• 576
    (bkz: tarihte bugün)

    2010'lu yıllarda izlediğim en epik 2 maçtan biri.

    6 sene önce bu saatlerden itibaren insanları maça gitmeleri için gaza getiriyorduk.

    kapıların açılacağı o kadar belliydi ki. anons yapılmadığı kalmıştı bir tek.

    yalnız hava o kadar soguktu ki yani -10 derece falandı sanırım.

    iş yerinden izin alan, okuldan kaçan, evden kacan, kimseye söylemeden giden derken hafta ici 14.15 gibi bir saatte 40 bin kişi gitmişti.

    bugün cumartesi akşamı ligin kırılma maçına 28 bin kişi gidiyor!

    su hayatta en özendiğim kişiler listemde top 10'da şu maçı 6 sene önce statta izleyenler var.

    drogba indirdi ceza sahassneijder sneijder goooooool!

    allah'ım goooooooooool!

    https://twitter.com/...506326514180097?s=19
  • 577
    türk telekom arena'da hani kuzey üst ile doğu üst tribünü ayıran diken gibi koca demirler var ya, işte onlar bu maçtan sonra yapıldı.

    daha polis ve güvenlik görevlilerinin buz gibi havada boku kurumamışken, sabahın köründe kuzey üste gelen aslanlar patır patır doğu üste aktı. *

    hep söylerim sınav dönemiydi. buna rağmen yığınla öğrenci geldi maça. polis bir süre sonra kuzeyden doğu'ya akanlara müdahale etse de durduramadı.

    sonrası malum. ıslıklar altında zemini kontrol eden hakem. kaldığı yerden başlayan maç. juve'ye acı acı koyduğumuz oyunun ikinci perdesi. maç boyu kıçını kaldırmayan buffon'un, wesley sapladıktan sonra topu oyuna sokmak için deli danalar gibi nasıl koşturduğunu asla unutmayacağım. golden sonra tribünde nasıl ağladığımızı da. albert riera'nın o bataklıkta nasıl top oynadığını yerinde görmenizi çok isterdim.

    https://www.dailymotion.com/video/x301ebg

    https://www.youtube.com/watch?v=pXviIuQP3qQ
  • 578
    tam iki gün süren ve o zamana kadar böyle bir heyecan yaşamadığımız bir maç. o zamanlar öğrenciyim maça gitmek istiyorum ama part time çalıştığım için o an işte olmak zorundayım. çim zemin çamur içinde bir tane atabilirsek o golü çıkaramazlar modundayız. dakikalar 85 'i gösterdiğinde ise drogba 'nın indirdiği muhteşem top ve ardından wesley 'in yerden sekerek usulca ağlara giden golü. aslında maç özelinde bir oyun planımız yoktu ancak, takım içinde büyük oyuncular olduğunda bir şekilde topu üç direk arasından geçirmeyi beceriyorlar. avrupa'da başarıyı çok özledik umarım yakın zamanda böyle başarılarla tekrar gururlanırız.
  • 580
    galatasaray futbol tarihinin şimdilik son avrupa mucizesi. 2013 yılının sonunda seksenlerin sonu doksanların başı nostaljisi yaşatmıştı. gündüz maçı, balçık bir zemin ve en önemlisi parası olanın değil o soğukta o saatte orada olmayı göze alabilenlerin girdiği bir tribün...

    tabi ortam bu kadar doksanlar olunca o gün galatasaray'ın kazanmasından daha doğal bir sonuç olamazdı...

    ben okulu artık bitirme dönemindeydim. 2-3 hafta sonra finaller vardı, nşa bir dönemde 5 ders alınabilmesine rağmen mezuniyet durumu olduğu için 7 ders alabilmiştim ve bu fikstüre rağmen tek bir tane sorunlu dersim kalmıştı. o gün 14:30'da da o dersin labaratuar dersi vardı. labaratuar da işte bilgisayarda bir program var orda çözümleme yapacağız. tam katılım ders notunun %5'i idi. vize, proje, quiz falan derken bir tek o dersi kurtaramamıştım hala o güne kadar. zaten finalden kalıp mezuniyet törenine gidip dosya içinde boş bir kağıt alıp bütünlemeye sonra da tek ders sınavına girip anca öyle geçebilmiştim.

