• 1
    1- maç geneli:

    bir defa güvensiz başladık maça. tribünlerin dolu oluşu, saha zemininin bozukluğu da bunda etkili olmuş olabilir. tıpkı akhisar maçında olduğu gibi dikkatsiz, savruk, kopuk bir görüntü verdik. ve açıkçası golü yemeseydik bu görüntü muhtemelen devam edecekti. mantalite ve oyun disiplinindeki bozukluklar takımın kötü görüntüsünü istikrarlı hale getirdi. yediğimiz gol ise anadolu takımlarına bile yakışmayacak kadar acemiceydi. golden sonra ise daha istekliydik. öne gitmeye çalışan, top kapan, ısıran bir yapıya büründük ki meyvesini iki golle topladık. ve öne geçince yine yeniden kötünün kötüsü futbola döndük.

    2- kadro tercihi:

    birincisi bu kadro elastikiyeti fazla, ama dayanıklılığı düşük bir kadro. nasıl? temassız oyunda etkili oyuncular var. buna karşın ikili mücadele seven profilde oyuncu yok. sinan gümüş, ikili mücadelelerde başarısız. topsuz oyunda yok. onyekuru, ikili mücadelelerde yok, kondisyonu yetersiz. rodrigues, takımın hücumda fiziki açıdan eli ayağı düzgün tek ismi. bir de eren var ki, iki metre boyuyla hava topu alamayan, dev gibi cüssesiyle omuz omuza mücadele kazanamayan... hal böyle olunca rakip sahada rakibe üstünlük kurmak çok zor. seken topları toplamak çok zor. art arda atak kurmak çok zor. ha arena'da bu yapı faydalı olabilir o ayrı konu. ancak deplasmanlar için bu hücum hattının dayanıklılık ölçüsünün biraz arttırılması gerekiyor. isim olarak bakarsak da kesinlikle eren yerine gomis başlamalıydı. onyekuru ve sinan ikilisinden birinin başlaması doğru, belhanda'nın olmaması yanlıştı.

    3- stoperlerimiz arasındaki mesafe:

    maicon ile serdar'ın arasındaki mesafe çok fazla. zaten ilk golü de bu nedenle yedik. akhisar maçında da bu yüzden goller yemiştik. kısacası buradaki hatayı devam ettiriyoruz. ve açıkçası böyle bir sorunun farkında bile olmadığını düşünüyorum teknik heyetimizin. neyse, bakalım görüntüye.

    https://resmim.net/f/1KT1dW.png (sol ankaragücü'nün ortalama pozisyonları, sağ galatasaray'ın ort. pozisyonları)

    haa şimdi bir şey söyleyeceğim. fatih hoca geldiğinden beri maicon için ''çok ağır stoper, yerine hızlı birini almalıyız'' deniyor. maicon'un ağırlığının neden sezonun bir bölümünden itibaren göze batmaya başladığını hiç düşündünüz mü? nedeni basit. stoperlerimiz arası mesafe o kadar fazla ki, rakip takım futbolcuları savunma arkamıza rahatlıkla kaçabiliyor. haliyle kaçan futbolcuya yetişmeleri de pek mümkün olmuyor. serdar ile maicon'un arası kısa mesafeli olsa, ikili yaklaşıp rakibi kıstırabilecek ve savunma arkasına rakibi kaçırmayacak. ama arada öyle bir alan var ki, maicon ortaya koşuyor, serdar ortaya koşuyor yine de merkezdeki boşluk kapanmıyor. gol yeniyor.

    4- savunma yaparken fernando'yu stoperlerin arasına sokmalıyız

    böylece maicon ile serdar'ın hantallık zaafı bir miktar daha kapancak, savunma arkası koşulardan verdiğimiz pozisyon sayısı azalacaktır. ayrıca bu şekilde fernando'yu daha diri tutabiliriz. savunma arasında, orta alandaki top kapma savaşına kıyasla daha az enerji harcayıp pilini hücum ve hücumdan seken topları harcayabilir. onu tek başına savaşın içine attığımızdan oyun zekasını sahaya yansıtacak enerjisi kalmıyor.

    5- belhanda yokken, belhanda varken...

    takım, ilk yarıda tam 18 kez rakip ceza sahasına girdi. bu gayet iyi bir sayı. işin kötü tarafı ikinci yarı sadece 6 kez girebildik bu bölgeye. şimdi belhanda etkisine gelelim.

    takımın ikinci yarı bulduğu 6 kez ceza sahasında topla buluşma şansının 2'si belhanda oyuna girdikten sonra gerçekleşti. ikinci yarı belhanda'sız 37 dakikada 4 kez rakip ceza sahasında topla buluşabilen takım, 82'de belhanda girdikten sonra 2 kez bölgede topla buluştu. 37 dakikada 4, 13 dakikada 2!

