, casillas'la ikinci kez düelloya çıkmanın stresi mi desek bilemiyorum da ilk penaltıda ne kadar klas vurduysa feghouli, ikincisini o kadar kötü attı ve topu üst direğe nişanladı.
    al sana nur topu gibi "kırılma anı"... üç üçlük beraberlik, sonrasında da diğer golleri getirecekti, ama olmadı, feghouli casillas'ı ikinci kez mağlup edemedi.

    kalan dakikalarda galatasaray yine baskılıydı, porto teknik direktörü oyunu soğutmak için sürekli oyuncu değişikliği yaptı ama baskıyı durduramadı. tribündekilerin ve muslera'nın aklında o unutulmaz real madrid rövanş maçı vardı. nasıl da tir tir titremişti mourinho, maçın bitmesi için içten içe dualar etmişti. ah o 80. dakikada drogba'nın pozisyonu ofsayt olmasaydı... 2001'de sami yen'de 2-0'dan geri gelip 3-2 yenmişti galatasaray, real'i... dedik ya genlerinde vardı galatasaray'ın avrupa'da destanlar yazmak... neden bu gece de olmasındı?

    kalan dakikalarda sağlı sollu ataklarla gol için yüklenirken porto kalesine, birden tribünlerden "başarılar gelir geçer, asaletin bize yeter" bestesini duyduk. maçın bitmesine 3 dakika, 5 dakika da uzatma, 8 dakikalık süre vardı... bu da taraftarın kusuru olsun derken, "dağ başını duman almış" tekrar başladı da, topçular maçtan kopmamış oldular...

    kaleye 14 şut çekip, sayısız pozisyon yakalayıp, %61 topa hakim olup, üstelik bir de penaltı kaçırınca galatasaray sahadan mağlubiyetle ayrıldı ama hem oynadığı oyun, hem de almanya'dan gelen schalke galibiyet haberi sevenlerinin yüreklerini ferahlatmaya yetti de arttı bile...

    ne diyelim, darısı uefa avrupa ligine... müzeye aynı kupadan bir tane daha neden gelmesin?

    maçtan fotoğraflar ve yazının kaynağı için link:
    http://ultrasmovement.blogspot.com/...tasaray2-3porto.html
  • 254
    şampiyonlar ligi'nden avrupa ligi'ne giden takımlardan seribaşı olanlar:

    napoli-9 puan +2 averaj
    valencia-8 puan 0 averaj
    inter-8 puan -1 averaj
    benfica-7 puan -5 averaj

    bizim bitirdiğimiz performansımız:

    4 puan -3 averaj.

    2-3 kaybetmek yerine penaltıyı gole çevirip devamında bir gol daha bulup 4-3 yenseydik performansımız;

    7 puan, -1 averaj.

    olacaktı ve benfica 'nın önünde seribaşı olacaktık. ve seribaşı olunca muhtemel rakiplerimiz;

    bayer leverkusen
    salzburg
    zenit
    dinamo zagreb
    arsenal
    villarreal
    eintracht frankfurt
    genk
    sevilla
    dinamo kiev
    chelsea
    real betis
    valencia
    benfica
    napoli
    inter

    yerine;

    zürih
    celtic/rb leipzig
    slavia prag/kopenhag
    sporting lizbon
    milan/olympiakos
    rapid wien
    lazio
    malmö
    krasnodar
    rennes
    bate borisov
    club brugge
    benfica
    shakhtar donetsk
    viktoria plzen

    olacaktı. teptiğimiz fırsatı daha net görmemiz için uzun uzun yazdım.
  • 258
    tanrıların kazanmamızı istemediği maç. bu kadar net gol pozisyonuna girip bu kadar salakça son vuruşlar yaptığımız maç tarihimizde çok nadirdir. bi futbolcu ne kadar kötü olursa olsun bu maçtaki pozisyonlarımızdan en az birini gole çevirebilirdi yahu, insanı böyle çıldırtan bir maç görmedim ben daha. eren derdiyok'a büyü mü yaptılar ne yaptılar anlamadım herif kaleye topu sokamadı bi türlü. soso 3-3 yapmak icin penaltının başına geçti direğe çarpıp çizgiden döndü, yusuf fahir baba büyü yapmıştı sanki. bu maçın aynısını geçen sene denizlispor ile kupa maçında da izledik, şu iki maç yüzünden ömrümden 5 sene gitmiştir.
App Store'dan indirin Google Play'den alın