• 401
    arkadaş bu adamın son dönemde bu hale nasıl geldiğini düşünüyorum bulamıyorum. 16 mayıs 2013 tarihli yazısı tam bir hezeyandır. suç var ise cezası olmalıdır. sevgi kelebeği gibi bahar geldi diye dilek kuyusuna kanat çırpmanın zamanı değil. fenerbahçe'nin utanç verici basın toplantısı ve zaten bilinen ama görüntülerle de anlaşılan yalan beyanlarının cezası ne olacak? tamam taraf olma diyoruz da, ırkçılık konusunda da bir zahmet ol be birader.

    geçmişte yaşanan kötü anıları güzel anekdotluyor. trttürk zamanlarından beridir üzerindeki yayın çekingenliğini atmış, ilk kez bu yıl ligtv'de açılmış çiçek açmış spor yazarı. milliyet'te uzun zamandır yazıyor benim bildiğim. ancak can yücel'in dediği gibi muza muz diyelim! en azından yargı kurumları adaletsiz davranıyor siz yorumlarınızın içinde bunu yapmayın..
  • 402
    --- alıntı ---

    on yıllarda yıldız oyuncuların çıktığı müsabaka sayısındaki geometrik artış ve kadro kısıtlamaları nedeniyle, iki-üç kupada birden sonuca gitmek avrupa’nın herhangi bir yerinde artık gerçekçi hedef olmaktan çıktı. bu sene de yeni uzaylılar bayern münih’i dışarıda bırakırsanız aslında hiç kimsenin bunu beceremediğini söylemek mümkün. devler ligi finalisti dortmund ligde 25 puan fark yedi, real ligi/barça kupaları götüremedi. united lig şampiyonluğuyla, chelsea avrupa ligi’yle yetinirken, m.city ve benfica’nın da hiçbir şeye nefesleri yetmedi. öyleyse gerçekçi olmak lazım: şampiyonlar ligi bileti, avrupa ligi yarı finali ve türkiye kupası finali, herhangi bir türk takımı için gayet iyi sonuçtur. yani dün gece fenerbahçe kupayı kazanamasaydı da başarılıydı bana göre.

    --- alıntı ---

    benfica uefa'da final oynadı, kazanamasa da haketmişti kupayı oyunuyla. ligde de final oynadı bir anlamda. 30 maçta sadece 1 kez mağlup olup 57 averaj yaptığı şu sezonda şampiyonluğu 10 değil 1 puan farkla kaybetti. 26 mayısta lig 9'uncusu ile kupa finali oynayacaklar. ama nefesleri yetmedi! fenerbahçe ligde 34 maçta 9 mağlubiyet, 17 averaj yapabilmiş ve şampiyonun 10 puan gerisinde kalmış, uefa'da içerideki benfica maçı hariç leş futbol, ama kupayı alamasaydı da başarılıydı.

    bu adama bir şey olmuş.
  • 403
    şimdi size bir omurgasızlık örneği göstereceğim arkadaşlar;

    http://www.meleke.com/?p=5503

    --- alıntı ---
    biz kaybettik…

    nihayet uefa son sözü söyledi; takke düştü, kel göründü. bizim iki yıldır birbirimize itiraf edemediğimiz gerçeği, kralın çıplak olduğunu sonunda birileri suratımıza haykırdı.

    süreç yaklaşık 2 yıl sürdü ve bu 2 sene anlaşmadan çok anlaşamama; anlamaktan ziyade anlayamama, akıl sır erdirememe, inanamama minvalinde geçti çoğumuz için…

    eski tff’nin aylarca “yeterince delil yok” diye niye konuyu sündürdüğünü… ortada yeterince delil yoksa neden fenerbahçe’yi avrupa’ya göndermediğini… fenerbahçe kulübü’nün aylarca masum olduğunu iddia ettikten sonra neden cas’taki davasını geri çektiğini… önce neden 58’inci madde değişsin, sonra neden değişmesin dediklerini… yeni tff’nin “şike sahaya yansımamış” açıklamasından sadece bir hafta sonra pfdk’nın ibrahim akın ve ahmet çelebi’ye “müsabaka sonucuna etki etmekten” neden ceza verdiğini… eğer akın ve çelebi müsabaka sonucuna etki etmekten ceza aldıysa, şikenin sahaya nasıl yansımadığını… eğer şike sahaya yansımadıysa, akın ve çelebi’nin müsabaka sonucuna nasıl etki ettiğini… eskişehirli ümit karan’ın canlı yayında açıkça, galatasaray’ın şampiyonluğunu istediği için bile bile bir golü atmadığını itiraf ettiği halde, neden ülkede büyük gürültünün kopmadığını… anlayamadım… çoğumuz anlayamadık…

    anlayamadıklarımız bunlarla da kalmadı… başbakan’ın neden “8 takım düşerse futbol ekonomisi batar” diye topa girdiğini… velev ki futbol ekonomisi batsın, bunun futbol ahlakımızın batmasından, hiç kimsenin kimseye güveninin kalmamasından neden daha kötü bir şey olduğunu… bakan kılıç’ın neden o günlerde “hepimiz aynı gemideyiz” açıklaması yaptığını… namusluların, sırf futbol ekonomisi batmasın diye şikeye tenezzül edenlerle neden aynı gemide olması gerektiğini… o günlerde “ben o gemide değilim” yazdığımda, “başbakan yanılıyor, futbol ekonomisi batarsa batsın, ahlakımız batmasın” dediğimde neden hemen hemen hiçbirinin benimle aynı fikirde olmadığını… o günkü kulüpler birliği sözcüsü cavcav’ın neden “bütün kulüpler bir aradayız, omuz omuzayız” diye açıklama yaptığını… eğer bir, iki veya sekiz kulüp şikeye karıştıysa, diğerlerinin neden onlarla kayıtsız şartsız birlikte olduğunu… anlayamadım… hiçbirimiz anlayamadık…

    benim küçük aklımla tüm bu anlayamadıklarım içinde, belki de anlayabildiğim tek şey, mayıs 2012’de anlayabildiklerimle aynı: burası, hırsızların dünyasıymış. ve maalesef hırsızların dünyasında tek gerçek günah, yakalanmakmış. sokakta karşılaştığım insanlar, ülkedeki futbola, futbolcuya, yöneticiye, antrenöre, televizyoncuya, gazeteciye, sana-bana, hiçbirimize inancının kalmadığını söylüyorlar. ne yalan söyleyeyim, çok da haklılar. çünkü onların yerinde ben olsam, herhalde ben de bana güvenmezdim… yazık… çok yazık…