    o gün o derse girmesen en kabadayı keseceği yarım puan ama işte o yarım puanla bile geçip kalmak var. 11 gibi okuldaydım aşağıda kantinde oturuyoruz. hepimizin aklı fikri maçta tabi. asistan efendiyi bulduk. yalvar, yakar hatta inceden tehditlere rağmen inat etti dersi ertelemedi. 14:15'te maç başladı işte, buçukta devre arası oldu zaten maç 30. dakikadan başladığı için. biz de söylene söylene yukarı labaratuara çıktık.

    adam o anlaşılması zor aksanıyla anlatıyor ama dinleyen yok tabi, milletin aklı aşağıda televizyon karşısında kalmış. bi ders anlatıyosa zaten iki bize söyleniyor. o dönem de internetten maç izlemek şimdiki kadar kolay değil, star tv'nin sitesi gümlemiş zaten. biz kurcalarken farketti bunu çekti internetin fişini. telefondan da girip girebildiğimiz livescore, referesh yapıp duruyoruz. yanımda da fenerli ama tipten dolayı sneijder lakabı taktığımız bir arkadaş vardı. harbiden de kafanın ve saçların şekli falan andırıyordu epey.

    dakikalar geçiyor tabi skorda tık yok. dersi de tam işleyemiyor eleman ikide bir birileri arıza çıkarıyor. zaten gelenlerin hepsi de o puana ihtiyacı olan insanlar, zoraki bir durum var yani karşılıklı. biz de kantinden iki kat falan yukardayız, kolay kolay dışardan bile ses gelmez. zaten asistanın sesi ve sınıfın kendi arasındaki konuşmalar derken dışardan duyma şansın pek olmaz. bir an böyle kısa süren bir gürültü geldi aşağıdan, daha doğrusu gelmiş. arkadaşın biri ses geldi galiba dedi. abandık tabi livescore'a, 1-2 dakika sonra gol bilgisi geldi. millet dönüp birbirine bakıyor, biz arkalardayız tabi göğü yumruklamalar falan. ama monitör ve kasanın izdüşümünden çıkmadan :)

    ders başlayalı da 1 saat falan olmuş yarım saat sonra bitecek ama başladık yüklenmeye hocaya ara yapalım diye. ıh mıh etti başta ama sonunda ikna oldu. koşa koşa indik aşağı tabi. tam o anda maç bitti. 10 dakika falan sevindik orda, millet birbirine çak yapıyor sırtına çıkıyor falan. bölüm başkanı bile orda adam işi bırakıp gidememiş inmiş aşağıya izlemiş maçın son 15 dakikasını falan o bile efendi çizgisinden çıkıyor maç bitiminde, daha doğrusu şampiyonluk sonrası kabararak gülümseyen ama çok dağıtmayan fatih terim modunda...

    o güne dair herkesin bir hikayesi vardır muhtemelen. benimki de bu. zaten tarih boyunca böyle zaferlere dair anılarım nedendir bilinmez hep böyle olmuştur. doya doya yaşayıp de eğlendiğim tadını çıkardığım maç sayısı bir elin parmaklarını ya geçer ya geçmez. o da ayrı bir yazı konusu...

    doksanlı yılların galatasaraylı çocuğu olmak olayı vardır ya. bizim gibi seksenlerin sonunda doğmuş çocukların mükemmel bir çocukluk yaşamasına sebep olan, bilinçaltında hep bir yerlerde mutlu anılar dolduran...