    *ikinci yarının belhanda'sız geçen 37 dakikasındaki diğer istatistiklerimiz:

    toplam pas: 107
    adam geçme: 9
    top kapma: 6
    topla buluşma: 180

    *peki belhandalı 13 dakikada neler olmuş?

    toplam pas: 52
    adam geçme:4
    top kapma: 5
    topla buluşma: 85

    aradaki dakika-performans oranlarına dikkatle bakın. 3 kat az sürede yarı yarıya istatistik yakalamış takımımız belhanda ile. zaten bu oyuna da yansıdı. değişiklikten sonra topu tutan, daha önde oynayabilen ve rakibe ani ataklarla tehlike yaratabilen bir takıma dönüştük. özellikle top kapma sayıları hemen hemen aynı zira belhanda enerjisiyle orta sahayı çok iyi kapatıp rakibe baskı uygulayabiliyor.

    yine de maçtan önce de söylediğim gibi ankaragücü deplasmanında oyuna fazla takılmamak gerekiyor. kabaca birkaç yanlışı tespit edip iç sahada gerçek futbolumuzu oynamalıyız. önümüzdeki iki maç iç sahada. buradan 6 puan çıkartarak eksikleri olan, daha sistemini oturtamamış rakiplerimizle aramızı mümkün olduğunca açmalıyız. fenerbahçe ve beşiktaş'tan 4-6 puan kayıp bekliyorum bu süreçte. umarım liderliği alır bir daha da bırakmayız.
  • 2
    ultras/movement'in maç onbiri

    1- ister iç sahada oyna, ister deplasmanda oyna yeni başlayan sezonun ilk maçları her zaman zordur, hava sıcaktır, kamplardaki fiziki yüklenme sonrası oyuncular maç kondisyonuna tam olarak ulaşmamıştır, rakipler "kapalı kutudur", istenilen transferler yapılmamıştır, yeni gelen oyuncular takım arkadaşlarına alışmamıştır... bu olumsuz şartlara bir de koca yaz bakımsız kalmış sahalar eklenince hepten zor olur sahadaki topçuların işi. işte galatasaray böyle şartlar altında ankara deplasmanına çıktı ve artık klasik olmaya başlayan "erken gol yeme" huyu ile geri düşüp, ardından üç gol atıp, +2 averaj yaparak maçı kazanmasını bildi.
    süper kupa maçındaki "ruhsuz" oyunu bizler gibi beğenmeyen fatih terim, takımın en çok kazanan futbolcuları "gomis-belhanda-feghouli"yi kulübeye oturtarak çıktı eski takımı ankaragücü karşısına. ev sahibi de uzun yıllar özlemini çektiği lige "yepyeni" bir takım kurarak merhaba demişti, taraftarın coşkulu tezahuratı altında başladığı maçta galatasaray orta sahasının gevşek davranması sonrası mokhtar'ın asistiyle el kabir'le bir anda öne geçiverdi. golden sonra ev sahibi geriye çekilince meydan sarı-kırmızılı topçulara kaldı ve kötü zeminden dolayı kısa paslar yerine uzun toplarla oyunu rakip sahaya yığan galatasaray, stoperleri serdar aziz'in bir kafa ve maicon'un serbest vuruşunda hopf'u zorlayıp sonuç alamadı ama ilerleyen dakikalarda yine bu ikilinin çabasıyla beraberlik golünü buldu. geçen sene de rakip fileleri sarsan serdar-maicon ikilisi kaldığı yerden devam ediyor. gollerine. beraberlik golü sonrası galibiyet için rakip kaleye giden galatasaray, çok geçmeden mariano'nun ortasında rakip stoper kone'nin ters kafa vuruşuyla öne geçiverdi. golde mariano'nun ortası kadar garry rodriguez'in yaptığı presle topu çalıp, brezilyalıya aktarması da dikkate değerdi. aslında sinan ve onyekuru biraz daha becerikli olsa, galatasaray ilk yarı oyunu koparabilirdi ama bu topçular yakaladıkları "net" pozisyonlarda kaleciyi geçemediler.
    ikinci devrenin başında da ilk devre sinan'ın kendisine yaptığı jesti onyekuru arkadaşına iade etti, "al da at" pasında sinan başarısız olunca fark açılmadı. sahanın da ağır olması, dakikalar ilerledikçe oyundaki tempoyu düşürdü ve ilk yarıda izlediğimiz pozisyonlardan uzak, takımların peşi sıra toplamda 3-4 pas yapamadıkları bir oyun oynandı. ev sahibi el kabir ile 2 kontra pozisyonunda başarısız olunca, beraberlik ümitleri suya düşerken, maça son noktayı feghouli-mariano-selçuk-belhanda paslaşması sonrası faslı oyuncunun asistiyle eren koydu.