    ***
    ve meselenin uefa boyutu…

    bugün, 27 haziran 2013… meşhur 3 temmuz gözaltılarının üstünden tam 724 gün geçti. son 724 gün içinde amerika, rusya, fransa, çin ve hindistan yeni devlet başkanlarını seçtiler. neil armstrong öldü, zuckerberg evlendi. suriye karıştı, türkiye’de gezi parkı olayları yaşandı. alex gitti. apple beşinci nesil iphone’u, samsung galaxy note 2’yi üretti; felix baumgartner uzaydan dünyaya atladı. justin bieber’la selena gomez ayrıldı. son 724 gün içinde katie holmes bile tom cruise’la david beckham arasında ne döndüğünü anladı; bir tek uefa, süper lig’de 2010-2011 sezonunda ne döndüğünü anlayamadı, şike davasını bir türlü karara bağlayamadı…

    koskoca uefa, 724 gün düşündükten sonra kulüplerle ilgili kararları nihayet aldı, şahıslarla ilgili neticeye varamadı! isviçre’de 4 ana dil konuşulur, herhalde bu adamlara ne romanşça, ne almanca, ne fransızca ne de italyanca “geciken adalet, adalet değildir” dediğinizde hiç birşey ifade etmiyor. yahu olay 2010-2011’de yaşanmış; ortada ne o günün fenerbahçeli/beşiktaşlı futbolcuları, ne antrenörleri, ne de yöneticileri kalmış! havutçu’nun giriştiği haltın bedelini neden şimdi oğuzhan özyakup ödüyor ki! veya yıldırım’ın denemelerinin faturası neden dirk kuyt’a, hasan ali kaldırım’a çıkıyor? bu kadar gecikmiş adalet, adalet olur mu? alper potuk şampiyonlar ligi’ne, gökhan töre avrupa ligi’ne gidememek için ne günah işlediler allah aşkına? bu 724 günde beşiktaş’ın 27 kişilik kadrosunun 19’u, fenerbahçe’nin 30’da 18’i değişmiş. antrenörler değişmiş. yönetimler değişmiş. ortada ne ibrahim akın kalmış, ne mosturoğlu, ne adalı kalmış, ne turan!

    kusura bakmayın uefa yetkilileri, siz de sınıfta kaldınız… ya zamanında, yani 2011-12 sezonunun başında (veya en azından içinde) güçlü kanaatlerinizi gerekçe göstererek cezaları verecektiniz; kulüpleri/ülkeyi, kimi gerekiyorsa uluslararası müsabakalardan men edecektiniz. ya da şimdi günahsızları değil, esas günah sahiplerini cezalandıracaktınız. günah sahipleri ellerini kollarını sallaya sallaya hâlâ sokakta dolaşıyorlar; günahsız biliç, günahsız egemen, günahsız sow, günahsız pektemek avrupa’ya gidemiyorlar. pes… vallahi pes…

    --- alıntı ---

    canlı yayınlarda bu şike hakkında en dik duran yazar iken, hatta öyle ki bakanlara bile laf söylerken lig tv'ye geçtikten sonraki bu dönüş ibretliktir.
  • 404
    --- alıntı ---

    havutçu’nun giriştiği haltın bedelini neden şimdi oğuzhan özyakup ödüyor ki! veya yıldırım’ın denemelerinin faturası neden dirk kuyt’a, hasan ali kaldırım’a çıkıyor?

    --- alıntı ---

    havutçu’nun giriştiği haltın bedeli derken, aziz yıldırım'ın yaptıklarına deneme diyen spor yazarı. niye aziz yıldırım'ın yaptığına da halt demiyorsun diye sorarlar adama.
  • 406
    şu 2 paragraf ile yaşanan 2 yılı çok güzel özetledikten sonra kendisiyle çelişmesini ben de anlayamadım:

    --- alıntı ---

    eski tff’nin aylarca “yeterince delil yok” diye niye konuyu sündürdüğünü… ortada yeterince delil yoksa neden fenerbahçe’yi avrupa’ya göndermediğini… fenerbahçe kulübü’nün aylarca masum olduğunu iddia ettikten sonra neden cas’taki davasını geri çektiğini… önce neden 58’inci madde değişsin, sonra neden değişmesin dediklerini… yeni tff’nin “şike sahaya yansımamış” açıklamasından sadece bir hafta sonra pfdk’nın ibrahim akın ve ahmet çelebi’ye “müsabaka sonucuna etki etmekten” neden ceza verdiğini… eğer akın ve çelebi müsabaka sonucuna etki etmekten ceza aldıysa, şikenin sahaya nasıl yansımadığını… eğer şike sahaya yansımadıysa, akın ve çelebi’nin müsabaka sonucuna nasıl etki ettiğini… eskişehirli ümit karan’ın canlı yayında açıkça, fenerbahçe’nin şampiyonluğunu istemediği için bile bile bir golü atmadığını itiraf ettiği halde, neden ülkede büyük gürültünün kopmadığını… anlayamadım… çoğumuz anlayamadık…

    anlayamadıklarımız bunlarla da kalmadı… başbakan’ın neden “8 takım düşerse futbol ekonomisi batar” diye topa girdiğini… velev ki futbol ekonomisi batsın, bunun futbol ahlakımızın batmasından, hiç kimsenin kimseye güveninin kalmamasından neden daha kötü bir şey olduğunu… bakan kılıç’ın neden o günlerde “hepimiz aynı gemideyiz” açıklaması yaptığını… namusluların, sırf futbol ekonomisi batmasın diye şikeye tenezzül edenlerle neden aynı gemide olması gerektiğini… o günlerde “ben o gemide değilim” yazdığımda, “başbakan yanılıyor, futbol ekonomisi batarsa batsın, ahlakımız batmasın” dediğimde neden hemen hemen hiçbirinin benimle aynı fikirde olmadığını… o günkü kulüpler birliği sözcüsü cavcav’ın neden “bütün kulüpler bir aradayız, omuz omuzayız” diye açıklama yaptığını… eğer bir, iki veya sekiz kulüp şikeye karıştıysa, diğerlerinin neden onlarla kayıtsız şartsız birlikte olduğunu… anlayamadım… hiçbirimiz anlayamadık…