    bu maç işte o günlerin nostaljisini dibine kadar yaşatmış bir maçtır. golü her ne kadar drogba indirip sneijder attıysa da maçı doksanların ruhu almıştır. stadda milletin telefonlarının ekranını çatlatan bir soğuk vardı. zaten istanbul'un her tarafında o gün kar vardı, ulaşım felçten hallice. stada metroyla gidiliyor belki evet ama insanların zaruri ihtiyaçlar için bile sokağa çıkmaktan çekineceği bir ortamda stad yükünü almıştı. kimisi işinden, kimisi okulundan kaçan binlerce insan. şehrin neredeyse dışı sayılacak bir yere gidiyor. saha balçık çamur, kenarlarda kar yığınları var. en önemlisi gündüz maçı ve galatasaray bir avrupa devini alt ediyor...

    hatırlayamadığım ve şimdi dönüp arayınca kim olduğunu bulamadığım bir blogger nefis bir yazı yazmıştı bu maçın hikayesi olarak. "ercan taner maç bitiminde 'galatasaray şampiyon kulüpler kupasında ikinci turda' dese kimse garipsemezdi" diye bir cümlesi var orda.

    aynen öyle bir maçtı işte...

    galatasaray bir his takımıysa eğer bu da bir his galibiyetiydi...
  • 582
    üç farklı yerde izlediğim, şampiyonlar ligi'nde gerçek anlamda mutlu olduğumuz belki de son maçtır. 10 aralık gecesi evde izlemeye başladığım maça ertesi gün okul kantininde devam edip servise yetişmek için 75. dakikada çıkmak zorunda kalmıştım. 4 inç ekranda takıla takıla izlemeye çalışırken arkadan gol haberi gelmişti, tezahüratlar falan derken servis yıkılıyordu. umarım yakın zamanda hedefimizi "gol atmak"tan "maç kazanabilme" seviyesine yükseltebiliriz. malum artık küçük devlere karşı bile eziliyoruz.

    unutmadan şu fotoğrafı da bırakayım, anlamı büyüktür: https://gss.gs/11k.jpg
  • 583
    yaşımızı belli edicez ama yine de anlatmadan geçemeyeceğim. sabahtan akşama fenerli arkadaşların laflarına kulak tıkanıkmış, okuldan dönüşten akşam 21.45 e kadar sanki 6-7 saat değil de 3 ay varmışçasına zor geçen saatler, maçtan birkaç saat öncesinden moda girmek için izlenen eski cl maçları falan derken bi şekilde saati 21.45 yaptık ve maç başladı. tabi hatırlayacağımız üzere yoğun kar yağışı altında devam ediyor maç. derken o malum erteleme kararı geldi içimizde ukte kalarak kalktık tv başından. sonra açıklanan maç saatiyle yıkıldık tabi okul var sonraki gün.önce aileye ikna çabaları ama tık yok tabi maç izliycez diye okul kırdırır mı aileler kırdırmaz tabi. oflaya puflaya gittik okula başladık kar duasına tabi. o dönem derslerim de iyi olduğundan arkadaşların gazıyla müdürü okulda maç izlemeye ikna çabaları başladı tabi. ama müdür yokuşa sürdükçe sürüyo işi. derken hoop bi haber okullar tatil. tabi ben sınıfa uğrayıp çanta bile toplamadan koştur koştur otobüse yetiştim eve gitmeye çalışıyorum. tam yoldayım bi telefon bebeklikten beri bana galatasaraylılık aşılayan dayım arıyo elektrikler gitmiş evde koş gel kahvede izleyeceğiz maçı diyo.yolda radyodan dinlemeye çalışıyorum maçı sanırsın 90’lar. anca dakika 60-65 gibi yetişebildim. ondan sonrası malum zaten sneijder çıktı attı dayım masanın üstüne ben televizyona... meşhur “allahım gooool” repliğini duyamadık bile. hayatımda bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum. o gün sahadaki herkesin tek tek emeğine sağlık vallahi.
  • 584
    öyle bir maçtır ki biber gazından maça giremediğimiz muhteşem gün :(

    bir de derse gitmezsek devamsızlıktan kalacağız diye biber gazını yedikten sonra koşa koşa okula gitmek ve metrodan çıkınca kafenin birinde gol attığımızı öğrenip sarılarak zıplamak, yandan geçenlerin bu manyaklar napıyor demesi.

