four four two'ya chelsea ve kayserispor maçlarından önce bir röportaj vermiştir:
---
alıntı ---
four four two dergisinden ahmet yavuz'un yaptığı ve barış tekin'in görüntülediği randevu sırasında henüz chelsea maçı oynanmamış, galatasaray evinde ligin son sırasında bulunan kayserispor’a kaybetmemişti.
haliyle futbol kamuoyunda da mancini’ye karşı bir infial yaratılmamıştı. o bir hafta içinde italyan hocaya duyulan güven önemli bir yara aldı ve ortam bir anda gerildi. ancak mancini, röportajda verdiği cevaplarda başarının zaman isteyen bir hedef olduğu vurgusunu yapmıştı.
“daha gidecek çok yolumuz var” diyor italyan hoca. sezon başı kampında takımın başında olmamasını, takımı kendisinin kurmamış olmamasını handikap olarak yorumluyor.
mancini, 2006-07 sezonunda inter’i ikinci kez şampiyon yaparken kulüpte üçüncü sezonunu tamamlamıştı. o sezon inter sadece bir maç kaybetmiş ve tam 97 puan toplamıştı. 2011-12’de manchester city’yi 44 yıl aradan sonra şampiyon yaparken de takımdaki üçüncü sezonuydu. her iki takımı da kendisi inşa etmiş ve tarihe iz bırakacak şekilde zirveye taşımıştı. bu örnekler ve mancini’nin verdiği cevapların satır arasındakiler, başarı için galatasaraylıları sabır ve sükunete davet ediyor.
galatasaray sizi buraya gelme konusunda nasıl `ikna etti? neden türkiye’yi tercih ettiniz?`
manchester city’den ayrıldıktan sonra bir yıl kulüp çalıştırmamaya karar vermiştim. çünkü 36 yıldır ara vermeden çalışıyordum! dinlenmeye ihtiyacım vardı. city’de geçirdiğim dört yıl da beni yıpratmıştı. ekim ayında galatasaray aradığında biraz düşündüm ve buraya gelmeye karar verdim. çünkü bu benim için yeni bir deneyim demekti. türkiye büyük bir ülke, galatasaray da büyük bir kulüp... avrupa’nın en iyilerinden biri. bu yüzden buradayım.
beklentilerinizi ve burada bulduklarınızı`karşılaştırdığınızda mutlu musunuz?`
mutluyum... burada çok iyi bir ekiple çalışıyorum. oyun formatımızı değiştirme konusunda çok çalıştık ve bence şimdiye kadar iyi iş çıkardık. elbette hâlâ almamız gereken çok yol var.
buraya geleli yaklaşık altı ay oldu. bu süre içinde sizce takımı tam olarak `kontrolünüz altına alabildiniz mi?`
elbette her şeyi kontrol eden biri olmak istemiyorum. benim görevim takımı yönetmek. ama her teknik direktör gibi ben de kendi takımımı kurmak isterdim. tabii ki başka bir teknik direktörün kurduğu takımı devralmak zordur. üstelik başka bir ülkeden geldiyseniz... ülkenin kültürünü tanımanız, kulübü, oyuncuları anlamanız gerekir. çok fazla problem var ve bunlarla kısa zamanda başa çıkmak kolay değil.
futbolcuyken de sisteme yönelik düşünceleriniz `var mıydı?
mesela "david platt şurada
,veron burada oynamalı"
der miydiniz?`
kariyerim boyunca çok büyük oyuncularla oynadım. david platt, ruud gullit, juan sebastian veron, dejan stankovic, sinisa mihajlovic, diego simeone, alessandro nesta... bu futbolcularla oynarken işler kolaydı. onlara nerede oynamaları gerektiğini söylemenize gerek yoktu. ama ben sahada bir teknik direktör gibi görev yapıyordum. tabii bazı kötü huylarım da vardı. gergin olduğumda takıma zarar verebiliyordum. beni şimdi galatasaray’da yardımcılığımı yapan atillo’ya (lombardo) sorun. o, italya’nın en iyi kanat oyuncularından biriydi. ama sürekli ondan şikayet ederdim. aslında bunu pek hak etmezdi (gülüyor).
