bize fransa'dan gelen, bir sezonluk performansıyla unutmadığım
sebastien perez'in bir röportajı vardı. sokrates' in hazırladığı bu röportajda perez şöyle diyordu:
---
alıntı ---
... hiçbir zaman hileye ya da pisliğe başvurmadım, kulübün geçmişine ve değerlerine her zaman saygı duydum, onların bana hissettiği güvenin, inancın karşılığını vermeye çalıştım. belki de bu yüzden galatasaraylı taraftarlar hâlâ bana sosyal medya üzerinden ulaşıp güzel dileklerini iletiyor.
---
alıntı ---
leo, perez kadar heyecan verici bir futbol oynamıyor ama karakteri itibariyle düzgün biri olduğunu gösteriyor. avrupa son yüzyılda kültür devinimleri ile bireylerinin toplumsallaşma manasında verdiği emeğin faydasını çokça gördü. son birkaç yıldır, özellikle pandemi sonrası atmosfer değişiyor gibi gözükse de, bu batı kültürünün bir anda silinip, etkisini yitireceğini düşünmek saçma olur.
biz, toplum olarak kafayı hep farklı yere kanalize ediyoruz. dindarlığı tüm sosyal hayatın içerisinde var etmenin mümkün olmadığını yüzyıllar bize hâlâ anlatamamış gibi. resnais, godard, truffaut gibi fransız sinemasında yeni bir gerçekçilik var eden yönetmenlerinden filmlerini izlediğim de, o karamizahı düşünüyorum da, ülkemizin karamizah tarafını yitirip, karahayatlar kısmına çok derin geçiş yaptığımızı görmek üzücü geliyor.
perez'den, leo'dan bu konuya açılmak, denizde kulaç attıkça uzaklaşan topa benziyor biraz da. bu aslında türkiye'nin son yıllardaki kaderi gibi; yanlış yönelim, topu daha da bizden uzaklaştırıyor. futbolun kültürü, yaşamın, yaşamlarımızın kültüründen de uzak olamaz! bu yönüyle geçen sezon bahsedilen "karakter analizi" deyimi çok hoşuma gidiyor.
yorucu, uzun bir sezona yolculuk yapacağız umalım. leo'da bu sezon kemik 17-18 kişilik kadro içerisinde hep yer bulacaktır.