• 302
    kendisinin uzun zaman önce hürrüyette çıkan röportajını okumuştum. söylediklerini okurken bile belliydi ne kadar iyi yürekli bir galatasaray taraftarı olduğunu.dünyaya bir daha gelse yeniden galatasaraylı olmak istediğini söylemişti. galatasaray lisesinde okumanın, çocuklarını burada okutmanın, sarı kırmızıya gönülden bağlı olmanın onun hayatında ne kadar önemli bir yeri olduğunu- belki de hayatının tümü- olduğunu anlatmıştı o satırlarda.

    galatasaraylı olmasa bile bu kadar asil, kibar, bilgili, centilmen ve her yönüyle tam bir beyefendi bir insanı kaybettiği için üzülmeli herkes. üzülecektir de. mekanı cennet olsun.
  • 303
    lise dönemim ve öncesine denk gelir kendisinin başkanlık yaptığı seneler, tek tük maçlara giderdim o zamanlar.tribünler pek sevmezmiş orda burda okuduklarımdan bilirim sadece. benim bildiğim kadarı herkesin hemfikir olduğu insanlığı ve beyefendiliği konusu.galatasaray önce sporcu daha sonra da yönetici olarak kendisine hizmet eden bir adamı kaybetti, hepimizin başı sağolsun.umarım en azından onun anısına bu derbi olaysız geçer herkes sağduyulu davranabilir.
  • 306
    her ne kadar galatasaray uğruna oğlunun da dediği gibi 35 senesini vermişde olsa iyi bir başkan olamadı, ama bugün daha da iyi anladık ne kadar beyfendi bir insan olduğunu, ne kadar iyi bir galatasaraylı olduğunu. kötü başkanlık yaptı yada bazı şanssızlıklar onu buldu diye aforoz edilmeden önce kulübe verdiği hizmet göze alındığında hepimiz kadar galatasaraylıydı, ben kendisinin daha çabuk, daha ızdırapsız bir şekilde ölmesini dilerdim, mekanı cennet olsun.
  • 307
    sabah otobüsteydim. kulağımda kulaklık, müzik dinliyordum. önümdeki kişi gazete okuyordu. bir sayfa çevirdi. sağda koskocaman puntolarla; özhan canaydın vefat etti.
    hani bekleniyordu fakat... haberi önümdeki adamın gazetesinden almak, bir anda almak içimi burktu o an. uzun zamandır ilk defa bu kadar üzüldüm. müziği kapattım, kafamı cama yasladım ve düşündüm. çok üzüldüm başkanım. çok üzüldüm.

    mekanın cennet olsun özhan başkanım. allah rahmet eylesin...
  • 309
    kendisine iki olayda çok fazla kızmıştım; ilki fatih terim'in gönderilmesi *, diğeri ise malumunuz ribery olayı... çok iyi biliyorum ki ribery olayı dünya üzerinde en çok onu üzdü ve yıprattı. tribünler ona sırt çevirdiğinde tüpçü gibi taraftarın üzerine gitmedi, kendi takımının maçlarına gelmemeyi tercih etti. güçlü ve etkili bir başkan değildi; belki federasyon başkanı olsa hasan doğan'dan dahi daha fazla sevilebilirdi.

