6476
her insanın olduğu gibi topçuların da bakış açıları var; hisleri, düşünceleri, ezberleri, refleksleri, alışkanlıkları vd. kaldı ki topçular, her ne kadar çok maaş alsalar da içinde bulundukları sektör dolayısıyla toplum nazarında içten içe her zaman uç fikirlerin objesi olan insanlar. kendi halinde topçu piyasanın altında maaş alır. çok maaş alan adam ya aşırı sevgi görür ya da aşırı nefret. tüm bunların birikimi, topçunun kafasında belli bir düşünce havuzu ve yaşam kalıbı oluşturur. sorumluluğu sadece kendine ve çevresine değil, takımın tüm taraftarlarına ve hatta göz önünde olduğu için tüm ülkeye karşıdır. futbolcunun psikolojik statüsü, genel eğitim seviyesi ve mesleğini icra edebileceği çağın erken yaşlara tekabül etmesi hasebiyle, her zaman daha zor bir statüdür.
türkiye özelinde bakarsak, futbol ortamı da bundan maada değil, bazı odaklar dışında herkesin kalıplar içinde yaşaması isteniyor. bunun futboldaki tezahürünü, "tabii zor maçtı, ben gol attım ama önemli olan taakımın kazanması, önümüzdeki maçlara bakacaz" vb cümlelerde görebilirsiniz, tipik futbolcu söylemleri ve cümle kalıpları işte. aşağı yukarı bunların bir karmasıdır. biraz daha zeki olan topçular da aynı şeyleri biraz allayıp pullayıp söyler ama temelde aynıdır işte, değişmez. bunun yanında bu ülke, ekonomik olarak gelir adaletsizliğinin zihinsel ve toplumsal açıdan büyük bir "gizli kaos" yarattığı bir ülke. doğudan aldığımız bu sebat kültürü sebebiyle çok kişi açıktan açığa yakınlarına karşı ağır eleştiride bulunmaz ama mesai arkadaşı kendinden fazla maaş alan adam da en basitinden bir tribe girer. futbolcular da genelde, hissettiklerini, düşündüklerini içlerine atarlar. arada konuşan topçu olur, o da tek tüktür. (bu son dönemde değişti fakat hoş bir değişim olmadı, o da başka bir alanın konusu tabii.)
"yeniçerilik" denen bu müessese biraz da türk topçuların yabancı rahatlığına hazırlıksız yakalanmaları ve yerleşmiş kültür sebebiyle seslerini çıkaramamalarından kaynaklı. dışarıdaki taraftar yabancı oyuncuyu sever, hele yıldızsa geldiğinde bağrına basar. ekseriyetle bu yabancılar bunların 2 katı maaş alır ve daha oynamadan abartı akdenizli sevgisine mazhar olur. türk topçusu bu yersiz sevgiye ses çıkartamaz çünkü yönetmdeki "abileri" bunları bir şekilde, ekseriyetle sağlıksız bir şekilde, teselli eder. bu durum, hele o yabancı oyuncu biraz da soğuk bir mizaca sahipse, türk topçuların içten içe kin tutmalarına ve gruplaşmalarına yol açar. sonra "lincoln pas almıyor." almaz tabii, çünkü bu adam daha oynamaya başlamadan taraftarın sevgilisi olmuş ve türk topçusu bunu içine atmak zorunda kalmış. bir de eşeğin tenasül uzvuna h2o kaçarak, türk topçu bir kere yapsa aşırı tepki çeken bir hareketi o oyuncu yaptığında tepki de almaz, hatta alkışlanır. türk topçusu içine atar atar atar ama bu zihinsel patlama, cehaletle de birleşince gruplaşma ortaya çıkar. bu hoş bir durum değil ancak türk topçulardan 10'unun maaşının toplamı bir yabancının maaşına denk geliyorsa orada mutlaka sorun olur. zaten takım içi gelir dağılımı o yüzden çok önemli. zaten ünal aysalın selçuk ve burak yılmaza o denli para vermesi, eray işcanın maaşını bile şişirmesi tamamen bu durumdan kaynaklı.
halbuki oyuncular kendilerini özgürce ifade etme imkanı bulsalar, çarpık düzeni içeriden görenler olarak kendi fikirlerini sunsalar tüm bu gruplaşmalara gerek kalmadan bir kamuoyu oluşturup tartışılması için bir yol açabilirler. bu olmadığında, manipulatör yalancı gazetecilerin bire bin kattığı haberlerle yanlış bir kamuoyu oluşuyor. kaldı ki gerçeğe yalan katmak daha büyük bir rahatsızlık yaratır. bu kamuoyunu topçular oluşturmalı. metin kurt* ve muadillerinin uğraştığı futbolcu sendikası vb girişimler tüm bunlar için olumlu olabilirdi örneğin. yani kısacası topçunun konuşması, sorununu anlatması lazım. sen topçuyu konuşturmaz, ağzını açtığı anda "işine bak lan orospu çocuğu" dersen, o topçu sana tepki göstermeye götü yemediği için senin taptığın o yabancı oyuncudan hırsını çıkarır işte. yoksa kişisel olarak hiçbir oyuncu, bir insana yabancı diye kıl kapmaz.