juan sebastian veron da futbolculuk günleriniz `hakkında fourfourtwo'ya "topu sürekli ona
vermezseniz çok kızardı"
demişti. bu doğru mu?`
evet doğru. çünkü ben takımdaki en iyi oyuncuydum! çok normal. kaptandım ve en iyisiydim (gülüyor). veron’u sampdoria’ya getiren kişi de bendim. çok gençti. başkana “onu alın, çünkü çok iyi bir oyuncu olma potansiyeli var” dedim. ki bana göre dünyanın en iyi oyuncularından biri oldu. ben kaptandım. kaptanın çok fazla sorumluluğu var. her şeyi kontrol etmesi gerekir.
bugünlerde aktif futbolcular arasında `mancini stili bir oyuncu var mı?`
bir tane yeter (gülüyor). vusolin boskov, müthiş bir teknik direktördü. samporia’da, real madrid’de çalıştı. bir gün çok kötü durumdaydım, sahadaki arkadaşlarımla da sorunlarım vardı. bana takım arkadaşlarımın önünde “soyunma odasının teröristisin” dedi (gülüyor). o yüzden bir mancini yeter...
bir teknik direktör olarak efsane bir `futbolcu olmanın avantajları ya da dezavantajları neler? `
bazen çok zor. çünkü bir takımın birinci sınıf oyunculardan oluşması genellikle mümkün olmaz. ortalama yetenekteki oyunculardan da verim almasını bilmeniz gerekir. bazı futbolcular, çok çalışarak bir şeyleri başarırlar. özellikle kariyerimin başlarında bu konuda çok zorlandım. bazı futbolculardan kolayca umudu kesiyordum. ama deneyim kazandıkça bu konuda mesafe kat ettim.
peki fiziksel ve mental olarak bir `futbolcudan ne gibi beklentileriniz var? `
futbolcular, futbol oynayabildikleri için çok şanslılar. üstelik bunun için para kazanıyorlar! tüm futbolcuların özel hayatlarına dikkat etmeleri gerekir. çünkü bu işi en çok 20 yıl yapabilirler. bu süre için ellerinden gelenin en iyisini yapmalılar. ciddi olmalılar ve antrenmanda çok çalışmalılar. her gün kendilerini geliştirmeye odaklanmalılar. 30 yaşında olsanız da öğrenecek bir şey vardır. eğer kariyerinizin sonuna geldiyseniz artık geri dönüş yoktur.
`sizce galatasaraylı oyuncular bunun farkında mı?`
ben polis değilim. geceleri onları kontrol etmek için peşlerine düşmüyorum. onları özgür bırakıyorum. ama eğer ciddi olmazlarsa ve özel hayatlarına dikkat etmezlerse iyi oynamayacaklarını anlamalılar. çünkü sahada her şey ortaya dökülür.
bugüne kadar galatasaray'da çok sayıda taktik diziliş denediniz ve bununla ilgili sorulan sorulara da her seferinde`"önemli olan diziliş değil, mantalite"
şeklinde cevap veriyorsunuz.
bununla tam olarak kastettiğiniz şey ne?`
sahada her zaman 11 oyuncu vardır. buna bir oyuncu daha ekleyemezsiniz. oyuncuların pozisyonları belki ileri ya da geri 10- 15 metre değişebilir. ancak sahada bir top var ve karşınızda da 11 oyuncu vardır. 4-3-3 ya da 3-5-2 oynayabilirsiniz. bu çok önemli değil. eğer maça iyi hazırlanmadıysanız, eğer takım arkadaşınıza yardım etmiyorsanız, eğer yüzde 100’ünüzü ortaya koymuyorsanız taktiği ne kadar değiştirirseniz değiştirin başarılı olamazsınız. diğer taraftan bana göre her oyuncu farklı pozisyonlarda oynayabilmeli. örneğin burak’tan sağ kanatta, sağ forvet ya da sol forvet olarak oynamasını istiyorum. çünkü barcelona, bayern münih ya da real madrid gibi büyük kulüplerde her pozisyonda oynayabiliyor olmanız gerekir. ayrıca bir oyuncu bencil olmamalı, önce takımını düşünmeli.
