başarıda süreklilik için borcu yönetme politikası izlemiş başkandır. öncelikli olarak kısa vadeli borçları orta ve uzun vadeye yaymayı seçmiştir. daha sonra borcu büyütmeden ekonomik ve idari olarak inanılmaz hamleler yapmıştır ve 4 yıllık başarının iskeletini oluşturmuştur. bugün dünyanın milli gelirine oranla en çok borcu olan ülkelerine bir bakın. en tepelerde en gelişmiş, refah düzeyi en yüksek ülkeleri göreceksiniz. yine en borçlu şirketlerine bakın, dünya devlerini göreceksiniz. önemli olan borcu küçültmek değil, borcu yönetmektir. galatasaray'ı dünyanın en başarılı 10 kulübü arasına sokma hedefi bulunan ünal aysal'dan sonra başına borç da borç diyen bir köylü kurnazı getirirsen, o adam sana en değerli futbolcularını kaybettirir, 4 senede 3 kere şampiyon olup 4. yıldızı alan takıma sponsor bulamaz. kulüp piyasadaki değerini günden güne yitirir, gelir kaynakları daralır ve bir bakmışsın ne borç küçülmüş
*, ne de sportif başarı gelmiş. biz bu dönemleri daha önce gördük. daha ne konuşuyoruz ki?
(bkz:
adnan polat): tanımayanlar için kendisinin en sevdiği şey finansal fair play'dir.
bir şirketin güçlü olması, kendi işinde ne kadar başarılı olduğuna bağlıdır. sen bir spor kulübü başkanıyken "otel yapacam para kazandıracam." diyorsan başarıyı rüyanda görürsün.
ünal aysal'a gelirsek, kendisi bir daha 50 sene karşılaşamayacağımız bir fırsattır. arkasından daha çok ağlayacağız.
edit: dezenformasyon peşinde koşmayan herkes dönemindeki zararın kur farkından oluştuğunu biliyor. 2013 yılında 2.3 tl olan euro bugün 3.4 tl.