az önce televizyonda çok eski bir maça denk geldim, baros'un gol kralı olarak tamamladığı euro 2004'te oynanan
19 haziran 2004 hollanda çek cumhuriyeti maçına; baros'un 2-0 geriye düştükleri maçta 1 gol ve 1 asistiyle maçın çevrilmesinde oynadığı başrolü tekrar izledim. sahada olduğu her an ve her saniye takımının başarısı için savaşmasını, elinden gelenin maksimumunu yapmaya çalışmasını bir kez daha gördüm ve dedim ki bu adam 4 senedir galatasaray formasını layıkı ile sırtında taşıyor ve armaya hizmet ediyor.
bu süre içerisinde ne bir yöneticiye, ne teknik direktöre, ne de takımda bir arkadaşına saygısızlığı olmamışken, türkiye'ye geldiği ilk sezonunda gece barlarından çıkmayan guti vb oyuncular gibi gece hayatına alet olmamışken, futbol ahlakını hiçbir zaman elden bırakmamış ve yaşadığı sakatlıktan sonra eski formuna dönmek için elinden geleni yapmışken formasını terlettiği takım taraftarlarından "sahtekar, paragöz" gibi hakaretler duymasının kendisi için ne kadar üzücü ve kırıcı olduğunu yalnızca empati denen kavramı bilen insanlar anlayabilir. eskisi gibi yırtıcı ve yıpratıcı özelliklerini kaybettiğinden, takıma artık fayda sağlamasının zor olduğundan dem vurularak eleştirilebilir, zaten bu eleştirileri yöneltenlere bizlerin vereceği cevap da "haklısın" olacaktır. fakat eleştiri sınırlarını aşıp kendisine yöneltilen söylemler hakaret boyutlarında vardığında orada "dur bakalım" diyenlere fanboy damgası vuruluyor ise, evet fanboyum ben.
baros'un mevcut bir sözleşmesi var, sezon başında kendisine teklif gelmesi beklendi ve hem kulüp hem de oyuncu menfaatlerini karşılayan güzel bir teklif gelseydi baros ile vedalaşmış olacaktık. fakat beklenilen derecede iyi teklif gelmeyince baros da bizimle kalmaya devam etti. bunun akabinde baros için yattığı yerden para alıyor, oynamadan para kazanıyor denilerek paragöz, sahtekar ithamlarında bulunmak, o futbolcunun verdiği hizmetlere, iyi günlerine nankörlüktür, ayıptır. baros formunu kaybetmiş, eski özelliklerini yitirmiş olabilir fakat 2 sezondur yattığı yerden para kazanıyor demek de kör cehaletin doruk yaptığı noktadır. baros, şampiyon olarak tamamladığımız 2011-2012 sezonunda takıma büyük katkılar vermiştir. dolaylı yoldan verdiği katkı ise şampiyonluğumuzun anahtarı olan 4-4-2 sistemine dönmeyi sağlamasıdır. sezonun ilk 5 haftasında sahaya tek forvet çıkmamıza rağmen (karabük deplasmanına sercan-elmander ile başlamıştık) baros'un 83. dakikada oyuna dahil olup 4 dakika sonrasında attığı gol ile galibiyeti aldığımız
16 ekim 2011 galatasaray bursaspor maçı sonrası fatih terim, elmander-baros ikilisinin güzel uyumu sebebi ile çift forvete dönme kararı almıştır ve sezon sonuna kadar da bu sistemde devam edilmiştir.
bir diğer nokta da baros'a iyi teklif gelmemesinden dem vurularak baros'un bitmiş, kötü futbolcu olduğu düşüncesinin verilmeye çalışılması. fakat baros'u bu nokta ile eleştiren kişilerin tezine göre kaka da kötü bir futbolcu. çünkü real madrid'e 65 milyon euro bonservis bedeli ile transfer olan bu futbolcuya psg, man city gibi para babalarının olduğu futbol dünyasında şu anda brezilya'dan başka herhangi bir teklif gelmiyor. yukarıdaki teze göre kaka da kötü bir futbolcudur ve ne gariptir ki baros'u bu sebepten vurmaya çalışan insanlar kaka'nın transfer olma ihtimalini ağızlarından salyalar akarak takip etmektedirler.
burada benim savunmak istediğim düşünce ise baros nezdinde genel bir konudur. takımınıza zamanında hizmet etmiş, attığı goller ile sizleri coşturmuş bir futbolcuya, günü gelince "defolsun gitsin, gitse de kurtulsak, sahtekar, paragöz" gibi çirkin sözlerle saldırmak apaçık ahlaksızlıktır, nankörlüktür. baros'a bu sözleri sarfetmekte hiçbir abes görmeyen kişilerin, günü gelince elmander'e, muslera'ya, semih'e, selçuk'a saldırmayacaklarının, onların kişilik haklarını görmezden gelmeyeceklerinin hiçbir garantisi yoktur.
http://www.youtube.com/watch?v=ZUA92Xs5N8o