`city’de çalışırken "1-0'lık skorları severim.
gol yemediğiniz zaman, hele elinizde dzeko, agüero
,tevez ve silva gibi oyuncular varsa
yüzde 90 oranında o maçı
kazanırsınız demiştiniz
.galatasaray'da da
elinizde sneijder, drogba, burak gibi oyuncular var.
yine aynı şekilde mi düşünüyorsunuz?`
her teknik direktörün ilk hedefi takımı defansif anlamda geliştirmek olur. çünkü savunma tarafınız güçlüyse pozisyon da vermezsiniz. bu durumda kötü bir hücuma sahip olsanız da her zaman gol atma şansınız vardır. eğer hücum oyuncularınız da iyiyse o zaman kazanmaya yakın olan taraf siz olursunuz. bu yüzden takımı inşa etmeye önce savunmayı öğretmekle başlamak gerekir. ardından hücum yönünüzü geliştirirsiniz. elbette takımda ikisi arasında bir denge kurmalısınız. evet, 1-0 kazanmak istediğimi söyledim, çünkü gol yememek ve pozisyon vermemek benim için çok önemli. tabii ki ben de 5-0, 6-0 kazanmayı isterim ama bu her zaman mümkün olmaz.
`takım savunmasının geldiği noktadan memnun musunuz?`
hayır, daha çok çalışmamız gerekiyor. inter’de üç yıl boyunca en iyi savunmayı yapan takım bizdik. hücumcularımız da aynı şekilde en iyilerden biriydi. manchester city’de de durum böyleydi. çok iyi savunma yapıyorduk ve hücumda iyiydik. tabii ki galatasaray’da daha fazla gelişmeliyiz. bu açıdan sezon öncesi hazırlıklar kritik önemdedir. orada futbolcular teknik direktörün istediklerini daha iyi anlar. bu benim için mümkün olmadı, ama buna rağmen oyuncularım bugüne kadar iyi çalıştı ve önemli aşama kaydettik.
manchester city'de dört yıl geçirdikten sonra `orada ne öğrendiniz?`
kimseye güvenemeyeceğimi öğrendim. aralık 2009’da göreve geldiğimde takım yedinci sıradaydı. bana gelişmek istediklerini söylediler. o sezonu beşinci sırada bitirip avrupa ligi’ne katılmaya hak kazandık. hatta şampiyonlar ligi’ne katılmayı son maçla kaçırdık. ertesi sezon yönetim bana şampiyonlar ligi’ne gitmek istediğini söyledi. o sezon da ikinci chelsea’nin averajla arkasında üçüncü olduk, üstelik fa cup’ı kazandık. göreve geldiğimde dört yıl içinde premier lig’i kazanmak istiyorlardı. bunu üçüncü sezon gerçekleştirdik. dördüncü sezon ligi ikinci bitirdik ve beni kovdular. ama neden kovduklarını bilmiyorum.
görevinize son verdiklerini duyurdukları açıklamada `"bütünleştirici tutumun geliştirilmesi
gerektiğinden"
bahsettiler. bu ne demekti?`
kafaları pek iyi çalışmıyor! beni gönderirken basına nasıl bir açıklama yapacaklarını bilmiyorlardı. mesela italya’da her kulüp her teknik direktörü her an kovabilir. fakat ingiltere’de işler böyle yürümez. kağıt üstünde city sürekli savaştı, üç buçuk yılda gelişti. her şeyi kazandık, sadece şampiyonlar ligi’nde başarılı olamadık. ama o ligde de sadece iki yıl oynadık. daha öncesinde hiç deneyimimiz yoktu. bu hiç kolay değil. eğer şampiyonlar ligi’ni kazanabileceklerini düşündülerse söyleyecek bir şey yok (gülüyor).
`bu sezonki city hakkında ne düşünüyorsunuz?`
bu sezon premier lig’in en iyi takım onlar. bir 100 milyon pound daha harcadılar. iyi oyuncular aldılar. bence ligi kazanırlar. eğer kazanamazlarsa kötü bir iş çıkarmış olurlar.
balotelli geçen ay fourfourtwo'ya `"mancini'yle yeniden çalışmak isterim" dedi.`
(gülerek araya giriyor) ben mario’yla beş yıl çalıştım. mario’yu seviyorum. inter’de daha 17 yaşındayken a takımda ona ilk kez şans veren teknik direktör benim. bu yüzden onu çok iyi tanıyorum. umarım zamanın çok hızlı geçtiğini anlar. çünkü o dünyanın en iyi futbolcularından biri olmak için her şeye sahip.
