"mitolojinin diliyle konuşacak olursak, galatasaray bir yazgıyla dünyaya gelmiş bir kahramandır" diyor melih şabanoğlu galatasaray tarihini anlattığı kuruluş: mekteb-i sultani'den galatasaray spor kulübü'ne türkiye'de futbolun erken çağı adlı kitabında. "onun yazgısı, 'türk olmayan takımları yenmektir.' yazgısı onları yenince gerçekleşecektir. her avrupa takımına karşı alınan galibiyet, gerçekte yazgının hem yerine gelmesi hem de bu yazgılı kahramanın kutsanmasıdır." diye devam ederken yazar sözlerine, türk takımlarla yaptığı maçları da avrupa'ya gitmek için "teferruat" olarak nitelendiriyor
ligde yaşadığı "çalkantılı" dönemler sonrası şampiyonlar liginde son maçına çıkan galatasaray, tam da kuruluş ilkesine uygun bir maç çıkardı portekiz ekibi porto karşısında. 90 dakika sonrası belki tabelada mağlubiyet yazıyordu ama tribünlerdeki taraftarlar mutlu olarak evlerine dönerken, sahadaki futbolcular da formayı ıslatmanın vicdani rahatlığı ile ali sami yen çimlerini terk ediyorlardı. hani derler ya, "galiptir bu yolda mağlup" diye, kara bulutların takımın üstünde bir karabasana dönmeye koyulduğu bu günlerde, avrupa arenasında ortaya konulan "mücadeleci ve hırslı" oyun, gelecek için de ümitleri tekrar yeşertiyordu...
portekiz'de casillas'ın maçın kahramanı olarak devleştiği maçta kaçırdığı pozisyonları, bu gece de kaçırmaya devam ediyordu galatasaray kendi seyircisi önünde. 10. dakikada mavi-beyazlı ekibin ceza sahası içinde meydana gelen karambolde rodrigues'in şutunu portolu savunmacılar elle çıkarınca maçın belaruslu hakemi önce penaltı vermeye yeltendi, lakin sahada kaç tane yardımcı hakem varsa hepsinin görüşünü aldıktan sonra tuhaftır "ofsayta" karar kıldı. konsantreydi galatasaray maça, taraftarının hakemin düdüğünü duyulmayacak kadar çıkardığı uğultulu ortamda galibiyet arzuluyordu ve pozisyonlar da buluyordu. rodrigues, rize maçında oynadığı "bencil" oyun sonrası uyarılmış olacak ki, daha çok arkadaşlarına oynuyor, mariano-feghouli ikilisi alex telles'i oldukça zorluyordu. o anlardan birinde feghouli'nin klas hareketlerle ceza sahasına girdiği ve eren'e "al da at" diye yuvarladığı topa galatasaray'ın golcüsü müthiş derecede kötü vurdu. kırılma anı derler ya, maçın galatasaray adına ilk dönüm noktasıydı eren'in kaçırdığı pozisyondu. top ağlarla buluşsa, seyirciyi arkasına alan galatasaray belki de ikinci golü arayacakken, üç dakika sonrasında alex telles'in öpücükle motive ettiği top, muslera'nın koruduğu kalenin filelerine takılıyordu.
beklemediği anda kalesinde golü görmek sahadaki topçularda hayal kırıklığı yaratırken, "yine mi mağlubiyet" hissi uyandırmaya başlamış, ilk dakikalardaki baskı ve "heyecan" sönmeye yüz tutmuştu. taraftarın "pes etmeyen" inadı ile yüreklendirdiği ettiği topçular, tekrar kendilerine gelip rakip kalede beraberlik ararken, hiç beklemediği bir anda hakem penaltı noktasını gösteriyordu. maç esnasında herhangi bir müdahale görememişken, maçtan sonra her açıdan tekrarlardan yine mariano'nun hernani'ye müdahalesini yakalayamadık. aslında hakem de görememişti pozisyonu, fernando görüş açısını kapamıştı da, porto'lu oyuncunun düşüşü hakemi aldatmıştı.
marega penaltıda hata yapmamış, deplasman takımını 2-0 öne geçirmişti de, sanki galatasaray öndeymiş gibi daha coşkulu bağırıyordu sarı-kırmızılı taraftarlar. tribünlerdeki coşkunun sahaya yansıması da çok zaman almadı, n'diaye'nin ara pasında garry rodrigues ceza sahası içinde düşürülünce hakem bu kez galatasaray lehine beyaz noktayı gösteriyordu.
