• 24360
    ''kevin'i 2 aydır takip ediyoruz, görüşüyoruz. transferin son güne kalmasının bazı sebepleri vardı, melo'nun gitmesi gibi. melo gitti ve biz de acil olarak kevin'i aynı gün almanya'dan getirdik. bir gün içerisinde bir çok transfer gelişmesi oldu ve bu yoğunluk içerisinden bir hata yapıldı. biz buradan telles ve melo'yu gönderdik, buradan bir e-mail ile her şey halledildi ancak bizim kevin transferinde böyle bir şansımız yoktu, sağlık kontrolü yaptırmamız ve burada imza attırmamız gerekiyordu. sorun değil, planlarımızda çok büyük bir değişiklik olmadı. biz zaten transfer yapmayacaktık. kevin'i biz sadece bu sezona düşünmedik, sorun değil ocak'ta aramıza katılacak.''

    ''biz melo ile anlaştık, kalmaya karar verdim dedi ve biz de onu kadroya aldık. oynayarak da bir an önce hazırlanmasını istedik melo'nun. transferin son gününde melo, bize geldi ve inter'e gitmek istediğini söyledi, biz de gitmek isteyen oyuncuyu tutmak istemedik. alex telles de yine aynı şekilde, gitmek istediğini söyledi ve biz de ona izin verdik. iki oyuncu gitmek istedi, biz iki oyuncunun yerini de doldurmak istiyoruz. karlı bir transfer yaptığımızı düşünüyoruz. telles'in yerini carole, olcan ve hakan ile doldurabiliriz. bruma'yı gönderdik sinan gümüş oynasın diye. melo'nun da yerini de doldurabiliriz. telles seneye tamamen giderse de biz onun yerine adam hazırlıyoruz.''

    ''sezon bitti ve hemen transfer dönemi başladı, elde edilen başarılar çok çabuk unutuldu. yeni hayallerin peşinde koşulmaya başlandı, ayaklarımızın yere sağlam basması gerekiyor. çok kötü durumda değiliz ama kulübümüzün durumu ortada, buna göre hareket etmemiz gerekiyor. biz hangi oyuncuları istediysek, yönetimimiz aldı. bu konuda da sayın başkanımız dursun başkanımıza teşekkür ederim. yönetim sadece transfer için değil, ekonomik yapı ve fizik şartlar için de çalışıyor. bizim yapacağımız transferden daha çok önemli olan kadromuzu daraltmaktı, 27 oyuncu ile yolları ayırdık. herkes alınmayan bir oyuncu üzerinden eleştiriyor ama böyle değil.''

    ''bizim yapımızda bu var, biz güven değil güvensizlik ile hareket ediyoruz. yönetimi seçiyoruz, ardından hakaret ediyoruz. çok üzülmüyorum aslında, ben kulübüm için üzülüyorum. bu sosyal medyayı yönlendirenler kimler, ne için yönlendiriyor. biz çok olumlu eleştiriler de alıyoruz, elde edilen başarıların kıymetini bilen insanlar da var. biz sosyal medyada yapılan art niyetli yönlendirmelerin farkındayız, bundan da zaman zaman etkileniyoruz ancak biz, taraftarımızın da desteğini arkasına aldığımız zaman herkes gücümüzü görecek.'

    ''ben yıldız oyuncu istemez miyim ama benim kendimi başarılı adledebileceğim konu kendi yaratabileceğim, ortaya çıkarabileceğim yıldız oyunculardır. şimdi yüksek maliyetle bir yıldız transferi yaptık, şampiyon olduk, herkes memnun oldu ve belirli maliyetin altına girdim. sonra uefa geldi dedi ki bana seneye şampiyonlar ligi'ne gidemezsin, e ben ne anladım o zaman bu transferde. galatasaray komple büyümeli, her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünüp hareket etmeli. çok önemli bir süreçten geçiyoruz ve taraftarımızın bize bu konuda destek olması lazım.''

