---
alıntı ---
mütevazı futbol delisi
bugünlerde brezilya’da dünya kupası devam ederken, sayısız teknik direktör maçları yerinden izleyip yeni izlenimler kazanıyor. jose mourinho da tatil yapmayıp brezilya’da maçları takip ediyor, bir gün büyük görevler almanın peşinde olan 3. lig hocaları da bu fırsatı tepmiyor. thomas tuchel’in de her futbol sever gibi dünya kupası izlememe imkanı yok. hayatının önemli bir kısmını maç izlemekle geçiren alman çalıştırcı, takım, seviye ya da lig ayırt etmiyor bu obsesyonun peşinde gittiğinde; „bazen gün geliyor arkadaşlarımla akşam oturup, sabaha kadar maç izliyoruz. bu fulham – west ham maçı da olabiliyor yeri geldiğinde. eğer o karşılaşmada taktiksel bir unsurunu izlemek mantıklıysa izliyoruz…“ ancak futbol izlerken bazı şeylerin eksildiğini de söylüyor; „eskiden milan veya dynamo kiev gibi futbolu domine eden takımlar vardı, onları izlerken saatlerce üzerinde fikir tartışabiliyordun. artık bir çok futbol takımı aynı şeyi oynuyor…“
mayıs ayına kadar çalıştırdığı mainz 05 dışında bugüne kadar en çok izlediği takım hiç kuşkusuz ki barcelona oldu. nou camp’a sayısız kez giden tuchel, tam bir barca hayranı. „messi veya iniesta yüzünden değil“ diye başlıyor anlatmaya tuchel, „kendi felsefelerine sadık kalıp, buna göre hareket ettikleri için, genç oyuncuları kulübün felsefesine adapte ettikleri için…“ mainz’in hocası olmadan da barcelona’yı izliyordu, mainz’ta başarıdan başarıya koştuktan sonra da buna devam etti.
ancak bu dönemde bir korku sardı tuchel‘i. barcelona, barcelona, barcelona diye sayıklayan genç bir teknik direktörün acaba gözü fazla mı yükseklerdeydi? „bir dönem sonra kulübe sordum, benim oralara gitmemin bir sakıncası olur mu diye? beni bilen, oraya zevk için gittiğimi biliyor ama bunu bilmeyenler de var. ayakların yerinde kesilmesi ile büyük düşünmenin arasında ince bir çizgi var. ama hiç kimse kendini olduğundan küçük yapmamalı…“ tuchel ayrıca barcelona’dan öğrendiği başka bir unsuru da benimsemişti ve ayaklarının yerden kesilmesi mümkün gözükmüyordu… mütevazılık.
tuchel anlatıyor: „büyük sporcuların biyografisini okuyun; tiger woods, michael jordan, pete sampras, roger federer. hepsinde mütevazilik terimini bulursunuz mutlaka. ama mütevazılığı yaltakçılıkla karıştırmamak lazım. sağlıklı bir mütevazılikten insanın kendisine karşı beklentisi yükselir.“ 36 yasında bundesliga teknik direktörü olan tuchel’in başarısı belki de burada gizli; azmi ve çıtayı yüksek tutuşu onu her zaman çok çalışkan bir teknik direktör haline getirdi. ancak o tuchel hiç bir zaman futbol zevkini ve mütevaziliğini kaybetmedi. „benim hep bundesliga’da çalışacağım diye bir iddiam yok. gün gelir, yurt dışında bir altyapı takımı da beni cezbedebilir. önemli olan oraya uygun teknik direktör olmam. bunu kulüpler iyi okumalı“ diyor tuchel.
„her iyi teknik direktör her kulüpte çalışır“ fikrine inanmıyor genç adam. „iki kapı gibi santraforla oynamak isteyen bir teknik direktör barcelona’nın hocası olamaz mesela“ diye örnek veriyor. bu yüzden kendisini isteysne bir kulübün ismi büyük olsa da, her teklife „evet“ demeyeceğinin mesajını veriyor. ve yine burada mütevazılık olgusunu ön planda tutuyor.
tuchel’in almanya’nın yeni jürgen klopp’u, gelecekteki bayern münih teknik direktörü, hatta gelecekti almanya milli takım teknik direktörü gösterilmesine rağmen hala futbolun romantik kanadında saf tutmasından altında zorlu bir geçmiş yatıyor. çok yetenekli bir futbolcu olmasına rağmen sakatlığı nedeniyle 24 yasında futbol hayatını notkalamak zorunda kalan tuchel, bir anda boşluğun içine düşmüştü. „iki yıl sonra tekrar denedim ama olmadı“ diyen tuchel, ekonomi, ingilizce ve spor üzerine akademik eğitim gördü. „bu dönemde her üniversiteli gibi ek iş yapmak zorundaydım“ diyen tuchel, bir barda garsonluk yaptı. „servis yaptığım hiç kimse benim aslında çok iyi bir futbolcu olduğumu bilmiyordu ama hayatımın en önemli dönemiydi, iyi ki yapmışım“ diyor.
ancak „futbolsuz hayat, hayat değil“ felsefesiyle futbolculuk döneminden tanıdığı ralf rangnick’e ulaşarak, antrenörlük hayatında başlayan tuchel, altyapı düzeyinde emin adımlar attı. henüz stuttgart’ın u 14 takımını çalıştırırken bile, taktiksel komposiyonlar hazırlayıp, bunları paylaşıyordu. bayern münih’in yıldız futbolcularından holger badstuber’in babası olan herrmann badstuber ile o dönemde futbol üzerine önemli çalışmalar yapan tuchel geleceğin teknik direktör yıldızı olarak gösterilmeye başlanmıştı bile.
öyle ki almanya futbol federasyonu da, hoffenheim’da henüz adı şanı henüz bilinmeyen tuchel’i göreve getirmek için mainz’a başvurmuştu. tuchel bugün bundesliga’ya kadar yükselse de, o dönemin izlerini hala taşıyor. mainz’ta üstyapıda başladıktan sonra da altyapıyı her zaman önemsedi; altı hafta da bir tüm genc yaş grupların en önemli oyuncularını toplayıp, onları antrenman etti sürekli ve iki yıl önce devrim gibi bir karara imza attı aynı zamanda. „rekabet takımı kamçılar felsefesine tam olarak inanmıyorum“ diyen tuchel, kadrosunu olabildiğince küçültüp, 18 as oyuncunun yanına 6 tane altyapı oyuncusu ekleyip, yarışa öyle girdi. bugün yunus mallı’nın almanya’nın en yetenekli orta saha oyuncularından biri olması, johannes geis’ın milli takım’a göz kırpması, loris karius’un bundesliga’nın en yetenekli kalecilerinden biri olmasının altında bu güven yatıyor.
thomas tuchel futbol hayatına nerede devam eder belli olmaz, ancak belli olan birşey var ki, ona takımını teslim eden kulüp, futbolu çok seven bir teknik direktöre sahip olacak. sadece a takıma sahiplenmeyen, gençleri de samimi bir şekilde kucaklayan bir teknik adama sahip olacak. hayatında kırılma noktaları olan ve her zaman her şeyi iyi gitmeyen biri olarak, futbolun içinde olmanın ne kadar önemli bir armağan olduğunu bilen bir futbol sevenine sahip olacak.
ne derseniz, tuchel’e bu sevgisini göstermek için sabır gösteren çıkar mı bu topraklarda?
(bkz:
fatih demireli)
---
alıntı ---