ben kendimi bildim bileli galatasaray futbol takımı'nda hep eksik bir şeyler vardır, 1996-2000 arasındaki bol alternatifli ve kaliteli efsane kadroyu saymazsak tabi...
ilginç bir şekilde "hah, takım 10 numara oldu. eksiğimiz yok." deyip arkamıza yaslanmışlığımız yok.
kanat var, orta saha yok. orta saha var, kanat yok.
e amuaaöhhhööhhöö...
işte galatasaray'da da çok uzun süre orta saha yoktu.
ileri hatta bakıyorsun; kewell, arda, baros, lincoln, nonda. orta sahaya bakıyorsun; barış, mehmet topal. ayhan daha o aralar fena değildi...
yine bir bakıyorsun; keita, elano, arda, baros, kewell, nonda. orta sahada barış, mustafa sarp, ayhan. o seneki kaleci leo franco'ya değinmiyorum bile.
hep böyle bir eksiklik. yakın zamanlardaki en iyi futbolumuzu oynadığımız sezon olan 2011-2012 sezonunda bile kazım gittikten sonra takımda kanat oyuncusu kalmamıştı. engin ve emre çolak o işi çok iyi yaptılar hatta pas oyununa yaptıkları katkı ve yaptıkları pres takımın daha bir takım olmasını sağladı belki ama kanatlarda yardırıp giden birisi de yoktu. nitekim o sezon devre arası ve sezon sonu transfer dönemlerinde kanat oyuncusu transferi yapmaya çalışmıştık. shaqiri daha sonra transfer edilen amrabat, vs...
neyse, fazla uzatmayayım; selçuk ve melo gelmeden önce de çok uzun zaman orta sahasız oynamıştık.
öyle bir performans sergilediler ki o sezon, kesinlikle efsane performanslar arasına girer bu ikili. hem birbirleriyle hem de takımın geri kalanıyla öyle bir uyum yakalamışlardı ki her maçı rakip sahada oynuyorduk ve kazanamasak bile rakipleri korkutuyorduk. tabi rakip sahada oynama meselesinde ujfa gibi bir defansta bir liderimizin, ileride elmander'in, kanatlarda orta saha orijinli engin-emre ikilisinin, rakibi geriye iten eboue gibi bir bekimizin ve kalede çok güvendiğimiz muslera'nın olmasının da etkisi var.
mest olmuştuk yani. yıllar sonra gelen mutluluk gibiydiler. selçuk'un attığı bir derin pas, sırtına adam alıp attığı bir gol, melo'nun kayarak aldığı toplar, takımı hiç ezdirmemesi, vs...
sonra o takım çok çabuk bozuldu. büyümemiz gerekiyordu zira şampiyonlar ligi'nde oynayacaktık artık... takıma mutlaka forvet ve kanat oyuncuları takviyesi gerekiyordu. hatta defansa da bir stoper belki. ancak büyürken hatalar yaptık, kadronun ihtiyaçlarını iyi belirleyemeden yapılan isim transferleri o kadronun sonu oldu. elbette elmander'in formunu dibe çeken sakatlığı, ujfa'nın sezonu kapaması, engin'in 11 maçlık ceza sonrası kendini salması gibi etkenler de etkili bu durumda.
bizim o kadro yapısını hiç bozmamamız gerekiyordu belki de. bakın kadro değişebilir ancak sistem, taktik gibi konularda aynı şekilde devam edebilmeliydik.
bu açıdan burak ve umut transferleri yanlış transferlerdi. ancak yabancı sınırı, burak'ın 2 sezon arka arkaya gol kralı olması gibi konular dolayısıyla yönetim ve teknik ekip o gün bu yanlışları göremedi.
hamit çok doğru bir transferdi mesela, yardıran bir kanat olmasa da engin ve emre gibi hem pres yapan, hem de pas istasyonu olabilecek, üstüne de takıma karakter ve tecrübe katabilecek bir oyuncuydu. sakatlıktan yeni çıkmış olması ve maliyeti alınabilir risklerdi, yararlı da oldu ilk sezonunda. ama 2. sezonun nerdeyse tamamını sakat olarak geçirdi.
ujfa'yı yedekleyebilecek, defansta liderlik yapabilecek bir stoper yerine dany'i aldık. 2012-2013 sezonunda dany'nin yararı da oldu ama başarısız transferdir.
hakeza amrabat da yine defans yapmayı bilmeyen bir kanat oyuncusu olduğu için yanlış bir transferdi. maliyeti de düşünülürse başarısız bir transfer olduğu söylenebilir. neyse; transfer meselesini kısa keseyim, anlatmak istediğim yapılan transferler doğrultusunda farklı bir sistemle oynamamız gerekti ve bu da sadece selçuk'u değil tüm takımı etkiledi.
melo kampa geç katıldı ve geç form tuttu. şampiyonlar ligi temposu eklendi. ekstra pres yapmaya başladı, pas istasyonları azaldığı için ileriye daha az çıkabildi. oyunu rakip sahaya yıkamadığımız için daha az gol, assist, vs... yapabildi, ileriye daha az çıkabildi. sürekli burak'a pas atmaya çalıştı, burak top ezdi kendisi daha kötü pas atmaya başladı. kısaca 2011-2012 selçuk'un gerisinde kaldı.
devre arası yapılan sneijder ve drogba transferleri de bir miktar etkiledi elbette. drogba frikikleri kimseye bırakmaz oldu. sneijder ile bir süre mevkii olarak çakıştılar ama sneijder'in bu konuda suçu yok. selçuk'un da yok. bunu fatih hoca'nın ayarlaması lazımdı bir şekilde. sonra zaten 4-1-2-1-2 dizilişine geçtik ve herkes yerine alıştı, kolay sayılabilecek bir şampiyonluk kazandık. sezon biterken selçuk'un formu zirvedeydi. sivasspor'a attığı 2 golü hatırlarsınız...