`sizce balotelli türkiye’ye gelse başarılı olur mu?`
mario’nun türkiye’ye gelmesi çok tehlikeli (gülüyor). şaka bir tarafa, galiba milan’da kalacak. milan onun için çok önemli bir kulüp. orada kendini daha da geliştirebilir.
city döneminde ayrıca soyunma odasıyla aranızdaki bağın da zayıfladığı,
ilişkinizin kötü olduğu söylenmişti. `bu doğru muydu?`
bu çok bilindik bir hikâye... manchester city basınının taraftarlara neden gönderildiğimi açıklaması gerekiyordu. o yüzden böyle aptalca şeyler söylediler. ben de tıpkı diğer teknik direktörler gibi bazı futbolcularla problemler yaşadım. çünkü ben de çok para kazanıp yüzde 30’la oynayan oyuncuları sevmem. eğer futbolcu sahaya takımı ve takım arkadaşları için her şeyini koymuyorsa bundan hoşlanmam. zaman zaman bu tip oyuncuları dışarıda bıraktım. tabii ki oynamayan oyuncular mutsuz oldu. ama benim görevim en iyi, en hazır oyuncuları, en çok hak eden oyuncuları sahaya sürmek. tüm bunlar bir yana, city’de tüm oyunculara eşit mesafedeydim, hepsini severdim, çünkü onları o takıma ben getirdim.
galatasaray'a geldiğinizde `takımın fiziksel durumunu nasıl buldunuz?`
tabii ki her teknik direktörün farklı metotları vardır. ben buraya geldiğimde kendi metodumla çalışmaya karar verdim. benim doğrum buydu. o yüzden hızla adapte olmaya çalıştık.
takımın koşu mesafesinin son haftalarda 110 km'lere çıktığını görüyoruz` bundan memnun musunuz?`
hiçbir zaman yetmez. benim için “yeterli” diye bir şey yoktur. 110 km güzel bir rakam. ama tabii bunu artırabilirseniz daha iyi. mesela bazen yüzde 70 oranında topa sahip oluyorsunuz ama gol atamıyorsunuz. gol atamayınca kazanamazsınız! elbette koşmamız gerekir ama gol de atmamız gerekir. akhisar, bursaspor ve eskişehirspor karşısında olduğu gibi... bu maçları 6-1, 6-0, 4-0 kazandık ama tüm bunlar zor maçlardı. bu takımlar iyi takımlar. ancak iş deplasmanda değişiyor. o zaman ne kadar koşarsak koşalım anlamı kalmıyor.
kış transfer döneminde dokuz transfer yaptınız. `bu transferlerden memnun musunuz?`
ocak ayı transfer için zor bir dönem. elbette tüm takımı değiştiremezsiniz. beş altı genç oyuncu aldık. bazıları doğrudan oynamak için hazır değiller. önümüzdeki sezon daha hazır olacaklar. telles’i aldık ve bu çok önemli bir transferdi. hajrovic keza öyle... burdisso transferin son günü geldi, bildiğiniz gibi son gün transferleri zordur.
takımı daha da gençleştirme konusunda `çalışma yapacak mısınız?`
bilmiyorum. elbette eğer geleceği düşünerek bir takım inşa ediyorsanız genç oyunculara ihtiyacınız vardır. üstelik bu genç oyuncular drogba gibi, burak gibi, muslera gibi sneijder gibi oynayabilmeliler. eğer genç oyuncularınız varsa gelişime daha açık bir takım olursunuz.
`sizce drogba kaç yaşına kadar futbol oynayabilir?`
didier kariyeri boyunca çok fazla enerji harcadı. çok koşuyor, savaşıyor. bunun ne kadar sürdüreceği ona bağlı. eğer oyundan zevk alıyorsa, eğer yorulmuyorsa o zaman oynamaya devam etmesi gerekir. çünkü belli bir yaştan sonra her gün antrenmana gitmek zor, maçtan önce kampa girmek insana zor geliyor. gün geliyor artık tüm bunlardan yoruluyorsunuz. mesela 20 yıl oynadıktan sonra öyle bir gün geldi ki, artık çok yorgunum dedim.
