futbolun f'sinden çakmayan yorumcu ve ne yazık ki efsane futbolcu.
20 şubat 2018 bayern münih beşiktaş maçıöncesi yetmiyormuş gibi sonrasında da koskoca adamlar kendilerini rezil ediyorlar.
(bkz:
ne dediler/#2356460)
bağış erten bu kafada ki insanlarla ilgili çok güzel bir yazı yazmış:
alıntı:
1974 almanya’sına yetişemedim. benim küçüklüğüm 80’lere geldi ve alman futbolundan gıcık almakla geçti. gözümü açtım, 1982 dünya kupası yarı finalinde schumacher battiston’un çenesini kırdı. hakem “devam” dedi. platini’li güzel fransa heba oldu, gitti. sonra 1986’da platini- maradona finalini engellediler. yetmedi 90’da maradona’yı üzdüler. arada ingilizleri penaltılarla bol bol elediler falan. yenilmek bilmezlerdi, futbolu sadece omuz omuza oynanabilen bir spor zannederlerdi, asla çalım yoktu, hep serttiler. terminatör’ün arnold’u muhtemelen avusturyalı değil münihliydi.
tüm bu ‘katılığın’ cisimleştiği kulüptü bayern. zengin münih’in küstah oğlu. her istediğini alırdı. diğerlerini hep yenerdi. kimseler onları sevmezdi. ben de sevmezdim. insan doğma büyüme bavyeralı değilse neden tutar ki bu takımı?
sonra büyüdüm. biraz sakinleştim. ama bayern öfkemden kurtulamadım bir türlü. bu kibirle bir meselem vardı. kibirli olan kulüpleri de, insanları da sevmiyordum...
sonra, veni vidi vici programıyla yolumuz münih’e düştü. şirinler’in huysuz’u gibi gittim. bir süredir dortmund’la flört ediyordum, hatta ‘ciddi’ düşünüyorduk. zengin kızı, kolejli bayern’le hiç işim olmazdı. ilk diyalogda “siz zaten…” moduna girmeye hazırdım. antrenman tesislerine elimizi, kolumuzu sallayarak girdik. ağırladılar, kibar davrandılar. hiç prim vermedim.
ardından kulüp müzesine gittik. ona da aldırış etmemeye kararlıydım. ne olacaktı ki? bol bol kupa ve başarıların hikâyesi... parasını verip aldıkları her şey yani! öyle olmadı. tünelin ucundan girdim, çıkarken darmadumandım. daha girişte kaiser franz bir videoda güle oynaya gullit’i nasıl transfer edemediklerini anlatıyordu. aldık zannetmişler, madara olmuşlar, keh keh falan. sonra nazi geçmişiyle yüzleşme bölümü geldi. rakiplere saygı her yerde buram buram hissediliyordu. bırakın “en büyük benim” tavrını, ortalık düpedüz alçakgönüllülük kokuyordu. afalladım. anladım ki bayern bile ‘insanmış’. ve büyüklük ayakları yere basmakmış.
dün beşiktaş’ın mağlup olduğu işte bu bayern münih’ti. şampiyonlar ligi’nin bu formattaki 27. sezonundayız. geride kalan 26’nın 16’sında çeyrek final ya da daha iyisini görmüş bir takımdan bahsediyoruz. bunların 10’u yarı final, final ya da şampiyonluk. son 7 sezonda bir tek geçen sene son dörde kalmayı başaramadılar. diyeceksiniz ki biliyoruz bunları. emin değilim bildiğimizden. biz daha çok hislerimizle hareket etmeyi seviyoruz. bazen kendimizi iyi hissedince “gününde bir beşiktaş…” makamında efelenip duruyoruz! google’e “beşiktaş bayern’i eler” yazın neler çıkıyor neler. koca koca futbol insanları, gazete manşetleri bu gazı vermiş de vermiş. ama sahadaki gerçek maç tek kale geçiyor işte. 75 dakikada 30 şut çekmiş bayern (yazıyla 30)! çünkü almanların duygularla pek işi olmuyor. rasyonalitenin anavatanı onlar.
oysa ilk yarıda iyi direnmişti kartal. yer yer cesur ve sağlamdı. ama karşıda tarih var, kültür var, güç var, para var... sorun bu değil zaten. sorun, dün sabah itibariyle beşiktaş’ın bayern’i eleme ihtimalinden bu kadar özgüvenli bahsedebilenlerin olması... doğru, tarih davutların golyatları devirme tarihidir. nitekim şenol güneş bunu iyi gördü ve başta ona göre oynattı. 10 kişi kalmasalar, devre sonundaki fırsatlar gol olsa vs... bir şeyler olabilirdi belki. peki, nasıl olacaktı bu? davut olduğunu bilerek. karşıdakinin golyat olduğunu da görerek. “sen mi büyüksün, ben mi” tavrıyla golyat’ı yenmenin imkânsız olduğunu anlayarak...
sözün özü, bu sonuç bu rakibe karşı o kadar da büyük bir facia değil. terazinin kefelerinde sıkıntı var sadece. ama biz memleket olarak şunu öğrenemedik gitti. rakip hak edilmiş kibrini bile indirmeye çalışırken sen egoyu şişirirsen zafere asla ulaşamazsın. rewhat arslan’ın çok sevdiğim bir karikatürü var: budist olmaya çalışan bir tip inzivadan çıkıyor ve zen üstadına sesleniyor: “egomu yendim. seni de yenerim!” haklı rewhat, o iş öyle olmuyor!