    ''biz hala 4 yıldızlı tek takımız, son olarak 3 kupa almışız, bizi ne kadar eleştirilerse eleştirsinler ama bazı şeyler kabul edilmeli. galatasaray her zaman zoru başarmış bir takım, bu sene de zor bir süreç bizi bekliyor ama biz yine başaracağız, taraftarımız da bize bu zorlu süreçte sonuna kadar destek verecek, buna inanıyoruz.''

    ''benfica, atletico madrid gerçekten çok iyi takımlar. bu kulüpler istikrarı yakalamış kulüpler, kağıt üzerinde dahi kolay olmayan bir grup ancak başaramayacağımız bir iş değil, yeter ki kendi değerlerimiz ile hareket edelim. atletico maçı bizim için çok önemli, kendi sahamızda oynayacağız, bu durum bizim için bir avantaj. atletico madrid çok kompakt oynayan bir takım, savunma anlamında çok doğru duruyorlar, hücuma da toplu olarak çıkıyorlar, çok iyi bir takıma karşı oynayacağız ancak her şeyi yapacak gücümüz var.''

    ''benfica, atletico madrid'in aksine hızlı hücumu seven, dikine giden bir takım. daha fazla dikkatli olmamız gerekecek. bizim benfica ve atletico karşısında oynayacağımız futbol belli, kendi oyunumuzu kabul ettirmeye çalışacağız. astana ise kapalı kutu, grubun sürpriz takımı. kendi sahalarında 30-35 bin kişiye oynadılar, maçlarını seyretmeye başladık, onlar da ilk şampiyonlar ligi deneyimlerinde kendilerini göstermeye çalışacaklar. zor bir gruptayız.''

    ''arda'ya bizim kapımız her zaman açık. ne bizim tarafımızdan ne de arda tarafından 6 aylık kiralama gibi bir durum söz konusu değil. barcelona da böyle bir duruma izin vermezdi, arda'nın barcelona'da olması çok önemli bir olay, genç kardeşlerimize model olabilecek bir olay. arda örnek olur ve diğer oyuncular da kendilerine burayı hedef olarak koyar.''

    ''melo'nun galatasaray'a büyük bir katkısı oldu, 8 kupa kazandı burada ancak buradaki misyonunu tamamladığını düşünüyor. gitmek isteyeni asla tutmak istemedim, ben burada keyif alan, mutlu olan oyuncular ile çalışmak istiyorum. melo farklı bir karakter, zor bir insan ancak kendisi ile çok iyi anlaştık. galatasaray, 4 yıldır melo'ya alıştı. hakan şükür de gittiği zaman galatasaray pivot forvet aramıştı, burak geldi. melo için de böyle bir durum söz konusu. melo'nun yerini bilal, jose, jem ile zaman zaman chedjou ile dolduracağız. ''

    ''burak yılmaz bizim golcümüz, bizim son noktadaki en yetenekli oyuncumuz. burak ile ilgili bir sorunum varmış gibi bir durum oluşturuldu, böyle bir durum söz konusu değil. benim amacım, burak'ın oynadığı mevkide daha faydalı olabilmesini sağlamak, bunun için de alternatif çözümler ürettik. oyuncu kırılacak, üzülecek, üzülsünler de. verim çok önemli ve bunun için her zaman çalışacağız. ben hiçbir oyuncumun yetinmesini istemiyorum, 2 gol attıysa 3. gol için zorlayacak, burak ile de bu konunun üzerinde durduk. bundan sonra çok daha fazla isteyen, durmayan burak yılmaz olacak.''

    yasin bizim için çok önemli bir oyuncu, bazı maçlarda da direkt onunla başlayacağız, kilidi açabilecek oyuncu. şu anda farklı bir oyun anlayışını deniyoruz, yasin bu yüzden kenarda oturuyor. lig devam ederken, bazı şeyler görmek zorundayız. kim oynarsa oynasın 24 kişilik bir kadromuz var, önemli olan tüm oyuncularımızın hazır durumda bulunması.