    --- alıntı ---

    yazısının ikinci bölümünde ise geciken adaletten dolayı uefa'ya taş atıyor.

    kusura bakmasın ama azıcık düşünme ve anlama kabiliyeti olan bir insan uefa'nın 724 gün sonra aldığı bu kararın asıl nedeninin 'anlayamadığımız durumlar' olduğu sonucuna varırdı. uefa, kararları bugün alabildi çünkü onlar da tff'nin aldığı veya almadığı kararları bekledi, olayları izledi, yaşananları senin benim gibi 'anlamaya' çalıştı. şu an egemen korkmaz'ın, kuyt'ın, oğuzhan özyakup'un mağdur olması gibi bir durum da göremiyorum ben ortada. onlar fenerbahçe'ye veya beşiktaş'a gelirken her şey ayan beyan ortadaydı ve takımlarının ceza alma ihtimalleri olduğunu bile bile attılar o imzaları. kaldı ki şike olayları sürecinde tanık olduğumuz en mantıksız, en saçma savunma da kişiler ve kurumlar ayrılmalıdır sözü. kendisinin sahip olduğunu düşündüğüm azıcık futbol bilgisi bile bu savunma argümanındaki mantıksızlığı kavrayabilirdi fakat belli ki yazısının son bölümü ile patronlarının gönlünü hoş tutmaya çalışmış. bu sayede de kendisinin ne "8 takım düşerse futbolumuz batar" diyen başbakan ile, ne "hepimiz aynı gemideyiz" diyen bakan kılıç ile, ne de "bütün takımlar bir aradayız, omuz omuzayız" diyen cavcav ile bir farkı kalmıyor. kendisi bunun farkında mıdır, emin değilim.

    http://www.meleke.com/?p=5503
  • 408
    3 temmuz, diğer bir ifade ile türkiyedeki şike olaylarının açığa çıkması, daha da doğrusu ülkedeki şerefli, namuslu, haysiyetli insanlar ile diğerlerinin ayrıldığı bu süreç; hem spor dünyası hem de medyadaki adam sandığımız insanların gerçek yüzlerini görmemiz için çok iyi oldu. gerçi biz kimin ne olduğunu az çok biliyorduk da arada bilmediklerimiz, farketmediklerimizi de farkeder olduk.

    uğur meleke de diğer arkadaşları gibi şikecileri ve şikecilere ceza vermekten aciz kurulları eleştirmek yerine "dış mihrak" larda bulmuş suçu. "günahsız biliç, günahsız egemen, günahsız sow, günahsız pektemek avrupa’ya gidemiyorlar" diye ağlıyor.

    ey uğur meleke; bu futbolcuların neden avrupaya gidemediğini uefa ya değil, "(gbkz: süper lig de ki bazı müsabakalarda şike yapmak, teşvik primi vermek ve suç örgütü kurup yönetmek)" sebebi ile caza alanlara ve bu pisliğin üzerini örtmek için 2 senedir gece gündüz hak hukuk adalet dinlemeyenlere sor. burak yılmaz'ın, umut bulut'un, selçuk inan'in, colman'ın, tolga zengin'in hakkını aramayıp yalancı romantiklik yapma.
  • 409
    "havutçu’nun giriştiği haltın bedelini neden şimdi oğuzhan özyakup ödüyor ki! veya yıldırım’ın denemelerinin faturası neden dirk kuyt’a, hasan ali kaldırım’a çıkıyor?"

    çünkü bu takımlara gelecek kadar salaklar. bizler gibi onlar da bu sürecin devam ettiğinin, bu yaşananların cezasız kalmayacağının farkındalardı. e gelmeselerdi? zorla mı geldiler? bunları göze alıp transfer oldular zaten hayret bişey. ha iyi takım tamamen yenilenince ceza verilmesin o zaman. hem hadi tamam ceza zamanında verildi diyelim. o sırada kadroda olan alex neden bedel ödeyecekti? guti? dia? lugano? sonuçta şikeyi bu topçular yapmadı? bunlar neden ödeyecekse onlar da ödeyecek, bu nasıl saçma bir vicdan muhakemesidir?

    bir de uefa'ya sınıfta kaldı diyor. lan bu sürecin bu güne kadar uzamasının sebebi uefa mı? adamlar bize bıraktı adil bir yargılama yapıp gerekli cezaları verin diye, biz sündürdük. neyin sınıfında kalmasından bahsediyorsun sen? hesap soracaksan havutçu'nun yaptıklarına "giriştiği halt" derken yaptıklarına ancak "denemeler" diyebildiğin aziz'e ve tff'ye hesap sor. çakal.
  • 411
    hem bilgisiz uefa cezaları hakkında hem de samimiyetsiz. hukuğa yeni kavramlar sokmuş aklınca. zamanında alacakmış uefa kararları :( sen zamanında ağzını açıp konuşabildin mi? olayların üstü kapatılırken mağaradan çıktın mı?

    her kesime hitap etmek istemiş aklınca. bırak hacu bu işleri. adaletin savunucusu ol günahsız pektemek günahsız sow derken kişilerle kurumları sen de ayırmak istiyorsun çünkü tribünlere oynamak için fırsat arıyorsun. prim yapmak istiyorsun ama yemezler. kimin ne olduğunu 2 senede iyi gördük.
  • 412
    http://www.meleke.com/?p=5503

    bir yazıyı okuyup içindeki cümleleri tek tek çekip yorum yapmaktan haz almıyorum ama e insaf demek lazım artık. anladığım kadarıyla günahsız oğuzhan özyakup, sow, biliç, kuyt gibileri * savunurken; hakları gaspedilmiş, emekleri çalınmış burak yılmaz, selçuk inan, tolga, onur kıvrak gibi trabzonsporlu futbolculardan hiç bahsetmemiştir. niye ki, onların günahı ne acaba?
  • 413
    savcıların bu yazıyı ihbar kabul edip dönemin fenerbahçeli futbolcularının olaylarla ne alakası vardı diye uğur meleke'yi ifadeye çağırması doğru olur kanımca. zira söylenene göre zaten teknik direktör aykut kocaman ve futbolcuların konu hakkında bilgisi yok. şimdi onlar günahsız olmuyor mu bu durumda?

