26
galatasaray ile ilgili hatıraların hüzün taşıması öyle bilindik bir haldir ki, yaşayanlar çok da iyi bilir. ben çok az insan gördüm; galatasaray ile ilgili eski bir anısını paylaşıp içinde hüzün barındırmayan ya da ''heyt be'' demeyen.
heyt be...
darülaceze'nin önünde bekliyorum. hava sıcak ama kavurmuyor, terletmiyor. işten çıkmış telefonla irtibat kurup buluşma saati vermişiz. fenerbahçe maçına bilet alacağız. gün yoğun, işleri yarım bırakmışım içim huzursuz. güneşe de kızgınım, kendimi alıştıramadığım için de ona bir hayli mahcubum. ısınmayı unutmuştum, unuttuğumdan mahcubum. güneşi yerine bırakıyorum, onu bekliyorum. köşeyi dönüp duruyor önümde. telefonumu kapatıp selamlaşıyoruz. her zamanki gülen ifadesiyle ''vay başkan naber'' diyor. iyidir işte bildiğin gibi ne olsun abi. ben ona abi diyorum kardeşi bana kardeşim diyor. kelimeleri yakın seçiyoruz çünkü yakınız birbirimize. cevahir otoparkına kadar hoş-beş...
sonra başlıyor anlatmaya;
''biz derbi zamanlarında bir gün önceden stad önünde yatardık. polis gelir kavgalar-karmaşalar çıkardı. ortalığı gazlayıp yok yere birbirimizin üzerine atladığımızı çok bilirim misafir seyirci ile. çok maça gittim geldim burada ama 3-0'dan 4-3 kaybettiğimiz maçtan sonra bıraktım kapalıyı. o gün yanımda bir adam vardı -kardeş hayırdır sen neden sevinmiyorsun- dedi. içimde bir sıkıntı var dedim. ikinci yarı oldu o sıkıntı içimden çıkıp vuku buldu. o gün bugündür kapalı bana haram. daha orada maça gitmem''
heyt be... dedi sonra.
ne sandı ki acaba? o da 30'ların ortasında olduğunun idrakından mı heyt be dedi acep? yoksa eski günlerini mi özledi. geçmiş zaman bu kadar mı yük herkesin sırtına. eskileri hatırlayıp gülmek zor mu? yalancı tebessüm çok mu kolay? ve zaman bu kadar mı hızlı geçiyor?
heyt be...
demek o kadar hızlı veriyoruz anılarımızı saatlere, günlere. demek o denli bilinçsizce anı ediniyoruz kendimize. ve ne kadar savunmasız değil mi zamana karşı...
o bu yazıyı okuyacak, sonra unutacak, sonra hatırlayacak, sonra yine unutacak. bir zaman gelecek bu yazıyı hatırladığı zamanı hatırlayacak. yalancı tebessüm yine belirecek yüzünde ve zamana küfür-kafir gidecek dümdüz. eksilmese de yüzünden içinden kopan parçanın sesi beyninde yankılanacak. hatırladığına lanet edecek. hatırlamak ona eski bir şey gibi gelecek. başardıkları bir kenara, yaşadıkları bir kenara, unuttukları bir kenara, kırgınlıkları bir kenara, heyecanları bir kenara, kenarlara koyacak bir şey kalmayana dek tüm duyguları koyacak bir kenara.
sonra hatırlamaktan vazgeçecek. akla gelecek bir zaman ismi ve sonra ben gideceğim yanına. diyeceğim ki ona;
o kadar zaman olmuş mu? heyt be...
iyi ki varsın gs.
heyt be...
darülaceze'nin önünde bekliyorum. hava sıcak ama kavurmuyor, terletmiyor. işten çıkmış telefonla irtibat kurup buluşma saati vermişiz. fenerbahçe maçına bilet alacağız. gün yoğun, işleri yarım bırakmışım içim huzursuz. güneşe de kızgınım, kendimi alıştıramadığım için de ona bir hayli mahcubum. ısınmayı unutmuştum, unuttuğumdan mahcubum. güneşi yerine bırakıyorum, onu bekliyorum. köşeyi dönüp duruyor önümde. telefonumu kapatıp selamlaşıyoruz. her zamanki gülen ifadesiyle ''vay başkan naber'' diyor. iyidir işte bildiğin gibi ne olsun abi. ben ona abi diyorum kardeşi bana kardeşim diyor. kelimeleri yakın seçiyoruz çünkü yakınız birbirimize. cevahir otoparkına kadar hoş-beş...
sonra başlıyor anlatmaya;
''biz derbi zamanlarında bir gün önceden stad önünde yatardık. polis gelir kavgalar-karmaşalar çıkardı. ortalığı gazlayıp yok yere birbirimizin üzerine atladığımızı çok bilirim misafir seyirci ile. çok maça gittim geldim burada ama 3-0'dan 4-3 kaybettiğimiz maçtan sonra bıraktım kapalıyı. o gün yanımda bir adam vardı -kardeş hayırdır sen neden sevinmiyorsun- dedi. içimde bir sıkıntı var dedim. ikinci yarı oldu o sıkıntı içimden çıkıp vuku buldu. o gün bugündür kapalı bana haram. daha orada maça gitmem''
heyt be... dedi sonra.
ne sandı ki acaba? o da 30'ların ortasında olduğunun idrakından mı heyt be dedi acep? yoksa eski günlerini mi özledi. geçmiş zaman bu kadar mı yük herkesin sırtına. eskileri hatırlayıp gülmek zor mu? yalancı tebessüm çok mu kolay? ve zaman bu kadar mı hızlı geçiyor?
heyt be...
demek o kadar hızlı veriyoruz anılarımızı saatlere, günlere. demek o denli bilinçsizce anı ediniyoruz kendimize. ve ne kadar savunmasız değil mi zamana karşı...
o bu yazıyı okuyacak, sonra unutacak, sonra hatırlayacak, sonra yine unutacak. bir zaman gelecek bu yazıyı hatırladığı zamanı hatırlayacak. yalancı tebessüm yine belirecek yüzünde ve zamana küfür-kafir gidecek dümdüz. eksilmese de yüzünden içinden kopan parçanın sesi beyninde yankılanacak. hatırladığına lanet edecek. hatırlamak ona eski bir şey gibi gelecek. başardıkları bir kenara, yaşadıkları bir kenara, unuttukları bir kenara, kırgınlıkları bir kenara, heyecanları bir kenara, kenarlara koyacak bir şey kalmayana dek tüm duyguları koyacak bir kenara.
sonra hatırlamaktan vazgeçecek. akla gelecek bir zaman ismi ve sonra ben gideceğim yanına. diyeceğim ki ona;
o kadar zaman olmuş mu? heyt be...
iyi ki varsın gs.