ve topun başına geçen feghouli, klasına uygun bir vuruşla farkı bire indirirken, soyunma odasına da daha ümitli yolluyordu arkadaşlarını...
ikinci devre donk'un yerine onyekuru'yu alan fatih terim, o meşhur soyunma odası konuşmalarından birini yapmış olmalı ki oyuncularına, "aç aslanlar" gibi çıktılar yeşil çimlere galatasaraylılar. 48. dakikada eren'in pasında rodrigues kötü vurdu, pek zorlamadı casillas'ı da, 8 dakika sonra mariano-feghouli işbirliği sonrası ceza sahasına giren cezayirli oyuncunun pasında onyekuru "çömezce" vurmasa ispanyol kaleci sadece topa bakmakla yetinecekti.
ilk devre eren'in kaçırdığı pozisyonda olduğu gibi, onyekuru topu auta atınca, dönen topta ozan'ın hatasıyla başlayan porto atağında hernani ceza sahasına girip, boş pozisyondaki oliveira'ya asisti yapınca, galatasaray yine iki farklı geriye düşüyordu.
deplasmanda oynamasına rağmen porto yakaladığını kale çizgisinden geçiriyor ama top galatasaraylılara bir türlü gülmüyordu. yine bir korner kullanılıyor, seken top eren'in önünde kalıyor ve golcü futbolcu iki adımdan topu auta yolluyordu. beceriksizlik, şanssızlık sarı-kırmızılıların gol sevinci yaşamasını engelliyordu ama taraftar gol istiyordu, coşkuyu arttırıyordu. ve 66. dakikada rodrigues'in ceza sahasında yaptığı yerden ortada eren "nihayet" fileleri havalandırıyordu. 3-2 yetmezdi, önce beraberlik, sonra da galibiyet golü arzulanıyordu ve bir dakika sonrasında garry'nin düşürülmesiyle hakem bir kez daha penaltı noktasını işaret ediyordu. topu eline feghouli almıştı da garry rodrigues'in de gözü yok değildi yapılacak 11 metre vuruşunda. onun nazarı mı desek, casillas'la ikinci kez düelloya çıkmanın stresi mi desek bilemiyorum da ilk penaltıda ne kadar klas vurduysa feghouli, ikincisini o kadar kötü attı ve topu üst direğe nişanladı.
al sana nur topu gibi "kırılma anı"... üç üçlük beraberlik, sonrasında da diğer golleri getirecekti, ama olmadı, feghouli casillas'ı ikinci kez mağlup edemedi.
kalan dakikalarda galatasaray yine baskılıydı, porto teknik direktörü oyunu soğutmak için sürekli oyuncu değişikliği yaptı ama baskıyı durduramadı. tribündekilerin ve muslera'nın aklında o unutulmaz real madrid rövanş maçı vardı. nasıl da tir tir titremişti mourinho, maçın bitmesi için içten içe dualar etmişti. ah o 80. dakikada drogba'nın pozisyonu ofsayt olmasaydı... 2001'de sami yen'de 2-0'dan geri gelip 3-2 yenmişti galatasaray, real'i... dedik ya genlerinde vardı galatasaray'ın avrupa'da destanlar yazmak... neden bu gece de olmasındı?
kalan dakikalarda sağlı sollu ataklarla gol için yüklenirken porto kalesine, birden tribünlerden "başarılar gelir geçer, asaletin bize yeter" bestesini duyduk. maçın bitmesine 3 dakika, 5 dakika da uzatma, 8 dakikalık süre vardı... bu da taraftarın kusuru olsun derken, "dağ başını duman almış" tekrar başladı da, topçular maçtan kopmamış oldular...
kaleye 14 şut çekip, sayısız pozisyon yakalayıp, %61 topa hakim olup, üstelik bir de penaltı kaçırınca galatasaray sahadan mağlubiyetle ayrıldı ama hem oynadığı oyun, hem de almanya'dan gelen schalke galibiyet haberi sevenlerinin yüreklerini ferahlatmaya yetti de arttı bile...
ne diyelim, darısı uefa avrupa ligine... müzeye aynı kupadan bir tane daha neden gelmesin?
maçtan fotoğraflar ve yazının kaynağı için link:
http://ultrasmovement.blogspot.com/...tasaray2-3porto.html