tüm bunların sonucunda, selçuk inan fikirlerini bu şekilde özgürce sunarak çok iyi yaptı. istediği kadar saçmalasın. yıllarca konuşmasına kötü gözle bakılmış insanlar kabuklarını kırdıklarında saçmalarlar, bu bedele katlanacaksınız. hatta burak yılmazın da konuşması lazım. semih kayanın da konuşması lazım. hakan baltanın da konuşması lazım. sneijderın da konuşması lazım. (daha da ileri giderek, sneijderın bile kısıtlanmaya çalışıldığını düşünüyorum.) topçu çıkıp görüşünü, hissiyatını belli edecek ki dışarıya yalan dolan haberler sızmasın. her şeyden azade topçu, taraftar da onu efsaneleştirmeye yahut hain ilan etmeye bayılıyor. selçuk niye hain olsun? burak niye hain olsun? derdi ne bu adamların? bu kadar kolay mı bir insana "hain, şikeci, satılık" vb insanlık onuruna mugayir sıfatlar yakıştırmak?
elhasıl, fikrini özgürce beyan eden, yaşadıklarını taraftara anlatarak "bir de benim açımdan bakın" diyen oyunculara böyle atı iti nallayıp saldırmaktan vazgeçtiğimizde, türk futboluna sirayet etmiş bu saçma sapan hastalıklardan kurtuluruz. abartı, gereksiz coşku vb her ülkede var. burada sorun, her şeyin baskı altında olması, kalitesiz olması. bu kalitesizliği sağlayan da taraftardır. konuşan topçuya "geveze, susmuyor, biri ağzını kapatsın" diyip; kalıpların dışına çıkmaya korkup "bu haakemlerle liğ bitmez" demeye alışmış oyuncuyla cahil diye alay etmek neresinden baksan tutarsız. yaşamadığımız hayatlar hakkında çok rahat ahkam kesiyoruz. sadece biraz saygı. bir insan sizden çok maaş alıyor diye insanlıktan çıkmıyor.
iki sezondur berbat oynayan, bazen sahada kaçak dövüşen selçuk inanın arkasındayım. umarım bundan sonra hislerini daha rahat şekilde yansıtır. içine atıp da takım içi gruplaşmalara meydan verecek ruh hallerine girmez.
türkiye özelinde bakarsak, futbol ortamı da bundan maada değil, bazı odaklar dışında herkesin kalıplar içinde yaşaması isteniyor. bunun futboldaki tezahürünü, "tabii zor maçtı, ben gol attım ama önemli olan taakımın kazanması, önümüzdeki maçlara bakacaz" vb cümlelerde görebilirsiniz, tipik futbolcu söylemleri ve cümle kalıpları işte. aşağı yukarı bunların bir karmasıdır. biraz daha zeki olan topçular da aynı şeyleri biraz allayıp pullayıp söyler ama temelde aynıdır işte, değişmez. bunun yanında bu ülke, ekonomik olarak gelir adaletsizliğinin zihinsel ve toplumsal açıdan büyük bir "gizli kaos" yarattığı bir ülke. doğudan aldığımız bu sebat kültürü sebebiyle çok kişi açıktan açığa yakınlarına karşı ağır eleştiride bulunmaz ama mesai arkadaşı kendinden fazla maaş alan adam da en basitinden bir tribe girer. futbolcular da genelde, hissettiklerini, düşündüklerini içlerine atarlar. arada konuşan topçu olur, o da tek tüktür. (bu son dönemde değişti fakat hoş bir değişim olmadı, o da başka bir alanın konusu tabii.)