    bu ülkenin vazgeçilmez kuralı şudur: ya efendi ve güçsüz olursunuz, herkes sizi sever ya da cevval, çirkef ve güçlü olursunuz, bazıları size tapar geri kalan ise nefret eder. merhumun hangi yolu seçtiğini hepimiz biliyoruz. allah gani gani rahmet etsin.
  • 310
    söylenecek ne var ki? hiç bir şeye elim gitmiyor, tutuldum resmen. kaybımız büyük. çok eleştirildi özhan başkan, ben de eleştirdim yeri geldi ama onun galatasaray'a olan aşkını hiç ama hiç tartışmadım. başarısız olabilirdi, ama ne kulübü sattı, ne de kendi çıkarları için bir şeyler yaptı. yenildiği maçlardan sonra rakibi tebrik etmesini de bilirdi özhan başkan. şu söz yine haklı çıktı: "birisinin değerini, kaybedince anlarsın asıl!" artık anlayalım şu sözün anlamını, ona göre davranalım. bazı şeyleri kaybetmeden yapalım, yaşayalım. başımız sağolsun. mekanın cennet olsun başkanım..
  • 311
    başkanlık dönemi yönetim ve sportif olarak sorgulanabilir ki bence de pek başarılı değildir ama tartışılamayacak bir şey var ki o da galatasaraylılığı. elinden geldiğince hep galatasaray'ın başarısı için çalışmıştır. konu galatasaray olunca hiç düşünmeden bol sıfırlı senetlere şahsi olarak imza atmaktan çekinmediği gibi, sağlığını dahi düşünmedi konu galatasaray olunca. nur içinde yat özhan başkan.
  • 313
    bu sabah haberi okuyunca benide ister istemez yasa boğan eski galatasaray başkanımız.
    özhan canaydın'ın beni en çok duygulandırdığı an, 2006 sezonunda denizli-fenerbahçe maçının oynanan uzatma dakikalrında, hasan şaş'ın gerilim yüzünden göz yaşlarına boğulurken, bağrına basmasıydı. hasan şaş o kadar içten ağlıyordu ki, adam felak olmuş bir vaziyetde resmen, orda özhan canaydın'ın onu teselli etmeye çalışması, sakinleştirmesi gözümün önünden gitmiyor. o herzaman sakin, dürüst ve centilmen birisiydi. allah ona rahmet kalanlarınada sabır versin. başımız sağ olsun.

    izlemek isteyenler için, 2:13'ten itibaren bu sahne görülebilir...

    http://www.youtube.com/...;amp;feature=related
  • 315
    onu en çok 6-0'lık maçta aziz yıldırım'ı tebrik etme erdemini gösterdiği zaman sevmiştim. kimse anlamadı, herkes eleştirdi ama asıl büyüklük oydu. işte o büyüklüktü metin oktay'a jübile maçında fenerbahçe forması giydiren. iyi bir başkan mıydı yoksa kötü bir başkan mıydı bilemem. bunun için içinde bulunduğu şartları tamamiyle bilmemiz gerekiyor. belki de o kriz dönemlerini en iyi şekilde atlattık, belki de krizi kendi yönetimi oluşturdu. dışarıdan atıp tutmak kolay. neyse allah rahmet eylesin. iyi başkan da olsa, kötü başkan da olsa kişiliğinden ötürü severdim kendisini.

    not: bir de bu adamı kötü başkan olduğu için sevmeyenleri anlamıyorum. bir insanı neden işini iyi yapamıyor diye sevmezsiniz ki? adam belki de hayatında karşına çıkacak en kafa dengi, en süper kişilik. nereden biliyorsun böyle olmadığını da sevmiyorsun?
  • 318
    iyi insan, kötü başkan. galatasaray'ın başkanı iken kendisinden pek hazzetmezdim. yaptığı icraatlerden ötürü daha doğrusu yapamadıkları. malum aşkımız galatasaray, beklentilerimizde fazla. ancak benim gözümde başarısız bir başkandır. dostlarım yazmışlar kaybedince değerini anladık gibisinden. bu konuda rahatım. işini iyi yapamıyorsan gidersin. bu her yerde böyledir. artık ölünce anlıyoruz gibi laflar söylemek yersiz bana göre.
  • 319
    artık ne aleyhine açılan pankartları görebiliyor, ne de aleyhine edilen tezahuratları duyabiliyor..
    biz artık istediğimiz gibi sallarız arkasından "iyi insandı, centilmendi, fairplaydi ama kötü başkandı" falan filan..
    biz onun hakkında konuşabiliyoruz, ama o artık konuşamıyor biliyor musunuz?
    konuşamıyor, duyamıyor, göremiyor. içinde biriktirdiği binlerce cümleyle aramızdan ayrıldı.
    ölüm soğuk. çok soğuk. uzak gibi görünse de o kadar yakın ki bize.. aldığımız nefes kadar.
    güle güle galatasaray'ımın güzel yürekli insanı. asıl sen hakkını helal et..
  • 323
    --- alıntı ---

    özhan canaydın’ın yaşamındaki temel değişimi, bursa’da hali vakti yerinde ama henüz daha büyük kentlerdeki modernleşmeyle çok da sarmaş dolaş olmayan ailesinden hareketle özetlemesi, hafızama nakşedildi...