    yanarım yanarım yarım saat kadar önce okuldan çıkmadığıma yanarım..
  • 585
    golü attığımız 85. dakika itibariyle drogba, burak, umut gibi üç net santrfor ve arkalarında galibiyeti getiren dokunuşu yapacak olan sneijder hücum hattıyla sahada olduğumuz maç.

    isimler büyük, eyvallah ama karşımızda da tevez, pogba, vidal gibi birinci sınıf oyuncuların olduğu, chiellini, bonucci, barzagli üçlüsünün bulunduğu savunmaya hücum ettiğimizi de unutmamak gerek. uzun zamandır hasretini çektiğimiz, galatasarayımızın sahada istediğini almak için gerekli cesareti göstermesi durumunun son örneklerinden biriydi bu maç.
  • 586
    lise son öğrencisiydim, okul çıkışı dershaneyi ekip 2 arkadaşımla beraber gitmiştik. biri trabzonsporlu biri fenerli. biletimiz yoktu ama gireriz diye düşündük, gittik ve doğu alttan girdik.

    şansımıza bizden 5 dk sonra girmeye çalışan 2 arkadaşımız biber gazı yiyip giremedi.

    stadda gergin bir atmosfer vardı, herkes gelecek golü bekliyordu ama içten içe 0-0 biter diye düşünüyordum. golle beraber hissettiklerimi ise ifade edecek kelime bulamıyorum.

    maç sonrası eriyen karların oluşturduğu göletlerin içinden yürüyüp metroya ulaşmıştık.

    aynı zamanda hayatımda en son gittiğim gs maçıdır.
  • 587
    içinde galatasaray'ımın olduğu hiç unutamayacağım sayısız mutlu olduğu anlarımdan bir tanesidir bu maç.

    karlı bir malatya sabahında doğal gaz faturasını ödemek için mahalledeki internet cafe sahibi ibrahim abiden borç alıp yola çıkmıştım. finaller başlamıştı ama tek derdim faturayı ödeyip maça yetişmekti. maçın başladığını hatunun mesajıyla öğrenmem bulduğum ilk kahveye dalmam bir oldu. hiç tanımadığım insanlarla çılgınlar gibi sarıldım, bağırdım 90'lı yıllardaki efsane maçlara dönüp sanki sarhoş oldum.

    tabi ertesi günkü finalden kaldım. ama olsun ilk defa dersin büte kalması için güzel bir sebebim vardı.
  • 588
    iş için yanımda 3 tane japon ile beraber - isimlerini de vereyim hatta hotta, nakamura ve yoneyama - eskişehir'de bulunuyordum. işin kötü yanı, çalıştığımız yer askeri tesis ve telefonlara bile sınırlı erişimimiz vardı. internet mi o ne ola ki? akşamları otele döndüğümde dünya ile bağlantı sağlayabiliyordum. bir önceki akşam maç iptal olunca, içimden çok dua ettim "allahım, maç akşama ertelensin" diye ama ne yazık ki öğle saatleri olunca içimi kocaman bir hüzün bulutu kapladı.

    ertesi gün yine nizamiyede tüm elektronikleri bırakıp içeri girdik. nöbetçi astsubayla konuşsam diye düşünüyorum bir tv'den izleyebilir miyiz veya askerlerin gazinosu falan yok mu diye kafamda deli sorular. zaten askerlik yapmamışım, nedir nasıl konuşulur hiç bilmem. neyse maç saati yaklaştıkça kıvranmaya başladım. arada japonlar geliyor militank-san, are you ok? falan diye soruyorlar ama benim kafa maçta tabi. en sonunda dayanamadım, gittim başçavuş mu astsubay mı neyse artık komutanım buralarda tv yok mu bi maç izlesek dedim? adam bir baktı bana, ya militank bey söylesenize biz de hasta olduğunuzu düşündük. komutanların bir toplantı odası var orayı hazırlattık buyrun siz de dedi ama o an adama sarılıp, öpeceğim öyle mutlu oldum.

