gerekli futbolcudur.
yaş olarak ilerice bir yaştayım, yetenek olarak ta "aman korki bizim takımda oynasın, ayvayı yeriz yoksa" tarzı bir adam olmadım hiç. genelde kalede dururum ve artık tecrübe gereği fena da durmam ama hala kötü kaleciyim.
bununla beraber halı saha maçlarına ısrarla çağrılırım. çünkü sahada eğleniriz hep beraber. galatasaray sözlük ten iyi olmasın başka bir sözlükte de
* yazarlık yapmaktayım, orada da keyifli muhabbetlerimiz olmakta özellikle fitbol hakkında, bundan dolayı "abi gel ya maça, sensiz tadı olmuyor" adamı oldum.
tabi ki yaş ortalaması benden düşük gençler ve canavar gibi top oynuyor deyyuslar, dilim dışarda geziyorum.
lafı uzatmayayım, kemikleşmiş iki takımımız vardı bu maçlarda, birbirimizle oynardık sürekli. sürekli aynı takımlarla oynamamızın sebebi; maçların en fazla iki farklı, ya da berabere bitiyor olması idi. çok dengede idi yani takımlar anlayacağınız, bu yüzden de zevkli oluyordu.
günlerden bir gün, gene böyle bir maç öncesi "lan bugün bana karışmayın, sabri gibi oynuycam, öyle topu alıp alıp kafam önde gidecem, abuk subuk vuracam toplara, çok merak ediyorum çünkü, ne zevk alıyor bu işten?" dedim. işin içinde abilik olunca çocuklar da ses çıkaramadı tabi, "peki abi" dediler.
aman efendim, bir zevkliymiş, bir hoşuma gitti anlatamam, gerçekten insanda stres mtres kalmıyor.
ama olayın enteresan tarafı bundan sonra başladı, en az on maçtır kafa kafaya oynadığımız rakibi, aynı takımı aynı kadroyu, o gün 15-2 gibi bir hezimete uğrattık. tek farklı olan bendim, ve benim oyuna 2 asist 1 gol haricinde (15 gol olmuş, o kadarı da olsun artık) hiç bir katkım olmamıştı.
o gün şunu anladım, sabri nin yaptığı
kelebek etkisi . rakip takımın dengesini bir yerden bozuyor. o bozulan yeri düzeltmek başka bir yerde soruna açıyor, öyle öyle derken bi bakıyosun sabri'nin takımı almış yürümüş.
işte budur sabri'yi vazgeçilmez yapan, işte bundan dolayıdır hangi teknik direktör gelirse gelsin, kariyeri ne olursa olsun kafadan sabri'yi ilk 11'e yerleştirme sebebi.