    bilgisi olduğu, aracı olduğu ve mesajlaşmaları medya gündemine düşen tek isim emre belözoğlu, o da hala fenerbahçe'de top koşturmakta.
  • 414
    yine son şike olayları ile ilgili mükemmel yazmış ellerine sağlık.

    o gemi battı!

    uefa’dan sonra cas da son sözü söyledi; takke düştü, kel göründü. bizim iki yıldır birbirimize itiraf edemediğimiz gerçeği, kralın çıplak olduğunu birileri son kez suratımıza haykırdı.
    süreç yaklaşık 2 yıl sürdü ve bu 2 sene anlaşmadan çok anlaşamama; anlamaktan ziyade anlayamama, akıl sır erdirememe, inanamama minvalinde geçti çoğumuz için.

    eski tff’nin aylarca “yeterince delil yok” diye niye konuyu sündürdüğünü… ortada yeterince delil yoksa neden fenerbahçe’yi avrupa’ya göndermediğini… fenerbahçe kulübü’nün aylarca masum olduğunu iddia ettikten sonra neden cas’taki davasını geri çektiğini… önce neden 58’inci madde değişsin, sonra neden değişmesin dediklerini… yeni tff’nin “şike sahaya yansımamış” açıklamasından sadece bir hafta sonra pfdk’nın ibrahim akın ve ahmet çelebi’ye “müsabaka sonucuna etki etmekten” neden ceza verdiğini… eğer akın ve çelebi müsabaka sonucuna etki etmekten ceza aldıysa, şikenin sahaya nasıl yansımadığını… eğer şike sahaya yansımadıysa, akın ve çelebi’nin müsabaka sonucuna nasıl etki ettiğini… eskişehirli ümit karan’ın canlı yayında açıkça, fenerbahçe’nin şampiyonluğunu istemediği için bile bile sezer’e gol pası vermediğini itiraf ettiği halde, neden ülkede büyük gürültünün kopmadığını… anlayamadım… çoğumuz anlayamadık.

    anlayamadıklarımız bunlarla da kalmadı… başbakan’ın neden “8 takım düşerse futbol ekonomisi batar” diye topa girdiğini… velev ki futbol ekonomisi batsın, bunun futbol ahlakımızın batmasından, hiç kimsenin kimseye güveninin kalmamasından neden daha kötü bir şey olduğunu… bakan kılıç’ın neden o günlerde “hepimiz aynı gemideyiz” açıklaması yaptığını… namusluların, sırf futbol ekonomisi batmasın diye şikeye tenezzül edenlerle neden aynı gemide olması gerektiğini… o günlerde “ben o gemide değilim” yazdığımda, “başbakan yanılıyor, futbol ekonomisi batarsa batsın, ahlakımız batmasın” dediğimde neden hemen hemen hiçbirinin benimle aynı fikirde olmadığını… o günkü kulüpler birliği sözcüsü cavcav’ın neden “bütün kulüpler bir aradayız, omuz omuzayız” diye açıklama yaptığını… eğer bir, iki veya sekiz kulüp şikeye karıştıysa, diğerlerinin neden onlarla kayıtsız şartsız birlikte olduğunu… anlayamadım… hiçbirimiz anlayamadık.

    ***

    yukarıdaki anlayamadıklarımızı zaten 27 haziran’da bu sütunda okumuştunuz; şimdi anlayamadıklarımız listesine yenileri eklendi: uefa disiplin kurulu’nun 3 temmuz 2011’de başlayan sürecin kararını neden ancak 724 günde verebildiğini… eğer bu konuda sağlıklı karar vermek için 724 gün gerekiyorsa, cas’ın davayı nasıl 65 günde görebildiğini… eğer 65 gün bu davayı yorumlamak için yeterliyse, uefa’nın kararı neden 724 gün sündürdüğünü… anlayamadık.

    hadi iki yıl beklediniz, ortada ne ibrahim akın kaldı, ne mosturoğlu. ne adalı kaldı, ne turan… fenerbahçe ve beşiktaş kadrolarındaki 57 oyuncudan 37’si değişmiş… bari uefa disiplin kurulu kararını 15 mayıs’ta verse, cas’ın hızlandırılmış yargılaması da 1 temmuz’da bitse… en azından bugünkü teknik kaos, daha az kargaşayla atlatılmaz mıydı? şimdi fenerbahçe’ye (ve hâlâ kararı açıklanmamış beşiktaş’a) ön elemeleri oynattınız; direkt olarak 5-6, dolaylı olarak 15-16 takımın hakkına neden tecavüz ettiniz ki?

    eğer bu yargılama 1 temmuz’da neticelense, fenerbahçe’nin cezasının bu yılı da kapsadığı o tarihte açıklansa, (beşiktaş’ın dava neticesine göre) arsenal’le karşılaşan belki beşiktaş, belki de bursaspor olacaktı! eğer bugün beşiktaş, tromsö’ye elenir ve cas cezayı kaldırırsa, siyah-beyazlılar haksızlığa uğramış olmayacaklar mı? eğer haziran’da beşiktaş türkiye’yi devler ligi ön elemesinde temsil edeceğini bilse, muhtemelen kadro planlamasını da ona göre yapacaklardı. ya da beşiktaş’ın cezası da onanırsa, aynı şekilde bursaspor’un yaz planlarını şampiyonlar ligi için yapma şansını neden ellerinden aldınız ki?

    ayrıca uefa, haziran sonunda bursaspor’la yazışmış ama yeşil-beyazlıların şampiyonlar ligi umuduyla ilgili net bir yanıt vermemişti. şimdi beşiktaş’ın da cas davası kaybedilirse, uefa bursaspor’u devler ligi’ne alabilecek mi? arsenal’i dışarı çıkaramayacaklarına göre, devler ligi’ni 33 takımla mı oynatacaklar sahi? hiç zannetmiyorum…

