ben kendimi bildim bileli, çocukluğumdan bu yana futbolu çok seviyorum, hastasıyım. her zaman sokakta olsun, okulda olsun her yerde futbol oynadım ve en sevdiğim aktivite futboldu. sokaklarda başladım ama 7 yaşındayken arkadaşlarım kulüplere gitmeye başladılar ve beni de davet ettiler. onlarla beraber daha sonra kulübe gitmeye başladım.
fransa’da birkaç kulüp beni denemeye çağırmıştı. 13-14 yaşındaydım galiba le havre’ye gitmiştim. oradayken “senin boyun çok kısa, gelişmelisin” demişlerdi. daha sonra 17-18 yaşında fransa ikinci liginde profesyonel değil amatör olarak oynamaya başladım. amatör bir kulüpteydim. fransa’da altyapı takımları liglerde oynayabiliyor. ben de fransa ikinci liginde profesyonel olmadığım halde forma giymeye başladım. daha sonra birkaç kulüpten teklif geldi. denenmeye çağrıldım ama tercih edilmedim.
aslında o dönemde fransa’da profesyonel bir takıma denenmeye gitmek bile ister istemez iyi bir oyuncu olduğunuzu size hissettirir. bu şekilde olunca pes etmiyorsunuz ve hedeflerinizi yükseltmeye başlıyorsunuz. evet, tercih edilememek hayal kırıklığı olabilir ama çağrılmak aynı zamanda umut verdi.
“fransızlardan 2-3 kat iyi olmalıydık”
orada doğdum ve ister istemez orası da eviniz gibi oluyor. bizim oturduğumuz yerde çok göçmen yaşıyordu. çok ciddi bir sıkıntı yaşamadık fakat fransızlar bazen yabancı olduğumuzu hissettirdi. fransız kulüplerinde denenmeye gitmeden önce diğer denenmeye gelen oyuncular bana fransızlardan 2-3 kat daha iyi oynamam gerektiğini söylerlerdi. çünkü aynı seviyede olduğumda fransızların seçileceğini biliyorduk.
türkiye yolu;
kamil (kabay) hoca beni alanyaspor’a çağırmıştı. o zamanlar 17-18 yaşlarındaydım. abimle beraber denenmeye gitmiştik. kamil hoca beni beğendi ama abimi takımda tutmayacağını söylemişti. bu yüzden benim için yalnız kalmak zor oldu. hocayla konuştum ve fransa’da 2. liginde bir sene daha oynamamın ve bu süre sonunda geri dönmemin faydalı olacağını söyledim. o sene de kâmil hoca ayrıldı takımdan. bir sene sonra fransa’da yine aynı turnuvada bu sefer antalyaspor’un altyapı sorumlusu izlemeye geldi. yine beğendiler futbolumu ve aynı sıralarda kamil hoca da antalyaspor’un a2 takımı başına geçmişti. bu sefer antalyaspor için denenmeye çağırıldım. türkiye’ye ikinci gelişimde; yani antalya’ya geldiğimde ilk olarak sabah antrenmanına çıktım. akşam çift kale maç vardı. orada sadece ben yokum... denenmeye 1-2 hafta önce gelen ve orada antrenman yapan gençler vardı. fakat benim denenme sürem çok uzun olmadı. i̇kinci günün sonunda benimle sözleşme imzaladılar.
forvet arkası;
ilk başlarda forvet pozisyonunda oynuyordum. u15’te 10 numara pozisyonunda oynamaya başladım. u19’da ön liberoya geçtim. türkiye’ye geldiğimde de a2 takımında ön libero oynadım. genelde oynadığım takımlarda en çok koşan oyuncu oluyorum. takıma hem ofansif hem defansif olarak yardım etmek istiyorum. yani bahsettiğiniz tipte bir 10 numara değilim. sadece tek yönlü oynamayı sevmiyorum.
kiralık günleri;
tabii ki futbolcu oynadıkça kendini geliştiriyor. o yüzden kiralık gitmeye hiç soğuk bakmadım. antalyaspor’dayken samet hoca ile kampa katılmıştım. hazırlık maçında da bayağı bir şans bulmuştum. ondan sonra beni kiralık vereceklerini söylediler. o kadar oynadıktan sonra kiralık olarak gideceğimi duyduğumda biraz şaşırmıştım ama sonuçta kadro çok kalabalıktı. ben de tabii ki oynamak istiyordum ve ptt 1. lig ilk tercihim oldu. o sene 38 maç oynadım, 15 gol atıp 12 asist yaptım. hem takımıma katkı yaptım hem ilk şampiyonluğumu yaşamış oldum. benim için güzel bir deneyimdi.
bir alt lige gidince ister istemez kafanızda ‘’benim hemen oynamam lazım’’ düşüncesi oluyor. aklımda hep alt ligde kendimi gösteremezsem üst ligde hiç şans bulamam düşüncesi vardı. hiçbir zaman “ben kiralığım, kendimi sakınayım” gibi bir düşüncem olmadı. hep yüzde yüzümü vermek için elimden geleni yaptım.
teknik adamlar;
samet (aybaba) hoca ve mehmet (özdilek) hoca ile sadece kamp dönemi geçirebildim. saffet (susiç) hoca ile daha çok çalışma imkânı buldum. hocamız bana özgüven aşıladı ve takımın birinci kaptanlığını verdi. genç yaşta önemli bir görev... bana çok güveniyordu. benim bir maçı alabileceğimi düşünüyordu hoca. ben de her zaman onun bana güvenini boşa çıkarmamak için daha çok çabaladım.
genç yaşta kaptan olmak;
kaptan olmak gerçekten sorumluluğunuzu arttırıyor. sadece kendinizi değil sahadaki herkesi düşünmeniz gerekiyor. maçın öncesinde, maçın içinde ve maçın sonrasında kaptansınız. farklı bir sorumluluk ama iyi tarafı da var. ciddi anlamda özgüveninizi arttırabiliyor.