    2- okullar haziranda kapanır, öğrenciler tatile çıkar, eylülün ortasında tekrar açılır ve yeni eğitim-öğretim yılı başlar. bu 3 aylık periyod içinde genel görüş okulların da kapısına kilit vurulup, öğretmenlerle idarecilerin tatil yaptığı yönündedir ama işin aslı öyle değildir. idareciler koca yaz okulu açık tutar ve yeni eğitim öğretim yılı için gerekli hazırlıklar yapılır, sınıflar boyanır, sıralar cilalanır, kırık dökükler tamir edilir. işin eğitim ayağı böyleyken, futbolda nedense işler "saldım çayıra mevlam kayıra". liglerin bitimi ile stadyumların kapısına kilit vuruluyor ve ilk maç öncesi açılıyor sanki. bir hafta önce konya'nın, bugün ankara'nın zeminleri "rezil" haldeydi. kimi yerde çimler uzun, kimi yerde ise çimden eser kalmayan kel toprak. tabii, böyle zeminlerde pas yapan takımların zorlanması doğal, galatasaray da bu sebeple istediği oyunu oynayamadı ligin ilk maçında... avrupa şampiyonasına aday olduğumuz bu süreçte böyle zeminler adaylığımızı da olumsuz etkilemektedir.

    3- el kabir'in attığı golde fernando ve onyekuru'nun ankaragüçlü oyuncuyu bırakmaları sonrası savunmada hazırlıksız yakalandılar ama galatasaray adına maçın şüphesiz en iyisi serdar aziz ve maicon'du. özellikle serdar yine hava sahasının hakimiydi ve rakiplere top bırakmazken, bir de rakip kalede partneri maicon'un kafa pasında kafayla beraberliği yakalayan golü attı. brezilyalı da savunmada oldukça dikkatliydi, el kebir'le "boğuştu", serbest vuruştan da az kalsın jeneriklik bir gol atıyordu.

    4- linnes'i kulübeye oturtan fatih terim, rakip sahaya daha çok gidecek, eren'e orta yapacak mariano'yu ilk onbire yazdı bu gece. brezilyalı bek de sakatlıktan dönmesine rağmen aksamadı, yaptığı bindirmelerle hocasının verdiği görevi de yapmış oldu, belki eren'e asist yapamadı ama kone'ye bir asist yaptı. ters kanatta tabii ki yuto vardı. japon topçunun sahada olması "acayıp" güven veriyor maçı seyrederken, ondaki soğukkanlılık, oyun disiplini takıma da olumlu sinerji yayıyor. dünya kupasında oynayıp, nagatomo'dan daha erken eve dönen belhanda'nın hala hazır olamadığı düşünülürse, yuto nagatomo'daki iş ahlakı da alkışı hak etmiyor mu? keşke takımda bir kaç japon oyuncu daha olsa, fena mı olur?

    5- donk ve fernando geçen sezon kaldıkları yerden devam ediyorlar, sade ve basit oynayarak, gerektiği yerde bulunarak takım savunmasında oldukça yerinde müdahaleler yaptılar ama hücüm geçişlerinde yardımlarına gelen bir "playmaker" yoktu. belhanda ve selçuk'un kenarda olduğu maçta bu işi sinan'a vermişti hoca da, genç oyuncu ne kadar iyi niyetli çabalasa da görevi başarıyla yerine getirdiği söylenemez. son dakikalarda selçuk ve belhanda'nın oyuna girmesiyle galatasaray daha çok pas yapmaya, topu daha çok ayağında tutmaya başladı...

    6- garry rodriguez sezonun ilk sarı kartını görerek tarihe geçti, keşke ilk golü de atabilseydi ama bu şeref el kabir'e nasipmiş. sahanın "patates tarlası" olması sebebiyle istediği gibi top kontrol edip, sürmekten uzaktı garry , bir de kendisini savunma arkasına sarkıtacak uzun top atacak arkadaşı yoktu ama yaptığı hücüm pres, savunmaya katkısı ile galibiyette önemli pay sahibi oyuculardan biri oldu.