`bu yaz için bir transfer listesi oluşturdunuz mu?
italya'da bir maç izlediniz
ve basında çeşitli dedikodular çıktı.`
italya’ya bazı maçları takip etmeye gittim. bu işimin bir parçası. ama önce seneye kaç yabancının oynayacağını kesin olarak bilmemiz lazım (gülüyor).
`eğer tff 5+3 kuralıyla devam etme kararı alırsa nolur?`
bana göre çok kötü bir karar. bunun milli takıma yardım ettiğini düşünen varsa gerçekten yanılıyor. italya’da da yıllarca aynı düşünceyi savunduk. 1982’den sonra yabancılar ülkeye gelmeye başlayınca homurtular oldu. ondan sonra iki dünya kupası kazandık, iki kez de finale kaldık. bence federasyon öncelikli olarak ligimiz nasıl gelişir, avrupa’da sesimizi nasıl duyurabiliriz, teknik direktörlerimizi ve futbolcularımızı avrupa’ya nasıl gönderebiliriz; bunları düşünmeli. avrupa’da kimse türkiye’de oynayan futbolcuları ve takım çalıştıran hocaları tanımıyor. çünkü kimse bu ligi izlemiyor! tff’nin esas problemi bu olmalı. genç oyuncular burada didier, wesley gibi oyuncularla ya da fenerbahçe’de kuyt’la çalışma fırsatına sahipler. bu, dolaylı olarak milli takımınıza da katkı yapar. bu yüzden bence 5+3 tam bir felaket olur.
`peki bu karar sizin motivasyonunuzu da düşürür mü? `
bu benim için çok zor olur. türkiye’deki takımların avrupa’da kupa kazanma konusunda hiçbir şansı kalmaz.
galatasaray'la şampiyonlar ligi'ni `kazanmak gibi bir hayaliniz var mı?`
futbolda her şey mümkün tabii. eğer galatasaray’la bu kupayı kazanırsak benim bir heykelimi galatasaray adası’nın yanına boğaz’ın ortasına dikebilirler (gülüyor). tıpkı metin oktay gibi. ama istanbul boğazı’na! (gülüyor)
eğer bir gün yeniden avrupa'da çalışacak olsanız `yanınızda götüreceğiniz türk oyuncular olur muydu?`
semih, selçuk ve burak... arda turan (gülüyor). türk futbolcular bence çok yetenekli. ama bazen “tamam bu kadar yeter” diyebiliyorlar. eğer bu mantaliteyi değiştirirlerse çok daha fazla gelişirler. fenerbahçe’de, beşiktaş’ta, bursa’da, eskişehir’de de iyi futbolcular var.
6 nisan'da fenerbahçe karşısında çok kritik bir maça çıkacaksınız. `bu maçla ilgili beklentileriniz neler?`
ilk fenerbahçe maçı 0-0 bitebilirdi. onlara hediye gibi bir penaltı verdik. penaltıya kadar pozisyon vermedik. ikinci yarıda bazı kontrataklar verdik ama bu da normaldi. berabere bitebilirdi. ama futbol böyle. bizi yendiler. fenerbahçe iyi takım. deneyimli oyuncuları var. ikinci maç da elbette kolay olmayacak. yenip, puan farkını azaltmak için elimizden geleni yapacağız.
şampiyonlar ligi'nde çeyrek finale kalmak mı, `ligde şampiyon olmak mı daha önemli?`
hayatımda hiçbir zaman karşılaştırma yapmadım. her maçı kazanmak istiyorum. herkesi yenmek istiyorum!
basında hakkınızda yapılan yorumları `takip ediyor musunuz?`
sanırım yaklaşık 10 yıldır gazete okumuyorum. türkiye’de de italya’da da hep aynı şeyler.
italya milli takımı’nın dünya kupası'ndaki `şansını nasıl görüyorsunuz?`
belki hazırlık maçlarında ya da eleme maçlarında zaman zaman kötü performans sergilemiş olabilirler. ama dünya kupalarında veya avrupa şampiyonalarında her zaman kazanmak için hazır olurlar. brezilya, arjantin daha şanslı olarak görünebilirler ama italya’yı da hesaba katmak gerekir.
`milli takımı çalıştırma gibi bir tutkunuz var mı?`
türk milli takımı’nı mı? (gülüyor)
türk milli takımı'nı ya da italya milli takımını... her şey mümkün. burada mutluyum. gelecekte ne olacağı belli olmaz.
---
alıntı ---