    neyse maç başladı. herkesin malumu zemin kötü, hava yağışlı. ben hop oturup hop kalkıyorum en ufak atağa bile. sonra tabi
    didier drogba indirdi wesley sneijder'nin golü geldi. ben sonrasını inanın çok hatırlamıyorum. ne ercan taner'in o unutulmayacak sözlerini duydum ne başka bir şey, koca koca her birinin omzunda galaksi olan komutanlar ve ben bizim futbolcuların saha kenarında üst üste atlayıp gol sevinmesinin aynısını o an tv karşısında yaptık. sonrasında herkes kendine geldi tabi ama eminim herkes için unutulmaz bir maç olmuştu.
  • 590
    üniversite hazırlık okuyordum o sene.tabii dersler yarım gündü.sabah gidip öğlen bitiyordu.ben de o gün 1 saat erken çıkmıştım.eve gelir gelmez ise hemen maçın karşısına geçtim.çok heyecanlıyım sonuçta bu bir final maçı.wesley sneijder'in golüne kadar maçı gergin bir şekilde takip ediyordum.tam o an sneijder golü atınca sevinçten çıldırdım.sonuçta juventus gibi bir takımı ucl grubunda saf dışı ediyorsun.o maçı,o günü hiç unutmuyorum.hayatımın en mutlu günlerinden biriydi.sabahtan akşama kadar maç ile ilgili spor haberlerini takip ediyordum mutluluktan.
  • 591
    hasta olduğum için işe gidememiş, izinliydim. maç ertelenince rahat rahat izleme şansım olmuştu. o zaman uydudan şampiyonlar ligi maçı verilmiyor muydu, neydi tam hatırlamıyorum ama salona bir televizyon operasyonu çekmek zorunda kalmıştım. ama tam olarak neydi hatırlayamıyorum.

    fenerli olan babam kötü dileklerini sunmuş yatmaya gitmişti. giderken de fazla bağırma diye tembihlemişti. ( hahaha o da inanıyormuş demek ki eleyeceğimize ) neyse malum gol gelince bir bağırırsın babaya inat. uyanan fenerli babamdan, hem uykusunun bölünmesi hem de alınmak üzere olan galibiyetin siniriyle azarı yemiştim.

    değdi mi sonuna kadar.
  • 592
    o zamanlar lisedeyken öğretmenimiz dahil hep birlikte akıllı tahtamızdan izlediğimiz karşılaşma. yaşım gereği galatasaray'ın bende bıraktığı en büyük mutluluklardan biriydi belki de. juventus o zamanlarda da italya'nın sefiri olma yolundaydı, müthiş bir kadrosu vardı ama o zamanlar takımımız da tabi umut veriyor. artık dersin sonu geliyorduk ve okuldan çıkmak üzereydik, sneijder o golü attığında sınıfın halini unutamıyorum muazzzam bir andı. o mutlulukla gitmiştim eve, tüm gün sosyal medyayı ve haberleri takip etmiştim yorumcular galatasaray'ı nasıl da övecek şimdi diye. bunları yazarken altın portakalımızı nasıl da özlediğimi fark ettim.
  • 594
    hepimizin iyi ki galatasaraylıyım diye gurur duyduğu maçlardan biriydi. tüm galatasaraylıları yürekten sevindiren efsane bir maçtı. en çokta o hava şartlarında takımımızı desteklemek için tribünde yerini alan vefakar taraftarlarımız bu galibiyeti haketmişti.

    herkesin bu maçla ilgili bir anısı vardır ama benimki biraz ilginçti. ofiste bizim patronla birlikte izledik bu maçı. o da bizim gibi fanatik galatasaraylı. maçtan önce kazanırsak hepinize yılbaşında birer gömlek sözü vermişti pierre cardin’den. zaten biz sneijder’in golünden sonra o gömleği falan unuttuk sevinçten.*

    teknik direktörümüz mancini çok güzel tokatlamıştı bu maçta conte’yi. büyük maçlar büyük oyuncularla ve mücadeleyle kazanılıyor. bu gururu bize yaşattıkları için futbolculara ve mancini hocama minnettarım.
  • 596
    10 aralık 2013.

    maçımız var. hayalimiz yok pek. karşıda tevez var. ben mevzuya manchester city'den yakınım anlayacağınız.

    moral bulayım diye çarşıya çıkmışım, bizim tok sarı renginde kaliteli bir yastık buldum. günler öncesinden formamız, atkımız hazır. lobi de hazır.

    maç bitemedi. hayalimiz yok ama galatasaray'ın isminin olduğu her yerde olduğu gibi umudumuz var.