    biz podolski'yi transfer etmeden önce, analizini yaptık ve bizim takımımıza göre olduğuna karar verdik. şu ana kadar yavaş yavaş takıma ısınıyor, gelecekte de bize katkıları büyük oranda olacak. oynatmadığınız her oyuncu sizin kafanızda problem, ben 30 kişi de olsak herkesin aynı ortamda çalışmasını isterim. sayımızın düşmesi bizim için çok daha verimli oldu, giden arkadaşlarımız için de verimli bir durum oldu.

    fernando muslera için bize resmi bir teklif gelmedi, sanırım bunda da yüksek rakamlar isteyeceğimizi biliyorlar. muslera'yı şu anda isteseler göndermeyiz, çünkü alternatifi yok. bizim de hedeflerimiz var ve yaptığımız tüm çalışmalar da hedeflerimize ulaşmak için. muslera iki maçta talihsiz goller yedi, sağlık olsun, ona güveniyorum. yarın çıkar yine muhteşem kurtarışlar yapar ve takımımıza katkı sağlar

    sneijder ile sözleşme uzatacağız. wesley'nin sözleşmesini uzatacağız. bu konuda ne onun ne de bizim hiçbir sıkıntımız yok.

    denayer genç olmasına rağmen kariyerli bir futbolcu. ihtiyacımız olduğu anda bize destek verecektir. denayer'i yapacağımız çalışmalardan sonra farklı yerlerde oynatıp oynatamayacağımıza karar vereceğiz.

    hamza hamzaoğlu

    güncellenecektir.
  • 24365
    ben 18 yaşındaki enes… futbolcu mesut ünal’ın futbolcu oğlu, annesinin en büyük evladı, babalarının izinden giden iki küçük kardeşin abisi. sizlere elimden geldiğince bursaspor’dan manchester city’ye gidişimi anlatacağım. bu yazıyı yazarken bana eşlik eden şarkılarla birlikte…

    insan, hikayeleriyle var olan, gelecek nesillerle bu hikayeleri paylaştığı sürece dünyadaki varlığını da sürdüren bir canlı. duygularımız, yaşadıklarımız ve yaşattıklarımızla bu dünyada iz bırakmak için hayatlarımızı sürdürüyoruz. herkesin bir hikayesi, yaşamında başkalarıyla paylaşacağı anlar var elbette. benim futbol topunun peşindeki hikayem de aslında herkesinkine benziyor; azar azar tüm duygulardan detaylar barındırıyor içinde. bazı zamanlar aniden bastıran özlem, özellikle ilk zamanlar ani iklim değişikliklerinden kaynaklı keyifsizlik, genellikle bulunduğum yerin mutluluğu ve hayallerimin peşinden koşabilmenin gururu…

    bu yazının ilk satırlarını yazmaya dünyanın bir ucundan başlıyorum, devamında başka bir kıtada olacağım ve hayallerim var oldukça bu hikaye de böyle devam edecek. önümde güzel bir macera var ve ben de bu maceranın peşinden koşabileceğim enerjiyi, gücü ve azmi hissediyorum. şimdi biraz gerilere gideceğim ve hikayemin en başına, ilk gözlerimi açtığım ana kadar ineceğim.

    her şeyin başladığı yer; bursa zübeyde hanım devlet hastanesi, 1997 yılının 10 mayıs’ı… dünyaya gözlerimi açıyorum. hikayemin başlangıcını tabii ki bana aktarılanlar üzerinden öğreniyorum, annemden birçok defa dinlediğim ve her zaman hoşuma giden bir olay geliyor aklıma.