“dinleneyim ya da az çalışayım demedim”
farklı bir şey mi yaptım mı bilmiyorum ama çok çalıştım. antrenmanlarda her zaman kendimi vererek çalışıyorum, hiçbir zaman “dinleneyim ya da az çalışayım” demedim. belki de her antrenman üstüne koya koya bu noktaya geldim. bir de mental olarak güçlü olmak lazım. çünkü her zaman zor günler yaşayabilme ihtimaliniz var ve hayat her zaman iyi gitmez. önemli olan o zor günlerde bir şeyler yapabilmenizdir.
milli takım;
tabii ki milli takım hep hedeflerim arasındaydı. iyi performans göstererek milli takıma katılmayı amaçlıyordum. alındığımda çok mutlu oldum. beni ilk davet eden fatih hoca olmuştu. lucescu zamanında forma şansı buldum ve ilk maçımda da gol attım, hatta ilk topa dokunuşumda. şimdi hedefim milli takımda kalıcı olmak. önümüzde eleme maçları var, yavaş yavaş oynayıp milli takıma katkı sağlamayı sürdüreceğim.
euro 2020;
genç bir kadro kuruluyor, hocamız bunun hazırlığını yapıyor. inanıyorum ki bu genç oyuncu topluluğu arasında iyi bir uyum yakalarsak, çok rahat bir şekilde avrupa şampiyonası’na katılırız.
“futboldan para kazanacağım” dediğim zaman…
okuldayken öğretmenlerimiz hangi mesleği seçmek istiyorsunuz diye sorarlardı, ben hep “futbolcu olacağım” diye yazardım. bunu görünce öğretmenlerim ‘’futbolculuk bir meslek değildir’’ demişlerdi, böyle olunca da ben “elektrik mühendisi” yazmaya başladım. aslında nasıl bir meslek olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu.
galatasaray’a transferi;
sonuçta serbest bir oyuncu değildim, bonservisim kulüpteydi. eski kulübümün bazı beklentileri vardı fakat ben onlara galatasaray’a gitmek istediğimi ilettim. onlar da bana başka kulüplerle anlaştıklarını ifade ettiler. hatta geçen sezon arasında başlamıştı teklifler. evet, sonuçta profesyonel oyuncuyuz ama sevdiğimiz bir takım var. bu görüşmeler yaşanırken alanyaspor antrenmanlarına devam ediyordum. gönlümde her zaman galatasaray vardı. “siz başka bir takımla anlaşmış olabilirsiniz ama ben istemiyorum” dedim. ertesi gün beni tekrar kulübe çağırdılar ikna etmek için, onlar da kendi açılarından haklı olabilirler, fakat sonuç değişmedi. sonuçta bir karar vermem gerekiyordu. aileme de danıştım. ama herkes benim gibi düşünüyordu. babam olsun, eşim olsun, tüm ailem galatasaray’a gitmemi istemişti.
‘’galatasaray’ın çocuğu emre akbaba’’ sloganı;
taraftarın bana bu şekilde sevgi göstermesi adaptasyon sürecimi çok kısalttı. aslında ben de onlardan biriyim. ben de o tribünlere çıktım. sonuçta kendimi bu camiaya ait hissediyorum ve taraftarlarımız da bana bu konuda destek sağlıyorlar. burada olduğum için o kadar mutluyum ki, anlatabilmem çok kolay değil. taraftarımıza çok teşekkür ederim. onları mahcup etmemek için her şeyi yapacağım.
sosyal medyadaki fotoğraflar;
benim ilk hayalim ali sami yen’de maç izlemekti. ali sami yen stadı yıkıldı ve orada maç izleyemedim. türk telekom stadı’nda maç izlemek istedim ve o hayalime ulaştım. sosyal medyada çıkan fotoğrafı çektirdiğimde kahramanmaraş’ta oynuyordum ve daha 20 yaşındaydım. ali sami yen stadı’na veda edildiği zamanlarda sosyal medyada bir paylaşımım olmuştu, çünkü ali sami yen’de maç izleyemediğim için halen çok üzülürüm. galatasaray’da oynamak ise hayalden çok daha ötesiydi ve bugün buradayım.
göztepe maçı ve fatih hoca;
hoca ile ilk konuşmamızda transferin hayırlı olmasını diledi. göztepe maçından önce antrenman durumumu sordu, ben de iyi durumda olduğumu söyledim. açıkçası ben o maçta en fazla 5-10 dakika şans bulurum diye düşünüyordum, o da bulursam… ama fatih hoca bana güvenip 30 dakika forma şansı verdi. oyuna girmeden önce oynayacağım mevki üzerine konuştuk yalnızca.
gelecek;
öncelikle burada kupalar kazanmak istiyorum. belki ileride hem kendimi daha iyi geliştirebilmek hem de kulübüme para kazandırmak için avrupa’da futbol hayatımı sürdürmeyi düşünebilirim. hedeflerim arasında ispanya ligi var diyebilirim.
alanyaspor maçındaki iki gol;
farklı bir duyguydu sonuçta… arena’da gol atıp sevinmeyeceğimi hayal bile edemezdim. ama kendi kendime maçtan önce, gol atarsam sevinmeyeceğimi söyledim.
çocukken unutulmayan bir galatasaray maçı:
ben futbol maçı izlerken hayatımda iki defa ağladım. bir tanesi milli takımın kosta rika’ya karşı oynadığı dünya kupası maçı… diğeri ise süper kupa finalinde oynanan real madrid maçı… mario jardel golü attığında sevinçten ağlamıştım.
emre akbabavia:
galatasaray dergisi