"yeniçerilik" denen bu müessese biraz da türk topçuların yabancı rahatlığına hazırlıksız yakalanmaları ve yerleşmiş kültür sebebiyle seslerini çıkaramamalarından kaynaklı. dışarıdaki taraftar yabancı oyuncuyu sever, hele yıldızsa geldiğinde bağrına basar. ekseriyetle bu yabancılar bunların 2 katı maaş alır ve daha oynamadan abartı akdenizli sevgisine mazhar olur. türk topçusu bu yersiz sevgiye ses çıkartamaz çünkü yönetmdeki "abileri" bunları bir şekilde, ekseriyetle sağlıksız bir şekilde, teselli eder. bu durum, hele o yabancı oyuncu biraz da soğuk bir mizaca sahipse, türk topçuların içten içe kin tutmalarına ve gruplaşmalarına yol açar. sonra "lincoln pas almıyor." almaz tabii, çünkü bu adam daha oynamaya başlamadan taraftarın sevgilisi olmuş ve türk topçusu bunu içine atmak zorunda kalmış. bir de eşeğin tenasül uzvuna h2o kaçarak, türk topçu bir kere yapsa aşırı tepki çeken bir hareketi o oyuncu yaptığında tepki de almaz, hatta alkışlanır. türk topçusu içine atar atar atar ama bu zihinsel patlama, cehaletle de birleşince gruplaşma ortaya çıkar. bu hoş bir durum değil ancak türk topçulardan 10'unun maaşının toplamı bir yabancının maaşına denk geliyorsa orada mutlaka sorun olur. zaten takım içi gelir dağılımı o yüzden çok önemli. zaten ünal aysalın selçuk ve burak yılmaza o denli para vermesi, eray işcanın maaşını bile şişirmesi tamamen bu durumdan kaynaklı.
halbuki oyuncular kendilerini özgürce ifade etme imkanı bulsalar, çarpık düzeni içeriden görenler olarak kendi fikirlerini sunsalar tüm bu gruplaşmalara gerek kalmadan bir kamuoyu oluşturup tartışılması için bir yol açabilirler. bu olmadığında, manipulatör yalancı gazetecilerin bire bin kattığı haberlerle yanlış bir kamuoyu oluşuyor. kaldı ki gerçeğe yalan katmak daha büyük bir rahatsızlık yaratır. bu kamuoyunu topçular oluşturmalı. metin kurt* ve muadillerinin uğraştığı futbolcu sendikası vb girişimler tüm bunlar için olumlu olabilirdi örneğin. yani kısacası topçunun konuşması, sorununu anlatması lazım. sen topçuyu konuşturmaz, ağzını açtığı anda "işine bak lan orospu çocuğu" dersen, o topçu sana tepki göstermeye götü yemediği için senin taptığın o yabancı oyuncudan hırsını çıkarır işte. yoksa kişisel olarak hiçbir oyuncu, bir insana yabancı diye kıl kapmaz.
tüm bunların sonucunda, selçuk inan fikirlerini bu şekilde özgürce sunarak çok iyi yaptı. istediği kadar saçmalasın. yıllarca konuşmasına kötü gözle bakılmış insanlar kabuklarını kırdıklarında saçmalarlar, bu bedele katlanacaksınız. hatta burak yılmazın da konuşması lazım. semih kayanın da konuşması lazım. hakan baltanın da konuşması lazım. sneijderın da konuşması lazım. (daha da ileri giderek, sneijderın bile kısıtlanmaya çalışıldığını düşünüyorum.) topçu çıkıp görüşünü, hissiyatını belli edecek ki dışarıya yalan dolan haberler sızmasın. her şeyden azade topçu, taraftar da onu efsaneleştirmeye yahut hain ilan etmeye bayılıyor. selçuk niye hain olsun? burak niye hain olsun? derdi ne bu adamların? bu kadar kolay mı bir insana "hain, şikeci, satılık" vb insanlık onuruna mugayir sıfatlar yakıştırmak?
elhasıl, fikrini özgürce beyan eden, yaşadıklarını taraftara anlatarak "bir de benim açımdan bakın" diyen oyunculara böyle atı iti nallayıp saldırmaktan vazgeçtiğimizde, türk futboluna sirayet etmiş bu saçma sapan hastalıklardan kurtuluruz. abartı, gereksiz coşku vb her ülkede var. burada sorun, her şeyin baskı altında olması, kalitesiz olması. bu kalitesizliği sağlayan da taraftardır. konuşan topçuya "geveze, susmuyor, biri ağzını kapatsın" diyip; kalıpların dışına çıkmaya korkup "bu haakemlerle liğ bitmez" demeye alışmış oyuncuyla cahil diye alay etmek neresinden baksan tutarsız. yaşamadığımız hayatlar hakkında çok rahat ahkam kesiyoruz. sadece biraz saygı. bir insan sizden çok maaş alıyor diye insanlıktan çıkmıyor.
iki sezondur berbat oynayan, bazen sahada kaçak dövüşen selçuk inanın arkasındayım. umarım bundan sonra hislerini daha rahat şekilde yansıtır. içine atıp da takım içi gruplaşmalara meydan verecek ruh hallerine girmez.