    sağlıklı bir doğum sonrası sağlıklı bir bebek olarak dünyaya gelmişim, tek bir sorun dışında; bacaklarım çok yamukmuş… o kadar yamukmuş ki teyzem sürekli bacaklarımı elleriyle düzeltmeye çalışıyor ve onun bu girişimi babaannem tarafından engelleniyormuş. annem de bu yamuk bacaklara oldukça üzülmüş ve doktora dert yanmaya başlamış. olayı annemin nezdinde unutulmaz kılan kısmı da 18 yıl önceki o muayenelerin birinde doktorun ona söylediği ve yıllar boyunca benimle defalarca paylaştığı şu cümle: “kızım, neden üzülüyorsun? çok iyi futbolcu olur bundan, üzülme.”

    işte böyle başlıyor hikayem. sonrasında aklımda kalan, hafızamda yer eden, anılarıma konu olan çoğu şey içinde hep futbol topunu barındırıyor. çoğu çocuk gibi sokak aralarında başlayan, adapazarı’ndaki mahalle maçlarından bol bol kesitler barındıran bir hikaye. tabii bu hikayenin de öne çıkan heyecanlı anları var, bunlardan birkaçını burada paylaşabilirim.

    yaşım daha altı-yediyken, babamla birlikte sakaryaspor’da oynayan tuncay abiyle (şanlı) antrenman sonraları top oynadığımız anları hatırlıyorum mesela. aradan 10 yıl geçtikten sonra onunla aynı takımda birlikte oynama şansı yakaladığımı da ekleyeyim.

    bursaspor’un 2003-04 sezonu sonunda küme düştüğü gün hafızamda. ligin son haftasında bursaspor, samsunspor’la oynuyordu ve maç sakarya’daydı. babamla birlikte tribündeydik o gün. maçı bursaspor kazandı ancak diğer maçların sonuçlarına göre yine küme düşüyordu. ortalık karışacak diye stattan erkenden çıkmıştık ama yine de o gün biber gazıyla tanışmak zorunda kalmıştım! olan bitenin çok da farkında değildim ama tuttuğum takımın tarihindeki kara günlerden birine şahit olmuştum. tıpkı yıllar sonra en güzel gününe şahit olduğum gibi…

    bursa yıllarına geleyim… o kadar çok şey sığdırdım ki bu şehre, sadece profesyonel olarak geçirdiğim iki yılda bile bundan sonraki hayatımı etkileyecek sayısız olay vardı. tabii bunların birçoğu buz dağının görünmeyen tarafında kaldı, öyle de kalsınlar…

    çocukluğumu bursa’da geçirdim, hayatımın en güzel yılları. her öğrendiğim şeyin yeni, her yaşadığım şeyin ilk olduğu yıllar. ayrılırken de beni en çok zorlayan bu yaşanmışlıklar oldu aslında. bu sebeple fazla girmeyeyim bursa dolaylarına, anlatmaya başlasam dergi içinde bir yazıdan ziyade küçük çaplı bir kitap oluşturabilirim herhalde! öğrendiğim her şeyi bu şehrin sokaklarında öğrendim, güzel arkadaşlıklar biriktirdim, dostlar edindim. bursa’da yaşamayı hep sevdim ve hep bu şehrin çocuğu olmaktan gurur duyacağım…

    bursaspor’da hayatımın en güzel günlerini geçirdim ama o dönemi zaten yakından takip ettiniz. o yüzden hemen en çok merak edilen döneme geçeyim.

    ilk günler tahmin edebileceğiniz gibi benim için zor geçti. özellikle ilk bir hafta her anlamda çok büyük afallamalar yaşadım diyebilirim. daha city’deki ikinci günümde antrenmana geç kaldım. tabii bu olay benim dışımda gelişti. kulüpte benimle ilgilenen kişinin antrenman saatini yanlış anlaması sebebiyle gerçekleşen bir gecikmeydi ama olsun! türkiye’de kamp dönemlerinde ilk hafta genellikle adapte olma, testler şeklinde hafif geçer fakat burada hiç beklediğim gibi olmadı. ilk antrenmanda tempo o kadar yoğundu ki bir ara ciddi ciddi kusacağımı düşündüm. alışma dönemi bittikten sonra antrenman temposuna yavaş yavaş adapte oldum ve hem fiziksel, hem de mental olarak daha rahat davranmaya başladım.