    11 aralık 2013. sabah kararlaştırdık arkadaşlarla, maçı lobide izlemeyelim diye. lobi kapalı.

    herkes odalarda. maç öğleden sonraya alınınca haberleştik, herkes çıktı üniversiteden. hal böyle olunca hocalar da anlayış gösterdi. tv karşısındayız. melo topu ayağına aldığında hissedenlerdenim ben. sneijder golü atınca 5 sn çıt çıkmadığını hatırlıyorum. sonra bir tufan koparmışız..

    yurdun bahçesinde holigan ultraslan uni'liler atıklar, ama nasıl bağırıyoruz. tüm yurt cam'larda. juventus'u elemişiz.

    telefon geldi. kardeşim seyrantepe'deymiş. kapıda binlerce galatasaray'lıyız dedi. sanayiler, şirketler her yer. hem tarih olarak, hem anı olarak galatasaray'lılığımın en güzel anı'larındandı benim için.
  • 597
    hava soğuk, dışarıda kar var. öğlen saatleri olmasına karşın karanlık bir hava var dışarıda. odanın içi basık. hiç ışık yok. annem elinde boncuk ile bir şeyler işlemek için cam kenarına oturmuş. karşındaki tekli koltukta 78 yaşındaki babaannem uyukluyor. peder tam tv'nin karşısında ayakları uzatmış elinde tesbih, tv'ye odaklanmış. ben de, bir koltuğa uzanmış üstümde battaniye, yarı karanlık oda da ve her galatasaray maçında heyecanladığımda yaptığım gibi tırnaklarımı yiyorum. odada sadece ercan taner'in sesi yankılanıyor. kalabalık ama sessiz bir oda. dakika 85 olunca, o sessizlik ve karanlıkta odada her şey oluverdi. babamla birlikte nasıl ayağa kalktık ne diye bağırdık hatırlamıyorum. babaannemin korkarak ayağa kalkması, annemin korkması, ercan taner"in, "allahım goool" sesi... müthişti gerçekten. tüylerim diken diken.
  • 599
    maçın ikinci günü inşaat mühendisi bir arkadaşım ile okuldan kaçar gibi işten kaçmış. maçın heyecanı ve golün 86. dakikada gelmesi ile arkadaşımı sevinçten dövdüğüm yada hırpaladığım maç olarak aklımda kalıyor. maçtan sonra ne kadar özür dilesemde arkadaşımın vücudu morluklar içinde kalmıştı. akşam visky ısmarlayıp maçın tekrarını keyifli bir şekilde izlemiştik.

    bu tarz maçları ve anıları daha fazla yaşamamız ümidi ile...
  • 600
    resmen kelebek etkisi yaratan maç. bu maç sonrası kaybeden taraf juve ligde şampiyonluklara hiç ara vermedi hala da serileri devam ediyor, şampiyonlar liginde ise 2 final, 2 çeyrek final ve 1 son 16 başarısı gösterdi, ucl'nin düzenli takımı artık.

    biz ise 2015'de 4. yıldızı taktık ama üstüne resmen kayıp 2 sezon yaşadık, avrupa'dan uzak kaldık. 2018 ve 2019'da üst üste 2 şampiyonluk alsak da futbol olarak bir türlü istenen seviyeye gelemedik, avrupa'da kaybolduk resmen, ucl'de gruplardan hiç çıkamadık, 2 kez uel'e gitsek de hemen elendik, ağır hezimetler yaşadık.

    yönetim bu nedenle çok önemli çok...
App Store'dan indirin Google Play'den alın