    ********************************************************

    ülke puanı haksızlığı

    yalnız bu noktada yaşama ihtimalimiz olan bir başka haksızlık daha var: 2011-2012’de uefa, fenerbahçe’yi avrupa kupalarından ihraç etmiş, bizi kupalarda 4 takımla mücadele ettirmiş ama ülke puanımızı 5’e bölerek tarihi bir fiyaskoya imza atmıştı. üstelik ülke puanımızı beşe bölerken, trabzonspor’un bilbao ve benfica’dan aldığı birer puanı da hanemize yazmamıştı…

    bendeniz iki yıl boyunca bu iki puanın mücadelesini yalnız başıma verdim, pek bir netice alamadım. yalnız korkarım ki şimdi benzer bir haksızlıkla karşılaşabiliriz: uefa, bugün bizi avrupa’da eksik takımla bırakırsa, yine ülke puanımızı beşe bölerek mi hesaplayacak? eğer fenerbahçe’nin bir şampiyonlar ligi kontenjanını kullandığını kabul ederse, salzburg’dan kazanılan puanları hanemize yazacak mı?

    veya cas, beşiktaş’ı da cezalandırırsa ve (siyah-beyazlıların tromsö’yü geçmeleri halinde) bize o avrupa ligi pozisyonunu vermezse, ülke puanımızı kaça bölerek hesaplayacak? siyah-beyazlıların kazanacağı muhtemel puanlar kulüp ya da ülke hanesine yazılacak mı?

    bilmiyorum… hiçbirimiz bilmiyoruz… şu anda tek yapabileceğimiz olanlardan dolayı utanmak ve bu defteri yeni haksızlıklara uğramadan kapatmayı dilemek…

    http://www.meleke.com/?p=5571

    yazıdaki '' muhtemel senaryolar '' kısmını almadım önemli kısımlar bunlar .isteyen linkten okuyabilir.
  • 415
    --- alıntı ---

    olimpiyat çift şeritli bir yol: bir spor kültürü inşa edip olimpiyata aday olabildiğiniz gibi, aday olarak bir spor kültürü geliştirme şansınız da var. o yüzden bence olimpiyat organizasyonunda kaybeden yok: evet, ioc’nin seçtiği kent, organizasyonu gururla düzenliyor ama seçmedikleri de olimpiyat düzenleyecek tesislere, spor politikasına ve olimpizm duygusuna sahip olmayı öğreniyor, gelişiyor, mesafe kat ediyor.
    biz de 20 yıllık olimpiyat serüvenimizde çok mesafe kat ettik, ioc üyelerinin en az 49’u da bu mesafeyi bize çeşitli turlarda verdikleri oylarla onayladılar. bize bu yarışta ikincilik gururunu yaşatan yetkili ve gönüllülere teşekkürü bir borç biliriz.

    kaybetmeyi bilmek
    zaten günün sonunda bizi üzen yarışta ikinci olmak değil, ikinciliği kabullenme konusunda gösteremediğimiz olgunluk. kaybettiğimiz japonlar’ın dünyanın en güzel kaybedeni olması da mevzuyu daha da ironikleştiriyor! bir japon geleneği olan sumo güreşi müsabakası izlediğinizde, eğer kuralları bilmiyorsanız maçın sonunda kimin kazandığını kimin kaybettiğini anlayamazsınız. kazanırken öyle saygılı, kaybederken öyle olgundur bu japon dostlarımız. bizse maalesef bakan düzeyinde “kına yakın” veya “biz alamadık, siz aldınız mı” olgunluğunda karşıladık mağlubiyeti... yazık...

    sportif başarı
    üstelik bu yarışta ikinciliğin gurur verici olduğunu gösteren o kadar çok faktör var ki! şu ana kadar yaz olimpiyatlarını düzenleme hakkı kazanan yalnızca 19 ülke var, bunların (çeşitli siyasi travmalardan geçen çin ve kore dışında) 17’sinin olimpiyat katılım sayısı yani olimpik tarihi bizden fazla. yine aynı 19 ülke içinde (meksika dışında) 18’inin madalya sayısı da bizim üstümüzde. yani belli ki olimpiyat komitesi tarih boyunca organizasyon reyini yalnızca kent güzelliğine göre vermemiş, birinci önceliği olimpiyat tecrübesi ve sportif başarı olmuş (türk kamuoyunun bir türlü beğenemediği japonya’nın olimpiyat madalyası sayısı 398, türkiye’ninse 88...)
    zaten üç aday şehrin tanıtım filmleri incelendiğinde japonya’nın nerdeyse bütünüyle, ispanya’nın da yarı yarıya spor tarihini ve sporcularını gösterdiğini, bizimse kent tanıtımıyla insanları etkilemeye çalıştığımızı gözlemliyoruz. gerçi itiraf etmek gerekirse bu filme koyacak ne sporumuz kaldı ne sporcumuz: bir kısmı ırkçı, bir kısmı dopingci çıkmış milli gururlarımızı(!) göstermekten çok gizlemeye çalışmamız doğal herhalde!

    kent tanıtımı
    spor ya da sporcu olmayınca ağırlığı kent tanıtımına vermişiz ama istanbul tarifinde de yıllardır “iki kıtayı bağlama” esprisine takılıp kalmışız! filmimizin başrolünde börekler-çörekler, güzel kızlar-çocuklar ve deniz dışında yine iki kıta bağlama tabelası başrolde, iki eski ve basit tabela... madem bütün tanıtım filmlerimizin başrolünde bu iki tabela oynayacak, bari onları yenileyip elektronik filan yapsaydık ya! bir de şunu merak etmeden duramıyorum: eğer bir gün bir organizasyon yarışında karşımıza iki kıtayı bağlayan bir kazak, bir rus veya bir mısır şehri çıkarsa başka hangi argümanı geliştireceğiz allah aşkına? istanbul’un tek özelliği iki kıtayı bağlamak mı sahiden?
    tabii ecnebilerden gizlemeye çalıştığımız gerçeği bu kentte yaşayanlar açıkça biliyorlar: kamera o tabelalardan 30 derece içeri kayarsa köprünün üstünde çilekeş bir trafik var. her gün 3,5 milyon aracın yola çıktığı, her güneş doğuşunda da bine yakın yeni aracın trafiğe katıldığı bir kentte yaşıyoruz biz. tanıtım filmindeki o trafik yok tabii, deniz var bolca. ama o denizde de ulaşım imkânı yok denecek kadar az. mesela beşiktaş’tan vapura binip bakırköy’e gidemezsiniz bu kentte. kadıköy’den deniz otobüsüyle pendik’e ulaşamazsınız. denizi sadece kıta değiştirecekseniz kullanabilirsiniz, ya da şanslıysanız, sabahın köründe tek bir seferi yakalayabilirseniz kabataş’tan istinye’ye filan gitmek mümkün. aksi takdirde trafiğe mahkumsunuz. ama bu kentte yaşayan 13 milyon insanın çektiği çile değil derdimiz tabii, dünyanın kalanını istanbul’un harika bir şehir olduğuna inandırmak sadece...