    hikayenin bundan sonrası benim için harika geçti diyebilirim. tabii bu konuda takım arkadaşlarınızın çok büyük rolü oluyor. hiç kimsede kompleks yok, saygısızlık yok; genç oyuncu-eski oyuncu ayrımı diye bir şey zaten yok. çok kısa süre içinde onlardan biri olduğunuzu hissediyorsunuz. bunu soyunma odasında, sahada, yemekte, otoparkta, mümkün olan her yerde hissettiriyorlar.

    takımlarda genelde herkesin bir lakabı olur ve bu o takıma özeldir, sizi o gruba ait hissettirir. buradan hareketle city’de adımı söyleyen hiç kimse yoktu diyebilirim. joe hart başta olmak üzere bazı futbolcular beni “zlatan” diye çağırıyorlardı. televizyon ekibi işin görselliğine dikkat ettiği için olsa gerek hep “johnny depp” dediler. bu lakaplar sempatik olduğundan burada gönül rahatlığıyla paylaşabilirim ama aramızda kalması gereken bazı lakaplar da var, onlar öyle kalsın!

    saha içinde yaşadıklarımı da kısaca paylaşmakta fayda var. en baştan itibaren farklı bir seviyede olduğunu belli eden city organizasyonunun bünyesindeki futbolcular çok rahat. bu durum, takımın kaptanında geçerli olduğu gibi 17 yaşındaki genç oyuncu için de geçerli. burada alt yaş gruplarındaki yetiştirilme çok önemli. önceki senelerde çalıştığım bir hocamız “genç oyuncunun top kaybetme lüksü yok!” diye bağırırdı; burada ise kaybedilen her toptan sonra herkes birbirini motive ediyor. genç oyunculardan tek istedikleri çaba göstermeleri. bu kadar basit ve net! bu arada, yapılan hatadan sonra gelen motive edici söylemler, yapılan en ufak iyi hareketten sonra yerini alkışlara ve övgülere bırakıyor. her yönüyle sizi mental olarak ileriye taşımayı amaçlıyorlar yani.

    örneğin; kaptan kompany karşısında bir topa çok sert bir tekme sallayarak girebiliyorsun ve o sadece işini yapıyor, sana dönüp bakmıyor bile. antrenmanın geri kalan kısmında arkanda birisi dolaşıyor mu diye sürekli tetikte olmana gerek yok! yine burada takıma henüz bir-iki hafta önce katılan genç bir oyuncu tartışmalı bir pozisyonda takımın gedikli oyuncularından herhangi birisine karşı “top sizden çıktı” diyebiliyor. bunun imkansız olduğu çok fazla yer var, bana inanın!

    antrenmanlardan önce soyunma odasında mutlaka güzel bir müzik çalıyor, keyifli bir ortam yakalanıyor ve her antrenman sonuna kadar dişe diş geçiyor. yukarıda da belirttiğim gibi; dikkat çeken en önemli şey, her yaş grubundaki oyuncuların rahatlığı. sahaya çıktıklarında işlerini çok ciddi şekilde yapmaları ve izin günlerinde gerektiği gibi eğlenmesini de biliyor olmaları. türkiye’de inanılmaz baskı var ancak herhangi bir düzen yok. burada ise hiçbir baskı yok ve inanılmaz bir düzen var!