    7- fatih terim, "belhanda-feghouli-gomis"i yedek bırakıp, çalışmayana forma yok mesajı verirken, sinan'a oyun kurma görevi verdi. sinan gümüş topla buluşmak için çok koştu, topu ayağına aldığında dikine iyi dripling yaptı, bir kaç ince pas da attı, özellikle onyekuru'ya şık bir pas attı ilk yarıda ama bölgesini yadırgadığını da gizleyemedi. işte o bölgede de belki önümüzdeki hafta emre akbaba'yı izleriz, belhanda'nın "umursamazlığı" devam ettiği sürece de transfer edilirse emre formayı alır ve sezon sonuna kadar bırakmaz...

    8- yeni bir ortama girip, hemen alışmak zordur, kimisi tecrübeyle bu süreci kolay atlatır da bazıları için alışma dönemi daha uzun sürer. 21 yaşındaki nijeryalı oyuncu da takıma yavaş yavaş ısınıyor, "futbolcu kumaşı" olduğu belli, ayağına hakim ve de oldukça hızlı. 33. dakikada ceza sahası içinde biraz daha soğuk kanlı olsa kendisi adına ilk golünü de atacaktı ama olmadı. fatih terim'in kanatları altında çok daha iyi olacaktır, hoca kendisine güveniyor, taraftar destek veriyor...

    9- geçen sezonun gol kralı gomis'in yerine eren derdiyok'la çıktı sahaya fatih terim. iyi niyetle mücadele ediyor gurbetçi topçu ama biz kendisinin çok daha iyi oynadığı zamanları biliyoruz. bir golcü için gol atması önemlidir, akhisar maçından sonra bu gece de fileleri sarstı eren ve görevini yapmış oldu. lakin, gomis gibi bir oyuncuyu kesmek isterse çok daha istekli, arzulu ve yırtıcı olmalı.

    10- bein sports'ta maçı yorumlayan reha kapsal, ercan taner'in sürekli koşu mesafelerinden söz etmesi sonrası güzel bir söz söyledi: "bir oyuncunun ne kadar koştuğu değil, nereye koştuğu önemlidir"... blog okurları bilir, futbolun sayılarla değerlendirilmesine hep karşı çıkmışımdır, reha hoca da bizim gibi düşünenlerden çıktı, sağ olsun. selçuk inan'ı "istatistik kasmak" bozdu, yanlış pas atıp istatistiğini bozmamak adına uzun toptan çekinip, sürekli geriye yolluyordu topu da şükür fatih terim geldi ve o hastalıktan kurtuldu. bir ara galatasaray'da en isabetli pas yapan semih kaya çıkmıştı, adam sürekli muslera'ya, yanındaki chedjou'ya ve önündeki melo'ya veriyordu topları, 40 metre ileriye atmaktan imtina ediyordu... koşu mesafesi olayı da öyle, bazı topçular var, amaçsızca oraya buraya koşar takıma bir katkıları olmaz, maç sonu koşu mesafesi listesinde zirvede yer alırlar, bazıları da zekidir, az koşar ama oyunu yaşar, topun gideceği yeri sezer oraya koşar ve topu kapar ya da boş alan bulur boş koşu yapıp uzun top bekler ama takımın en az koşanıdır söz konusu istatistik listesinde. şimdi siz kimi tercih edersiniz? ben ikinci tür topçulara bayılır...

    11- var sistemi süper kupa maçıyla hayatımıza girdi, ilk denemede cüneyt çakır "çuvalladı" da bu gece ümit öztürk'e "yardım alacak" pek tartışmalı pozisyon düşmedi. ama bu sistemle birlikte yan hakemlerin ofsaytlara bayrak kaldırmama kuralına bir ayarlama yapmaları lazım. tamam, ince pozisyonu oynat da kabak gibi ofsaytlarda da bayrak kaldırın bir zahmet. forvetin gol mutluluğu ile oynamaya, savunmacıyı kalkmayan bayrak için sinirden köpürtmeye kimsenin hakkı yok...

    ve yazımızı dolar ve euronun tavan üstüne tavan yaptığı, liramızın iyice değer yitirdiği bu günde napoli taraftarlarından bildiğimiz o veciz sözle bitirelim: "yarın yine borçlarım olacak ama bu gece kral benim..."

    maça dair fotoğraflar ve kaynak: https://ultrasmovement.blogspot.com/...u1-3galatasaray.html
App Store'dan indirin Google Play'den alın