    savaşa da hazırız, olimpiyata da...
    istanbul tanıtım filmimizle bu kentin harika bir yer olduğunu da dünyaya inandıracaktık belki ama maalesef savaş denen soğuk, ruhsuz ve kahpe gerçekle yüzleştik. sayın başbakan olimpiyata hazır olduğumuzu dünyaya haykırmadan 24 saat önce savaşa da hazır olduğumuzu iletmişti yeryüzüne. bir kentin hem savaşa hem olimpiyata hazır olması nasıl bir çelişkidir allah aşkına? üstelik başbakan, savaşa hazırız derken neyi kastetti ki sahi? referandum yapılıp halka savaşa hazır olup olmadığı soruldu da ben mi duymadım acaba? veya kimyasal silah kullanan muhataplarımıza karşı her eve gaz maskesi dağıtıldı da benim eve mi ulaşmadı sahi? ben 70 milyonda bir sade vatandaş olarak savaşa hazır değilim sayın başbakan. galiba hiçbir zaman da hazır olmayacağım. arz ederim...

    --- alıntı ---

    http://skorer.milliyet.com.tr/.../1762287/default.htm
  • 416
    19.09.2013 tarihli yazısında dikkatimi çeken bir paragrafa sahip olan yazar.

    --- alıntı ---

    esas darbe içinse 2013-14’ü beklememiz gerekiyormuş. uefa’nın iki takımımızın ağustos sonunda men edileceğini bile bile onları ön elemelere sokması, türk futbolunu ciddi bir açmaza doğru sürüklüyor şu anda.

    --- alıntı ---

    http://skorer.milliyet.com.tr/.../1765513/default.htm

    e be adam o zaman sormazlar mı o zaman sana, madem uefa'ya bunu sorabiliyorsun sorsana aziz başkanınla fedacı fikret'e "siz men edileceğinizi bile bile neden katılma konusunda ısrar ettiniz?" diye. fbjk'nin hesabının ne olduğunu cümle alem biliyor ama nedense tatlı su kurbağası tarzıyla harekete eden spor adamlarımız pek bir sessiz.
  • 420
    kendisinin sistemi değil oyuncuları eleştirmesi klasik bir yıpratma kampanyasıdır. halbuki galatasaray'ın yaşadığı bir sistem sorunudur. sadece sneijder değil ortasahada birçok oyuncu performansının altındadır. bunun da sebebi eksik ortasaha koşmayan 2 santrafordur. dün de belirtmiştim kızmıyorum basına. ben bu halimle gazeteci olsam aynı yazıyı fenerbahçe'de doğru sistemde tehlikeli olabilecek oyuncular üzerine yazar bilinçaltı kamuoyu oluştururdum. bunda gocunacak birşey yok.
  • 421
    --- alıntı ---

    rivaldo, barcelona’da 2000-01’de 56, 2001-02’de 33 maç oynadı. nou camp’taki son sezonunda hiç de fena sayılmayacak 14 gol sayısına ulaştı. 2002’de barcelona’dan ayrıldığında henüz 30 yaşındaydı. sadece 11 ay önce ligin son maçının son dakikasında valencia’ya attığı röveşata golünün anıları tazeydi. o anılar, ona yetmedi. barcelona atletik departmanı, bilimsel analizleriyle rivaldo’nun bir daha hiçbir zaman eskisi gibi olamayacağını öngörmüşlerdi. gerçekten de rivaldo, bir daha hiçbir zaman eskisi gibi olamadı.
    doğanın kanunu da buydu aslında: galibiyet serisi yakalayan her takım bir yerde duracak, hiçbir takım sonsuza kadar kazanmayacak. her ekip yaşlanacak. hiçbir çıkış sonsuza kadar sürmeyecek, her futbolcu inişe geçecek. bu yılki galatasaray kadrosunun öyküsü de benzer: evet geçen yılı hem şampiyon hem de çeyrek finalist unvanlarıyla kusursuz tamamladılar. ama her futbolcu, her sezon bir yaş daha yaşlanıyor. artık galatasaray 11’inin etraflarına kurulduğu oyuncuların yarıdan fazlası (eboue, sabri, gökhan, hakan, riera, melo, hamit, engin, yekta, sneijder, drogba, umut), rivaldo’nun vedasına neden olan kırılma anlarını yaşıyorlar. bu “kırılma anı” , yani bir oyuncunun artık eskisi gibi olmayacağını anladığınız an, her futbolcuda aynı yaşta olmayabiliyor, doğru. ama üstteki listeye objektif olarak baktığımızda eboue’nin, hamit’in, gökhan’ın, hakan’ın, engin’in, sneijder’ın ve belki daha fazlasının fiziksel ve mental olarak kariyerlerinin çıkış basamaklarında olmadıklarını, inişe geçtiklerini kabul etmek gerek. iyi bir takımda da çıkıştaki oyuncu sayısıyla iniştekinin, yetenekliyle mücadelecinin, yaşlıyla gencin, düşünenle koşanın belli bir denge içinde olması lazım.
    ***
    ligin ilk 7 haftasında bu dengeye sahip olmadığı açıkça gözüken galatasaray’ın temel denge bozucusu sneijder da, aslında henüz 29 yaşında. yani, “pirlo bilal”den bile 11 ay küçük. ama belli ki sneijder, o kırılma noktasına biraz erken yaklaşmış, hatta belki de ulaşmış. zaten sneijder’ı konuşurken öyle kararsızız, resim öyle flu ki, onu 4 kelimeyle tarif et deseniz herhalde şöyle özetlerim: “hiç, galiba, çok, sanki...” çok yetenekli ama sanki güvensiz... hiç koşmuyor; hayır hayır sanki koşuyor ama takıma katkısı olmuyor.
    2000’lerin başında on numaralar (yani geçmiş) rivaldo gibiydi, o kadar iyi oyun kuruyorlardı ki savunma yapmalarına gerek yoktu. sonra model bugüne, yani özil’e döndü, artık on numaralar top rakipteyken de hayatta kalmalılardı. kroos gibi yeni nesil on numaralarsa (yani gelecekse) oyunun iki yönünü de eşit kotarıyorlar. sneijder’2013, şu anda ne geçmişi anımsatıyor, ne bugüne yetiyor, ne de gelecek için ışık veriyor doğrusu. hollandalı eğer böyle devam ederse, tünelin ucu da pek parlak gözükmüyor.