    hikayenin city kısmını toparlamak gerekiyor artık… bursa’dan manchester’a, oradan takımla kamp için melbourne’e, sonrasında vietnam’a geçtik ve artık kamp döneminin sonuna gelmiş olduk. bu satırları 15 saatlik vietnam-manchester uçuşunun son demlerinde yazıyorum. belki bu esnada genk’in üzerinden de geçiyor olabiliriz. ilk manchester tecrübem burada noktalanıyor artık. benim için çok güzel ve önemli bir tecrübe oldu. hayallerimin peşinden gittim ve burada yapabileceklerimin farkına vardım. şimdi bunları zorlamaya devam edeceğim. hikayenin bir sonraki durağı genk olacak ve bundan sonraki satırları da orada yazacağım. bakalım belçika bu hikayede nasıl tatlar bırakacak…

    manchester’a indikten sonraki ilk düşüncem, uzun yollarda geçen günlerin artık bitmiş olmasıydı. ertesi gün uçakla 1 saatlik mesafedeki genk’e hareket edeceğiz. uzakdoğu turunu düşününce antrenmandan eve gitmek gibi geliyor bu yolculuk!

    batur abiyle (altıparmak) birlikte havaalanındayız. bizi genk’e götürecek uçağı beklerken batur abinin aklına pasaportuma bakmak geliyor ve hoş olmayan bir talihsizlikle karşılaşıyoruz; vizem bitmiş! bu şoku hemen atlatıp hızlıca istanbul uçağına biletlerimizi alıyoruz ve sabaha karşı istanbul’dayız. genk yetkililerinin de yardımıyla hızlıca vize işlemlerini hallederek aynı günün akşamı belçika’ya uçuyoruz ve hikayede yeni bir sayfanın ilk satırları yazılmış oluyor.

    genk… küçük bir şehir burası; şehrin merkezi yürüyerek 5 dakikada bitiyor! belçika’nın genelinde olduğu gibi tarihi motifler burada da oldukça fazla. şehir, çok şey arayan bir insan için eleştiriye fazlasıyla açık ama sakinliği seven bir insan için inanılmaz güzel bir yer. gerek şehirde, gerekse kulüpte baskı ve stres türkiye ile kesinlikle karşılaştırılamaz. bu satırları kulüpteki üçüncü maçımın ardından yazıyorum ve sadece son maçta biraz stres gözlemledim. bunun da sebebi, maçın derbi niteliği taşımasıydı. hafta boyunca antrenman tesislerinde “there is only one game you must win” (kazanmak zorunda olduğunuz bir tek maç var) pankartına bakarak bu maça hazırlandık. bu arada bahsini ettiğim stres de türkiye’deki normal bir lig maçının stres seviyesine anca ulaşabilmiştir sanırım. maalesef maçı kaybettik ama maçtan sonra taraftarlar tarafından tribüne çağrılıp teselli edildik. genk’in harika bir taraftar grubu var, iç sahada olduğu kadar deplasmanda da bizi yalnız bırakmıyorlar.

    biraz da saha içinden bahsedeyim… öncelikli hedefim, oyun sistemine adapte olmaktı ve bunu büyük ölçüde gerçekleştirdim diyebilirim. geçen sezon üzerimde oluşan baskı ve bunun sonucunda ortaya çıkan stresi resmi maçlarda sahaya çıktıktan sonra attım. kendimi saha içinde çok iyi hissediyorum. daha da önemlisi huzurluyum. belçika ligi zor ve tempolu bir lig. belki bizdeki kadar kaliteli futbolcu yok ama atletik ve kuvvetli oyuncular var. her takım belli bir şablon ve sistem üzerine kurulu, gelişigüzel oyun oynayan takım bulunmuyor ve bu da özellikle deplasman maçlarını daha da zorlu hale getiriyor. nitekim lige de bu sebeple futbol otoriteleri “gelişim ligi” adını veriyor.

    buradaki sosyal yaşantımla ilgili de birkaç satır paylaşayım. ilk günlerim antrenman-yemek-uyku şeklinde geçti diyebilirim. yorucu kamp dönemi sonrası yeni bir ülkeye adapte olmadan önce biraz zihnen sakinleşmem gerekiyordu. bu süreçte şehrin sakinliğinin katkısının büyük olduğunu bir kez daha belirteyim. akşamlarımı kitap okuyarak ve takip ettiğim dizileri ya da filmleri izleyerek geçirdim. genk’in hemen yakınındaki brugge kentinde geçen “in bruges” filmini de bu süreçte seyretme şansı buldum. keşke bu şaheseri daha önceden izleyebilseydim dedim ama sanırım bulunduğum coğrafya itibarıyla en ideal zamanda izledim.

