daha önce izlemiş olduğumuz bir filmdir.
(bkz:
frank rijkaard)
gönül isterki mancini ile juve'yi öttürelim, gruptan çıkıp çeyrek finali geçelim, hatta yarı finalde real madrid'e çakalım. on gol yediğimiz takımı eleyip atalım turnuvanın dışına. ama inanmıyorum.
del bosque, hiddink, rijkaard, aragones, toshack, scala, tigana ve son olarak mancini... öncekiler mancini'den daha kötü, karneleri veya şöhretleri daha zayıf teknik adamlar mıydı? hayır. peki bu isimler türkiye'de başarılı olabildiler mi? hayır.
bu adamların hepsi tatil yaparken veya emekliliğe soyunurken para kazanmaya gelmişlerdi. tatillerini yaptılar ve gittiler; paralarını da son kuruşuna kadar çatır çatır tahsil ettiler.
-tüpkafanın imza töreninde del bosque ile kafa tokuşturmaya yeltenmesi geldi gözümün önüne. vay amk. del bosque böle yan gözle "napıyon tarrağım ben mahalle arkadaşın mıyım?" dikizi atmıştı tüpbaş'a-...
her neyse şimdi mancini'ye o gözle bakmadan edemiyorum, inanasım gelmiyor...
yav hakkat niçin gelir ki bu adamlar türkiye'ye veya bu adamları tonla para dökerek getirenler kendilerini ön plana çıkarmaktan başka neyi amaçlarlar ki?
gelenler----------------getirenler
scala--------------------serdar bilgili
del bosque------------yıldırım demirören
tigana------------------yıldırım demirören
aragones--------------aziz yıldırım
rijkaard---------------- adnan polat
mancini-----------------ünal aysal
hep aynı sonucu vermesi bakımından tutarlı bir tablo.