    --- alıntı ---

    yazdığı yazının altına imzamı atarım. sneijder'a bok attığı falan yok. adam bildiğin göte göt diyor. yaptığı analiz o kadar doğru ki, bu analizi aziz yıldırım yapmış ve fenerbahce.org üzerinden yayınlasa yine de "ulan adam doğru yazmış amk" derdim. insanların sneijder'a yöneltilen eleştirilere bu denli tahammülsüz olmalarını anlamıyorum. sneijder geleli 10 gün olmadı canısı, tam bir yıl olacak neredeyse ama ama sasa ilic'in yarısı kadar bile katkı vermedi takıma. kalite olarak belki takımdaki herkesten üstte ama fayda olarak beklenenin çok altında. şunu artık bir kabul edin.

    not: "beklenen" derken, 5 kişi çalımlayıp gol atmasını beklemiyorum. belirteyim.

    ekleme: galatasaray'ın sistem sorunu çektiği doğrudur ama sneijder dediğin adam da emre çolak değil. ben sneijder'ım, faal futbolcular arasında en iyi 50 isim arasında gösteriliyorum diyorsan, yok efendim iki forvet arkası oynayamam, bana iki kanat verin önüme tek forvet koyun, işte yanımda yekta ile oynayamam selçuk'u koyun falan diyemezsin. hadi bunları dedin de babacım mücadele de etmiyorsun ki. her ikili mücadelede yerde. topu alıp 5 metre sürmüyor bile. kaçak oynuyor.

    neyse, sneijder fan'ları gelip lince başlar şimdi, susalım en iyisi.
  • 422
    zamanında sık sık severek kullandığı " form geçicidir, klas kalıcı" lafını unutmuş wesley sneijder'i eleştirirken. sneijder belki de arzu edilen düzeyde galatasaray'da başarılı olamayacak, ama bu onun klas bir oyuncu olmasını ve hala şampiyonlar ligi üst turlarında en zor maçları çevirecek kapasiteye sahip olmasını değiştirmez. sorun; bu kapasiteyi kullanacak mı? yada biz alabilecek miyiz?

    sadece futbolcuların değil herkesin hayatında başarısız olduğu, çabalasa da istediklerini yapamadığı zamanlar olur. burak yılmaz'ın hem fenerbahçe'den, hem de beşiktaş'tan gönderildiğini unutmayalım. şimdi de galatasaray'da tartışılıyor ama yine de son 2 senenin gol kralı apoletleri hala omzunda.

    eğer sneijder soyunma odasında sıkıntı çıkarmıyorsa, takımı içinde huzursuzluğa sebep olmuyorsa, sonuna kadar ısrar edilecek ve denenecek bir oyuncudur.
  • 423
    (bkz: wesley sneijder/#1317889) su iletide yaptigi buyuk hatayi ve iki yuzlulugu yazmistim. burada da tekrarlamakta fayda var.

    ugur meleke sneijder kotu oynuyor diyebilir ki suan bence de kotu. bunun sebeplerini de kendi sebepleri disinda diger sebepleriyle kendi basligi altinda anlatmaya da calistim. ugur meleke'nin bu yaziyla yaptigi sneijder ise yaramazin teki, ben bunu gorecek kadar analizci ustun bir insanim bakin neler diyorum demekten baska bir sey degil. biz buna karsindakine anlatir gibi monolog uzerinden yapilan 'self satisfaction' diyelim en kibar haliyle.

    verdigi bilgiler dogru olsaydi yaziyi bir nebze kabul edebilirdim ancak verdigi ornek tutarsiz, veriler yanlis ve sanki milan'da rivaldo futbolu birakmis gibi konusuyor. olimpiakos'da yaptigi harika maclardan neden bahsetmemis? ya da bu adamin 40'ina kadar hala nasil catir catir futbol oynadigindan?

    figo peak noktasina barcelona'da ulasti, real madrid'de daha cok ogretici gibi takildi, hic bir zaman barcelona performansinin yanina yaklasamadi. real madrid aptal mi peki? ya da inter? real'den sonra inter de aldi figo'yu. belki hatirlamaz cogu kisi ancak balotelli figo'nun yedegiydi ilk ciktiginda ve kanat oynardi figo'nun mevkisinde. dedigim gibi oyuncudan almak istedigin onemlidir, figo peak noktasinda veya yakinlarinda oldugu icin satin alinmadi inter'e, takima ve futbola katabilecekleri icin alindi. sneijder de bu nedenle alindi ancak suan icin bizim ne sneijder'den bir seyler alabilecek takimimiz var ne de futbol oynamaya istekli bir ruh halimiz. drogba icin " bu adam oynuyor, sneijder niye oynamiyor" diyenler de gordum. bu drogba'nin oynayan hali oldugunu dusunuyorsaniz drogba'nin eski maclarini tekrar izleyin derim. ayrica drogba'da ogretici rolune bir turlu burunemedi. cunku yaninda sozunu dinleyecek ve ondan bir sey almak isteyen/isteyecek bir futbolcu yok. (belki bruma bu kisi olabilir) ayrica drogba da bu sene kendini ispat etmek ister gibi pas vermeyi birakip ceza sahasi icinde yakaladigi ender ayagina pasi kendisi degerlendirmeye calisiyor. yani takima katkisi istatistiki olarak iyi olabilir ama takim kimyasi icin o da iyi seyler vermiyor.

    kisacasi ugur meleke analitik bir yazi yaziyormus gibi gorunum isguzarlik yapmistir. rivaldo gitmeden onceki sene takimi karistirmis, zaten dususte olan barcelona'ya bencilligiyle daha da buyuk darbe vurmustur. sakatliklar oynamadigi maclar da cabasi.

