resim
Gheorghe Hagi
Görev:Teknik Direktör
Takım:FCV Farul
Yaş:59
Uyruk:Romanya
  • 1951
    kahvede abim ile oturuyorduk(ne için olduğunu sormayın hatırlamıyorum) daha ufağım o zamanlar, haberleri seyrediyoruz. haberleri sunan spiker galatasaray ünlü futbolcu hagi ile anlaştı dedi. abim o zaman yerinden kalkıp önce beni öptü sonra dışarı çıktı bir şey anlamadım.
    neyse gel zaman git zaman hagi oynamaya başladı benim de futbola olan ilgim git gide artmaya başladı. her geçen gün hagi ile büyüyordum. babasının vefat ettiğini öğrendim, maça çıkmaz dedim. bir baktım hagi maçta. ulan dedim benim başıma böyle bir şey gelse acaba ben yapar mıyım? diye düşündüm. sonra bütün akşam ağladım hiç tanışmadığım konuşmadığım bir adamın babası için bütün gece.
    gel zaman git zaman hagi ile ben de büyümeye başladım. o gözümde büyüdükçe galatasaray da büyüyor, ben de büyüyorum. git gide iyice aşık olmaya başladım bu 10 numaralı agresif romene. onun beni sevdiğininden emindim çünkü o babasının öldüğü zaman bile benim için sahadaydı. her hafta birlikte sevinçler yaşıyorduk, üzülüyorduk, kızıyorduk, birlikte terliyorduk her hafta.
    sevgimiz git gide daha çok büyüyordu. o bize hediyeler sunuyordu her hafta biz onu her hafta bağrımıza basıyorduk. beni bu ülkenin en mutlu insanlarında yapmıştı. aşktı bu konuşmadan, tanışmadan yaşadığımız bir aşktı.
    sonra gün geldi çattı ayrılık vaktiydi ya, bütün gün suratım asık şampiyon olmuşuz,uefa almışız,en büyüğüz ama kime ne sevgilimden ayrılacaktım. gitme desem de dinlemeyecekti biliyordum. her güzel şeyin sonu varmış derlerdi ben inanmamıştım. bırakamazsın bizi diyecektim kafaya koymuştum ve maç çıkışında bekledim onu ve yalvar yakar konuştum sevgilimle. bu güne kadar hiç bir sevgilimin karşısında küçülmediğim kadar küçüldüm karşısında ve ağlayarak ne olur gitme dedim. merak etme yakında tekrar burada olacağım demişti.

    yıllar geçip gidiyordu çok futbolcu gördüm, sevdim ama hiç ilk aşk unutulur muydu ? hep onu bekledim, belki gelir diye gelmedi. her gün internette fotoğraflarına baktım, videolarını izledim, istemeden ayrılıdığım sevgilimin. her doğum gününde bu gün hagimin doğum günü diye uyandım. sonra duydum ki türkiye'ye gelmiş. bursaspor'un başına. bindim otobüse uzaktan da olsa göreceğim çok özledim dedim. bindim gittim bursa'ya. antremanı izledim, bekledim sonra antreman biterken bağırdım. 5-6 kişi vardı geldi yanıma.
    - beni hatırladın mı dedim
    - evet dedi
    - niye gelmedin dedim
    -geleceğim dedi

    sonra elimi sıktı uzaklaştı. çok kızmıştım ama onu gördüğüm için çok mutluydum. sonra geldi. günahıyla sevabıyla geldi. en kötü günümde geldi, en ihtiyaç duyduğumuz zamanda. sonra yine gitti ve artık gelmez dedim. artık bitti unutmalıyım dedim kendi kendime..
    biz yine ona çok ihtiyaç duyduk o yine geldi . doğru ya sevgililer birbirine en çok ihtiyaç duyduğu zaman yanında olmalıydı. aşk buydu ya....

    şimdi bakıyorum uzaktan klübeye beni hatırlar mı acaba diye düşünüyorum. sonra siktir et diyorum hatılamasa ne olur o beni hatırlamasa da seviyor..... (imla ve noktalamalar için üzgünüm)
  • 1959
    teknik direktör değil taraftar olsa, buradakilerin çoğundan çok daha iyi taraftar olurdu, öyle bir galatasaraylı.

    hagi'nin futbol bilgisini ve görgüsünü tartışmam bile. yani böyle bir cümle kurmak bile anlamsız amına koyayim. hagi hepinizi top diye oynar lan. adam tanrı benim için, birçokları için.

    hala burada yok "önlibero yekta'yı 10 numaraya koyacakmış, çorba oldu takım" diyenler var, bu zihniyet hakan balta'nın da 10 numara oynadığını iddia etti gerçi. ya amına koyayim, ortasahaya geçen 10 numara oluyo, o yüzden misimovic üzerinden vuruyorsun, ne kadar zekice.

