''genç milli takımdaydık. selçuk
* kaptanımızdı. kamptayız, aynı odada kalıyoruz. 16 yaşındayız. ama herkes kendi kulübünde a takımda oynuyor, iki kişi hariç. ben ve selçuk. o takımın kaptanı, en iyi oyuncusu. ben de ilk 11'deyim, takımın forvetiyim. milli takımda ilk 11'de olmama rağmen, antalyaspor'un genç takımındayım. a takıma henüz çıkamamıştım. selçuk da çanakkale'de genç takımda. ben de kendimi teselli ediyordum: ''takımdaki herkes a takımda ama baksana, selçuk bile daha a takıma çıkamamış, sen boşver, rahat ol, daha zamanın var demek ki.'' o da kendisini böyle avutuyormuş. ''bak burak da oynamıyor'' diye. neyse, kamp bitti, dağıldık. o hafta da türkiye kupası maçları var. evdeyim, hiç unutmam, kanalları gezerken trt 3 e geldim: çanakkale dardanelspor - manisaspor. [oturduğu yerden doğrularak] bir baktım, 10 numara giymiş birisi, [eliyle ensesini işaret ederek] saçlar uzun, korner kullanıyor. selçuk! anneme dedim ki, ''anne! bu, selçuk değil mi?'' annem de, ''evet oğlum, selçuk!'' dedi. çok değişik bir duygu. arıyorum selçuk'u açmıyor. arıyorum, açmıyor. arıyorum, açmıyor... en son gece bana döndü. ''oğlum'' dedim, ''sen oynadın mı?'' o da ''ya kara, ne yapayım, zorla oynattılar'' dedi. [kahkahalar...] o da üzülüyor, ben oynamıyorum diye. benim üzülmemi istemediği için bana söylememiş. sonra oynamaya başladı, üç hafta sonra da ben ilk maçıma çıktım.''
burak yılmaz*****