    şehrin genelinde çok türk var. ne zaman dışarı çıksam mutlaka sağdan soldan türkçe konuşmalar duyuyorum. ülke insanımızın sıcakkanlılığı burada da aynen geçerli; bana her konuda yardımcı olmaya çalışıyorlar. böyle olunca yabancılık hissetmiyorum tabii.

    şu an için otelde kalıyor olmam en büyük sıkıntı diyebilirim ancak siz bu satırları okurken büyük ihtimalle evim de hazırlanmış olacak ve geriye yapmam gereken tek bir şey kalacak; saha içinde iyi bir performans göstermek ve atacağım güzel gollerle sizlere selamlarımı iletmek…

    - enes ünal
  • 24369
    "golü erken bulursanız sorun yok. golü son dakikalarda bulursanız bir panik başlar.
    ha bu arada burak yılmaz'ın pozisyonu ofsayt değil. ben bunu basın toplantısında da söyleyeceğim.
    iki tane isveçli hakem, yazıklar olsun. uefa bu iki arkadaşla ilgili ne yapacak bilmiyorum.
    maçtan sonra pardon. ya bir de lehimize bir şey olsun."

    - fatih terim

    yazıklar olsun !
    letonya'yı kendi evinde yenemeyip, üzerine hakemleri suçluyorsun.
  • 24374
    "umarım bize bir daha isveçli hakem vermezler. bizim hakemlerimize ayıp ediyoruz demek ki.
    1-0'dan sonra arda'nın penaltısı verilmedi. burak'ın pozisyonu ofsayt değil. 4 dakika ilave az. rakip kaleci çok zaman geçirdi.
    kurban olduğumun allahı bize fırsat veriyor, biz elimizle itiyoruz hep.
    herkesin tabiriyle söylüyorum, iki isveçli hakem bizi doğradı.
    hollanda maçı farklı olacaktır. havası da, oyun şablonu da...
    şanssızlık, olmayınca olmuyorla ilgisi yok. çerçeveyi bulacaksın. 7.32 kale. neyin şanssızlığı?
    hollanda'ya, izlanda'ya, çek cumhuriyeti'ne mağlup olursunuz, amenna. ama letonya...
    benim de eksiklerimi, yazılı ve görsel basında göreceğiz. benim de muhakkak kabahatim vardır.
    cenk'i çağırsam başka bir santrfor bulurdunuz. o siz de alışkanlık halinde zaten.
    volkan demirel bana 'hocam ne olur beni bir daha çağırma' dedi.
    gidelim de play-off'la gidelim..
    orta sahada aldığım risk, hücumda daha zengin oluruz diyeydi. pozisyonlar bunun da doğru olduğunu gösterdi.
    arda'ya bakıyorum, takdirlerimi sunmak istiyorum.
    allah altın tepside sunuyor, hayır diyoruz, hollanda'ya kalsın diyoruz. herhalde finalde hollanda'yı alta almış olacağız.
    volkan şen kötü oynamadı, sonradan düştü oyundan.
    biraz defans oyuncusu yetiştirmemiz lazım.
    orta sahaya oğuzhan'ı alıp kenara başkasını da koyabilirdim ama seçimim böyle oldu.
    bazen biliyorsunuz kuş taşa çarpar. bugün bir sürü taş attık ama kuşa çarpmadı. umarım pazar günü kuş taşa çarpar.
    benim takımım hollanda'yı yenebilir. göreceğiz bakalım..."

    - fatih terim

    *
App Store'dan indirin Google Play'den alın