tabi ki herkesin hayali veya düşündüğü farklıdır ama aklımızın erdiği, dilimizin döndüğü kadar görüşlerimizi belirtelim. öncelikle:
---
alıntı ---
tribünlerde sürekli tezahürat olur. sessizce maç izlemek yakışmaz taraftara, öyle ya tiyatro mu burası? hayatında tiyatroya gitmemiş tribün amigoları söyler bunu. bilmezler ki, tiyatroda gülmek, güzel bir repliği alkışlamak neyse tribünde de golü, güzel bir pası, bir kaleci kurtarışını alkışlamak aynı şeydir. ingiltere bizim için çok uç örnek olmakla birlikte, bunları yapan bir taraftar kitlesi vardır. bütün maç bir uğultu duyulmaz stadda. ama bizde birbirinin benzeri 150 arabeskten dönme şarkı söyleyen takımın taraftarları çok beğenilir, yere göğe konamaz. kimse takıma ne katkısı olduğunu sorgulamaz.
---
alıntı ---
captano nun yazısından alıntıdır, kendisine katılmamak elde değil (bkz:
#250877).
ilk değineceğim konu
tezahuratlar:
efendim gel zaman git zaman hepimiz tribünlerde "bağırın lan'" lafına maruz kalmışızdır. lakin tribünlerde sus pus oturulmasından hoşlaşmayan bendenizin, çoğu zaman bağırmak içimden gelmiyor. mesela derbiden örnek vereyim.
27 nisan 2008 galatasaray fenerbahce macinı eski açıktan takip etmiştim. maç öncesi ve sırasında en çok söylenen "içimdeki fener aşkı bilmem ne". yahu kardeşim bize ne fenerden chelsea'den. bunun takıma ne faydası var allah aşkına. herneyse yenik götürdüğümüz başka bir maç zorla "cimbombomum sen çok yaşa canım feda olsun sana.." diye devam eden tezahuratı yarım saat durmaksızın söylettiler. biraz hıncal vari bir yorum olacak ama bunun takımı ateşleyecek neyi var allah aşkına, olsa olsa uyutur. bir kaç kez tekrarlarsın tamamdır. ne yazık ki seyirci maçın içinde değil. ne güzel bir çalıma, pasa tepki var ne de rakibin sertliklerine. arda iki çalım yapıyor, ardından zart diye biri indiriyor, taraftar "sen var ya sen"i söylemekle meşgul. çok şikayet ettiğimiz
sertliklerde tribünlerden öyle bir tepki gösterirsin ki ne rakip bir daha yapmaya cesaret eder, ne de hakem kartını cebinde saklar. neyse burdaki tartışmalar daha sürer gider.
ikinci değinmek istediğim konu
kılık kıyafet:
bu konu aslında canımı daha fazla sıkıyor çünkü alışkanlık olmuş ve bir günde düzelmesi zor gibi gözüküyor. benim gönlümden geçen tabii ki
lisanslı forma, tshirt, atkı, bere giyilmesi. ilk bakışta tepkiler oluyor bunu dediğimde kızıyorlar: "forma 89 tl herkesin maddi durumu var mı?" falan diye. şöyle bir gs store u gözden geçirdim. lisanslı taraftar forması 52 tl, tshirtler 20 tl civarı, atkı-bere 15 tl. bu çok açık ki taraftarda sivil giyinmek veya en üzücüsü lisanssız ürünler kullanmak bir alışkanlık. bir maç izlemek için 35-50 tl arası bilet alan biri, günlük hayatta da kullanacağı ürünleri rahatlıkla alır.
gelecek sezonun
* ilerleyen haftalarında yeni stadımıza taşınacağız. umarım rakipler için zorlu bir deplasman, aslanlarımız için ateşleyici bir arena, sevdiklerimizle de heyacanını yaşayabileceğimiz bir eğlence ortamı olur.
ek not 1- dünya çapındaki büyük kulüplerin maçlarını hepimiz televizyonlardan izliyoruz. barcelona, man u, real madrid gibi takımlar sizce başarısını 90 dakika durmadan yapılan monoton, arabesk tezahuratlara mı borçlu?
ek not 2- asıl olması gereken
tribünlerin tamamen dolmasıdır, bunu da belirtmeyi unutmuşum.
ek not 3- ben taraftarın bağırmasına, desteklemesine karşı değilim lakin herşeyin bir yeri, zamanı, dozajı var.