    son not da barcelona'nin onu gonderme sebebine. barcelona istatistik kasan ve kendine oynayan bir oyuncu yerine sistemini yenilemeye gitti. rivaldo bu nedenle takimdan gonderildi. bunun arkasindaki karar da cruyff'a aittir. ertesi sene de rijkard geldi ve hepimizi nasil bir degisime girdiklerini biliyoruz. simdi, sizler sneijder ve drogba'nin istatistik kasip sene sonunda sampiyonluk yarisinda olmamizi ama onlar gittikten sonra bir enkaz kalmasini mi tercih edersiniz (lucescu takimlari boyle olmaya mahkumdur) yoksa barcelona gibi takim olarak bir sey basarmayi mi? benim burak'a kizip sneijder'in arkasinda durmamdaki tek sebep bu. elimizde bir futbol takimi bile yokken sneijder'e kizmak anlamsiz geliyor ve takim futbol oynamasi gerekirken tek amaci defans arkasina kosu yapmak olan bir santrafor butun takimin daha cok yorulmasini ve surekli defansta kalmasina sebebiyet veriyor. bu nedenle burak'a gol atamadigi icin degil, hala takim oyununa hicbir sey katmadigi icin kizginim

    takimimiz bir gun paslasip futbol oynamaya baslarsa ve sneijder pas vermekten aciz isler yaparsa o zaman sneijder'in resmini taksim meydanin hep beraber yakar sonra da tirmik ve mesalelerle evini basariz. ancak suan ugur meleke gibi adamlarin "self satisfastion"lari icin malzeme olmasina izin veremeyiz.

    bu yaziyi universiteye gitmis herhangi bir spor yazari yazabilir, isguzarlik dolu, hatalarla dolu. eger gercekten iyi yazarsa sneijder'in pozisyon gorevlerini yazsin antrenorlere danismadan. sahada yaptiklarinin sebeplerini ve sonuclarini yazsin. hadi bunu da gectim, gercekten futboldan anliyorsa galatasaray'in yaptigi hucum setlerinden herhangi birini yazsin. simdikine gerek yok, gecen senenin ikinci yarisindan itibaren. zaten bunu yazabilecek adam olsa senijder'in bahsedilen yerde oynamadigini biliyor olurdu ya da bahsedilen gorevlere sahip olmadigini.

    size kucuk bir ipucu, galasataray'daki en buyuk sorunun ve selcuk'la sneijder'in neden etkisiz oldugunu anlamak istiyorsaniz en cok top alan ve en cok pas atan kisiye bakin. bu seneki lider kisilere (ilk 3deki kisilere) bakin. sorun kisi degil bu arada, onun oynadigi mevki. detayli cevap icin mesaj atabilirsiniz, herkesi bilgilendirmek isterim. ugur meleke gibi futboldan uzaklasmis, soruna daha cok sorunla kosan kisilerden ve ozellikle daha galatasaray'in eksikliklerini bile bilmeden futbolcu bazli galatasaray formasi giyen adamlara sadiranlardan biktim. belki bir kac kisiye faydam dokunur.
  • 424
    (bkz: 23 ekim 2013 galatasaray fc kobenhavn maçı)
    --- alıntı ---
    ilk yarının bitiş düdüğü çaldığında tt arena tribünlerindeki 52 bin kişi burak’ı ayakta alkışlıyorlardı. burak ilk yarıda gol atmamıştı, asist yapmamıştı, hatta nerdeyse pozisyona bile girmemişti. ama belli ki tribünlerin burak’tan beklentisi farklıydı: gol kaçar, top ayaktan kaçar, rakip arkana kaçar. bunlar futbolda var. ama bir futbolcu oyundan kaçmaz, mücadeleden kaçmaz, rakipten kaçmaz. galiba arena’daki sporseverlerin de kaçırmadığı nokta bu.
    muhtemelen mancini de kaçırmayacak bu detayı... burak’ın akhisar maçındaki berbat sol açık performansına rağmen kopenhag önünde de ısrar etti bu tercihinde. aynen bundan 1 yıl önce, ekim-kasım döneminde balotelli’yi ısrarla sol açıkta denediği gibi... mancini bu işleri seviyor. city’de agüero, silva ve nasri’yle yetinmemiş, balotelli’yi de çizgiye zorlamıştı italyan hoca. galatasaray’da da sağ açık riera-sabri, sağ iç ceyhun’dan sonra, sol açık burak’ı tartışacağız muhtemelen bol bol. uzun vadede bu tercihler kazanç hanesinde mi yoksa kayıp hanesinde mi yazacak, tabii ki zaman gösterecek bunu.
    italyan’ın çok sevdiği başka bir şey de formasyon denemeleri... city’deki ilk yılında napoli ve bayern’e karşı 4-4-2, ikinci sezonunda real madrid ve liverpool’a karşı 3-5-2 denemişti. galatasaray’da da 4 günde iki maça bambaşka iki diziliş kurdu mancini. tabii ki maçları rakamlar oynamıyor, sistemler kazanmıyor. ama belli ki bu sene galatasaray’da bolca formasyon denemesi izleyeceğiz, tartışacağız.
    tabii ki bu haklı ve farklı galibiyeti sistem kazanmadı, öyleyse son olarak galibiyetin mimarlarına da saygı duruşunda bulunmak gerek: eboue, dün akşamki gibi ayakta kaldığında ne kadar klas bir bek olduğunu hatırlıyor, hatırlatıyor. bir başka ayakta kalan adam da burak’tı dün. eğer dünkü mücadelesini sürekli hale getirirse şu günlerde yaşadığı özgüven kaybını da aşacak, gollerini de tekrar sıralamaya başlayacaktır burak...
    burak durduğu sırada gollere devam eden sneijder’ın da kıpırdanması, hareketlenmeye ve isyana dönüşüyor yavaş yavaş... futbol hayatı boyunca santrfor arkası oynamayı hayal eden, futboldan sonra on numaralığın master tezini yazan mancini, belli ki akademik çalışmalarını sneijder üstünde pratiğe döküyor! çok da iyi ediyor. burak’la sneijder, mancini’nin futbolculuğunu youtube’dan biraz izlerlerse her ikisinin de ondan öğrenecek çok şeyleri olduğunu fark edecekler eminim.

    --- uğur meleke ---

    http://skorer.milliyet.com.tr/.../1781559/default.htm
App Store'dan indirin Google Play'den alın