1
her erkek futbola forvet olarak başlar, defanstaki göbekli abi olarak bitirir. hızla defanstaki göbekli abi olma yolunda ilerleyen benim, bir zamanlar gururla yaptığım eylemdir.
çocukluğumun sokakta geçmesinden dolayı inanılmaz mutluyum. o zamanlar bilgisayar bu denli yaygınlaşmamış, televizyonda da şimdiki gibi yüzlerce kanal yok. tek lüksümüz var, o da atari. onda da bir mario ile prensesi kurtarıyorsun bir luigi ile. mecbur sokağa çıkıp top oynayacaksın.
her erkek futbola forvet olarak başlayıp defanstaki göbekli abi olarak bitirir dedik ama arada da mecburiyetten kaleye geçer. mahallede ya da bir sokak arasında maç yaparken o top bir şekilde kaleciyi geçer ve yokuştan aşağıya doğru hızla yuvarlanır. herkes bilir ki topun peşinden ya kaleci koşacaktır ya da şutu atan. yazılı olmayan futbol kuralıdır bu. yokuş aşağı öyle bir ivmeyle koşulur ki hakikaten ayaklar göte değer. ancak top kaç kere kaçarsa kaçsın hep bir şevkle koşulur ve o top koltuk altında bir gurur ile geri getirilir. bana çok masumane gelir bu hareketler. oysa ki şimdi çocuklarda göremiyoruz bunu. hani derler ya şimdiki çocuklar harika diye. nah harika afedersiniz. çocuk dediğin saf olur, bir çikolatayla kandırılır. şimdikiler çok bilmişler anasını satayım. bir inanılmaz tespit daha yapayım; doğu karadeniz bölgesinde özellikle trabzon dolaylarında bu kadar futbolcunun yetişmesinin nedeni kesinlikle yörenin engebeli coğrafyasıdır. o çocuklar top aşağıya kaçmasın diye ayağa pas yapıp kaleyi tutturmak zorundalar. yoksa o topu gidip getirmek 10 dakika sürer. e tabi haliyle bu yetenekleri gelişiyor ilerde...
artık mahallelerde, sokak aralarında top oynayan çocuk göremiyorum. evet top sahaları yok, evet oyun alanları yok ama artık çocuklar da oynamıyor. çağa da ayak uydurmalı bir yerde. bilgiye çok çabuk ulaşılabiliyor artık. bir transfer gerçekleştiğinde hemen bilgisayara bakıp finishingi 18'miş diyerek hakikaten de gerçekçi bilgilere ya da bir tıkla oyuncunun videolarına ulaşılabiliyorken, biz ancak adamın oynadığı maçtan sonra "olm sandırs'ı gördün mü, ne gömçürdü ama" diyebiliyorduk.
yine de hiç bir finishing gömçürmenin tadını vermez bu hayatta.
çocukluğumun sokakta geçmesinden dolayı inanılmaz mutluyum. o zamanlar bilgisayar bu denli yaygınlaşmamış, televizyonda da şimdiki gibi yüzlerce kanal yok. tek lüksümüz var, o da atari. onda da bir mario ile prensesi kurtarıyorsun bir luigi ile. mecbur sokağa çıkıp top oynayacaksın.
her erkek futbola forvet olarak başlayıp defanstaki göbekli abi olarak bitirir dedik ama arada da mecburiyetten kaleye geçer. mahallede ya da bir sokak arasında maç yaparken o top bir şekilde kaleciyi geçer ve yokuştan aşağıya doğru hızla yuvarlanır. herkes bilir ki topun peşinden ya kaleci koşacaktır ya da şutu atan. yazılı olmayan futbol kuralıdır bu. yokuş aşağı öyle bir ivmeyle koşulur ki hakikaten ayaklar göte değer. ancak top kaç kere kaçarsa kaçsın hep bir şevkle koşulur ve o top koltuk altında bir gurur ile geri getirilir. bana çok masumane gelir bu hareketler. oysa ki şimdi çocuklarda göremiyoruz bunu. hani derler ya şimdiki çocuklar harika diye. nah harika afedersiniz. çocuk dediğin saf olur, bir çikolatayla kandırılır. şimdikiler çok bilmişler anasını satayım. bir inanılmaz tespit daha yapayım; doğu karadeniz bölgesinde özellikle trabzon dolaylarında bu kadar futbolcunun yetişmesinin nedeni kesinlikle yörenin engebeli coğrafyasıdır. o çocuklar top aşağıya kaçmasın diye ayağa pas yapıp kaleyi tutturmak zorundalar. yoksa o topu gidip getirmek 10 dakika sürer. e tabi haliyle bu yetenekleri gelişiyor ilerde...
artık mahallelerde, sokak aralarında top oynayan çocuk göremiyorum. evet top sahaları yok, evet oyun alanları yok ama artık çocuklar da oynamıyor. çağa da ayak uydurmalı bir yerde. bilgiye çok çabuk ulaşılabiliyor artık. bir transfer gerçekleştiğinde hemen bilgisayara bakıp finishingi 18'miş diyerek hakikaten de gerçekçi bilgilere ya da bir tıkla oyuncunun videolarına ulaşılabiliyorken, biz ancak adamın oynadığı maçtan sonra "olm sandırs'ı gördün mü, ne gömçürdü ama" diyebiliyorduk.
yine de hiç bir finishing gömçürmenin tadını vermez bu hayatta.