    örneğin aile sobayla ısınıyordu, kalorifer yoktu...

    bu ayrıntı gibi duran fark özhan canaydın’ın tüm yaşamını değiştirecekti...

    sakin ve zarif akan bir ırmak gibi anlattığı, dinlediğimden bu yana pek de kimseyle paylaşmadığım özhan canaydın’ın hayat hikâyesi bir çivi yazısı gibi o günden bu güne belleğimde yazılı kaldı...

    ***

    canaydın’ın babası bursa’da okuduğu lisenin takımıyla, bir futbol turnuvası için istanbul’a gelmiş...

    o genç liselileri galatasaray lisesi’nde konuk etmişler...

    baba canaydın kaloriferi orada, konuk olduğu o gece keşfetmiş...

    bu sobadan çok daha modern konforu pek beğenmiş...

    ve ileride çocuğu olduğunda galatasaray’a vermek için kendi kendine ant içmiş...

    yani babasının lise dönemindeki bir isteği özhan canaydın’ın yaşamını ana hatlarıyla belirlemiş...

    ***

    özhan canaydın da hissettiğim kadarıyla galatasaray’ı, biraz da babasının bu anısından yola çıkarak, ileri düzeyde bir yaşam hamlesi olarak algılıyagelip, tüm yüreğiyle benimsedi...

    galatasaray bir anlamda canaydın ailesi

    için bursa’dan istanbul’a yapılan uzanışın simgesi oldu...

    sobayla yetişen bir delikanlının kaloriferin tılsımlı sıcaklığıyla adeta efsunlanması...

    ***

    zaten o uzun sohbette...

    babasından ayrıldıktan sonra kendi işyerini kurmasını...

    ve italyan bir firmayla ortaklığa gitme aşamasında tüm bürokratik zorlukları “galatasaray lisesi dayanışmasıyla” nasıl aştığını da tüm heyecanıyla hikâye etmişti.

    bir anlamda orada da “sobadan kalorifere” geçişi gene galatasaraylılık sağlamıştı...

    gene müthiş bir çocuksu saflıkla galatasaray kulübü başkanı’na ankara’daki kapıların açılma hızını, o mevkiinin itibarını, galatasaray’a duyduğu minnettarlığı perçinleyerek naklediyordu...

    sanki karşımda 1957 yılında 155 sicil numarasıyla galatasaray spor kulübü’nün en küçük üyesi 14 yaşındaki özhan vardı...

    ***

    onun için yaşam adeta galatasaraylı olmak demekti...

    çünkü galatasaray aynı zamanda babadan oğula bir sınıfsal konum değişimi, yaşamın zenginleşmesi, hayat standartlarının yükselişi olmuştu...

    canaydın, bana yaşam hikâyesinin kırılma noktalarını anlattıkça, onun bu camiaya olan vefasının da derinliğini gördüm...

    --- alıntı ---

    **
  • 324
    geçen sene arada bir yaptığı "klüp iyi yönetilmiyor" açıklamalarından birinin sabahında tedavi için buraya geldiğinde yanına gidip "bırak artık şu klübün yakasını yetmedi mi yıllardır yaptıkların" demiştim, aslında dememiştim bağırarak ifade ettim diyelim. birşey söylemedi ama şok olmuştu o tepki karşısında, umarım affetmiştir beni gittiği yerden. şimdi düşününce üzülüyor insan, sonuçta her ne kadar zamanında kızsam da yine de en basitinden bu klüp için iyisiyle kötüsüyle birşeyler yapmaya çalışan birisinin vefat etmesi kendi adıma üzülmek için yeterli bir sebeptir. başkanlık dönemi kötü de olsa efendiliğiyle, centilmenliğiyle her zaman farklı bir yerde olacaktır.

    allah gani gani rahmet eylesin. huzur bulsun.
App Store'dan indirin Google Play'den alın