2013-2014 sezonu işlerin kötü gitmeye başladığı sezon. taraftar ikiye bölündü, takımda da bölünmeler olmuştur illa ki. kaosun içinde yeni bir teknik direktörle devam ettik sezona. sinyor biraz daha soğuk görünümlü bir adamdı fatih hoca'ya göre, aslında çok cana yakın bir adamdı bence ama dışarıdan bakınca herkesin karakteri pek belli olmuyor.
mesela çok ince ve güzel bir ayrıntıdır, bir hazırlık maçında yiğit gökoğlan'ın listede ismi olmadığı için yiğit'i oyuna almadı hakem. mancini 2 saat tartıştı kenarıda, sonra da gelip durumu güzel bir şekilde yiğit'e anlattı. yiğit'in galatasaray'da oynayıp oynayamayacağı konusunu bir kenara bırakırsak, kendisi için bu kadar uğraşan sonra da üzgün bir şekilde durumu anlatan bu adama saygı duymaması mümkün mü?
ama kimya tutmadı hocayla bazı futbolcular arasında. fenerbahçe maçı'nda
* çıkarılan forma selçuk'un çoğu taraftarın gözünde sonu oldu.
taraftar haklıydı, ne olursa olsun o forma kutsaldır ve çıkmamalıydı. 90 dakika seni protesto etse bile çıkmayacak o forma, çıkmamalı. çünkü bu taraftar 90 dakika sana tezahürat yapan, soğuklarda sana destek olmak için bilet sırası bekleyen, bazısı günlerce koreografi hazırlayan, bazısı yemeklerinden kısarak forma, vs... alan taraftar. kızmaya da hakkı var. küfüre ben de karşıyım ama küfürü eleştirmenin yolu formayı çıkarmak değil.
sezon bitiminde çok kötü bir sezon geçirmiş selçuk ve kötü bir sezon geçirmiş burak'ın sözleşmeleri uzatıldı ve maaşları artırıldı. daha sözleşmelerinin bitmesine çok vardı ve yeni sözleşmeler ikisi de yaklaşık 35'indeyken bitecekti. garanti paralar çok fazlaydı. taraftarın büyük bir kısmından haklı olarak çok fazla tepki aldı bu yeni sözleşmeler. ben de maaşları yüksek bulsam da selçuk'un ilk 2 sezonki yaptıkları ve burak'ın ilk sezonundaki yaptıkları dolayısıyla onlara yapılmış bir jest olabileceğini söylemiştim. hele ki o sıralar ikisinin de takımdaki konumları tartışılıyordu ve bu açıdan da sözleşme yenilemek aynı zamanda onlara güvenildiğini göstermekti, hala takımın önemli oyuncularından olduğunu söylemekti. ha keşke sözleşme yenilemeden de anlatabilseydi yönetim. yüksek maaşa gerek yok yani böyle bir durum için.
2014-2015 sezonu bir skandalla başladı. oynanan kötü futboldan, kaybedilen kupadan daha kötüsü sahada takım arkadaşını sahiplenmeyen oyuncular vardı. üstelik bu oyunculardan bazıları kaptanlık pazubandını takıyordu. melo'nun üstüne volkan atladığında ya da kenarda galatasaray camiasına küfredilirken nerdeydi bu oyuncular, ne yapıyorlardı? bu bir skandaldır.
benim selçuk'tan beklediğim en önemli şey takımı, takım arkadaşlarını sahiplenmesidir, ezdirmemesidir. oyunun, golün, assistin amına koyayım. tabi onları da yapsın, zaten o zaman baş tacı olur eski günlerdeki gibi ama sahaya çıktığında mücadele edecek, aslan gibi savaşacak hatta gerekirse kavga edecek ama takımını ezdirmeyecek. bizim ondan beklediğimiz ilk şey bu. sneijder bu konuda çok iyi, melo çok iyi, drogba çok iyiydi ama gitti maalesef...
hep yabancı oyuncularımızın isimlerini sayıyoruz? gökhan'ın hakkını da yemeyelim, sahada olsa o da sahiplenir takımını.
yani bu işin yerlisi, yabancısı yok. hepimiz galatasaraylıyız, başka galatasaray yok!
sana kaptan gözüyle baktık hep, yakışır dedik. ama hiç yakışmadı şu ana kadar.
ceza sahasına girerken rakibini bırakan adam istemedik biz, onu sevmedik. korakor savaşan, frikik attığında aslan yeleli saçlarıyla kükreyen selçuk'u sevdik.
şu an kendisinden bir isteğim var; burak'a da sesleniyorum; eğer gerçekten galatasaray'ı birazcık seviyorlarsa ki ben ikisinin de sevdiğine inanıyorum, şu sözleşmeleri tekrardan yenilesinler ve hiç haketmedikleri maaş artırımını iade etsinler. mali olarak kötü durumda olduğumuz ortada.
böyle bir şey hem kendileri üzerindeki baskıyı azaltacak ve taraftarın gözünde tekrardan kendilerini iyi bir konuma getirecektir hem de mali açıdan iyi olacaktır.
o formanın, o armanın kıymetini bilin. birbirinize laf çakmak yerine birbirinizi koruyun, kollayın; takım olun.
zira
galatasaray bir his takımıdır!
inşallah yine eskisi gibi oynarsın, yine ayağa kaldırırsın attığın paslarla...
kendine gel aslanım be, kendine gel ulan!