ideolojilerini, dünya görüşlerini, inandıkları değer setlerini, bazı galatasaray figürlerinde nesneleştiren insanlar var. ben bunu yapmamaya çalışıyorum ama garipsenecek bir olay da değil. biz amerikalı değiliz ki spor etkinliklerine herhangi bir eğlence aktivitesi gibi bakalım, çoluk çocuk ailece toplanıp otoparkta mangalımızı yapalım, 20 farkla geride olduğumuz maçın molasında dans edip kameraya el sallayalım, "hava güzel, bilet ucuz, hem dışarı çıkmış oluruz hem iki de sosisli yeriz" diye 3.5-4 saat boyunca 170 yıl öncesinin eğlence anlayışını temsil eden bir spor müsabakasını izleyelim. futbolun manası bizim için çok daha derin.
selçuk benim gözümde kulübe birkaç sezon iyi hizmet etmiş, iki şampiyonlukta başrol oynamış, iyi ayrıldığımız eski bir oyuncumuz. ama o da bu bahsettiğim figürlerden biri oldu hep. belki de ironik bir aynalama denemesiyle, ama muhtemelen büyük bir
özfarkındalık eksikliğiyle "gerçekler" vurgulanırken, daha nesnel gerçeklerden daha kopuk anlatılar dinledik. bazen birileri hafızaları tazelemeye zahmet etti, bazen etmedi; iki durumda da aynı argümanlarla geri geldi aynı anlatı. artık tarihin veya gerçeklerin çok da umursanmadığı bir dünyada olsak da ben bu seferlik giriyorum.
selçuk'un galatasaraylılığından, iyi bir insan olduğundan şüphe eden olmuş gibi bir tema hep var mesela bu anlatıda. ben selçuk'a neler neler söyleyenleri duydum da şunların aksini iddia edeni hiç duymadım, varsa da başka bir futbolcudan daha fazla edilmemiştir.
ünal aysal ve temsil ettiği ekol suçlandı, bol arabesk soslu "ya tabii siz jakoben batı hayranları bizim gariban anadolu çocuğunu beğenmezsiniz" mezesi unutulmadan. bu sezon sırasında yaşanmış olan bir olaya ve olayın sonucunun, galatasaray ve türk futbolu gerçeklerine çok zıt bir şekilde sonuçlanmış olmasına, bu anlatıda pek değinilmez: selçuk'un
6 nisan 2014 galatasaray fenerbahçe maçında yaptığı şeyi başka bir oyuncu yapsa, o gece bitmişti galatasaray kariyeri. bitmese de bitirilene kadar her maç ıslıklardı taraftar onu. hatta daha da karanlık, can güvenliği açısından riskli bir ihtimali canlandıralım gözümüzde, ya bir yabancı oyuncu yapmış olsaydı? düşünebiliyor musunuz ua'nın yapacaklarını?
şikayet edilen ekol kulüpten uzaklaştıktan sonra galatasaray yıllarca dursun özbek, hamza hamzaoğlu, hatta igor tudor gibi, bahsettiğimiz ekolün taban tabana zıttı karakterlerle yönetildi. selçuk'un o dönemlerinden de pek bahsetmiyor mesela bu anlatı. selçuk'un
* toksik arkadaş grubunun ülkenin bir euro turnuvasını tamamen şahsi şovlarına dönüştürdüğü günleri de kapsamıyor tabii. üstelik o mecazi ringin diğer köşesinde, yazının başında betimlediğimiz figürlerin zirve noktası olan fatih terim olduğu halde. "anlatı" dediğimiz nane böyledir genelde.
bir de şu ironiktir, pis mandacı batı hayranı viski içen başkan sevici solcu ateist terörist bilmemne bi şey taraftar bozuntularının anadolu'nun bağrından geldi diye beğenmeyip ötekileştirdiği fakir ama gururlu selçuk, klasik olduğu üzere, filmin bir noktasında, artık en fanatik selçuk hayranının dahi itiraf etmek zorunda olduğu üzere, hak ettiğinden fazla ölçüde zengin oluyor. türkiye'de başka hiçbir takıma gitmeyeceği herkesçe bilinen, mevcut sözleşmesinin bitimine de iki yıl olan selçuk'a bu imkanı sağlayan galatasaray başkanı kimdi? üzgünüm, anlatıya uygun değil, söyleyemiyoruz.
selçuk benim gözümde kulübe birkaç sezon iyi hizmet etmiş, iki şampiyonlukta başrol oynamış, iyi ayrıldığımız eski bir oyuncumuz olarak kalacak. selçuk'a daha fazlasını ne ben yüklerim, ne de siz yükleyin ki daha burada saymadığımız pek çok mahsuplaşmayı yapmak zorunda kalmayalım.
son bir not: bu sözlükte ifade özgürlüğünün yetersizliğinden hep şikayet etmiş, herkesin sözlük formatı ve hukuk dahilinde her istediğini söyleyebilmesini savunan biri olarak, insanların birbirine galatasaraylılık, taraftarlık öğretmeye çalışma terbiyesizliğini, hadsizliğini yapmayı bırakmasını umuyorum. tekrar ve tekrar,
özfarkındalık.