    yekta'yı kaleye koysa güvenim azalmaz, hagi'den bahsediyorsunuz. gidin bi suratınıza su vurun, babanıza 96-00 arasını sorun, ya da üşenmeyin açın okuyun. hagi saha içinde o takımı yönetmese daha çok "allah yardımcımız olurdu". o da olmadı, 2. terim döneminin 2. senesinden 3 maç izleyin daha sonra 04/05 ten iki maç izleyin. hala eleştiriyorsanız, "passat" yazıp 1907'ye yollayın, belli mi olur?

    göt oturur, kafa düşünür. hagi kafa, siz ne ayaksınız?
  • 1962
    -lucas, nasıl gidiyor çalışmalar?
    -hocam bu işin suyunu çıkardık gibime geliyor ama, siz bilirsiniz tabe...
    -yavrucuğum, bu takımın problemi sağ bek, ön libero falan değil, anladık bunu. bu takımın sorunu kale! en uygun aday sensin, ne yapayım, bu takımı ben kurmadım canım, hadi çalış çalış!
    -tamam hocam tamam, oynarım yaf, kalede de oynarım! (neydi benim menejerin numarası ya?)

    -harry? gelmiyor ses koçum!
    -ya hocam, benden tribün lideri mi olur allasen? bir de hep kızlar geliyor benim idare ettiğim tribüne... gelmez tabi ses.
    -yok şikayet, yok şikayet! iyileştin de oynatmadık mı evladım? taraftarı tribüne çekmek lazım koç, senden bu konuda en iyi şekilde yararlanmak istiyorum, devam devam!
    -tamam hocam tamam. demedik bir şey... servet'i gördüm hem dışarda, stant açmış forma satıyordu hocam, ne ayak?
    -e takip ediyorum gs forumlarını. servet forma satmak konusunda iyi miymiş neymiş... tribünlerde ahenk lazım, öyle herkes aklının estiğini giyip gelmesin, mühim bu işler!
    -hmmm, tabi...

    -milan, nedir arda'da son durum?
    -vallahi mr sonuçları temiz anladığım kadarıyla. ama göbeği salmış hocam, bi diyet programı hazırlayıp uygulatacam hemen.
    -aferim çocuk, gökhan zan nasıl? lucas kaleye, servet pazarlama aş'ye, sabri bi koşu bakkala, lorik ezel'e derken stoper kalmadı elimde...
    -hocam o devam etsin bir süre ambulans şoförlüğünde. hem sakatlanınca müdahele etmek daha kolay oluyor.
    -hmmm... neyse ya, buluruz birini, elimde uygun adaylar var. adam edecem ben bu florya'yı arkadaş! edecem!
  • 1963
    (bkz: galatasaray) formasıyla türk futbol sahalarına adım attığı gün bu topraklarda yeni bir dönem başlatan komple futbol adamıdır gheorghe hagi. oynadığı futbol ile sahada lider nasıl olunur dersini türk futboluna öğreten adamdır. beklenmeyen anlarda, beklenmeyen yerlerden attığı şutlar bir anda takıma hayat verir; zaman zaman attığı bazı çalımlar ile de rakip futbolcuyu ekstra baskı altına alırdı. çok kızdığı zaman takımına maçı aldırırdı. savaşırdı, tepesi attığında şimdilerde (gbkz: “dahi”) diye lanse edilenlere inat yavşakça, sinsice faul yapmaz; delikanlı gibi gider postasını koyardı. hakkına sahip çıkardı. kolunda pazu bandına ihtiyaç duymadan ama kaptanını da unutmadan peşine düşerdi hakkının. koşardı; kazanmayı isterdi. takımı da savaşsın diye komutanı olarak en başta giderdi savaşa. gheorghe hagi bir isyandı ve o isyan hiçbir zaman dinmedi. son maçında bile 2 gol attı bu büyük adam.

    2010 – 2011 futbol sezonu neredeyse gördüğüm en kötü sezon. bunun sebepleri herkes tarafından binlerce farklı şekillerde teşhis edilmeye çalışılıyor. hala da ortak bir teşhis konulamadı. kimine göre bu durumun sebebi bir kısım futbolcular, kimine göre ise yönetim. ve bir kısma göre ise teknik direktör. önce frank rijkaard idi tüm suçlu ve kellesi gitti. şimdilerde ise oklar hagi’ye dönmeye başladı. hagi oyunu okuyamıyor, hagi hala hakan balta’yı, hala servet’i oynatıyor. insua kiralık, misimovic cikletçi. hagi gitti romanya’dan topçu toplayıp kendi ülkesini zengin etti, hagi rüşvetçi, hagi komisyoncu, hagi kazıkcı, hagi hırsız dedi, hagi kendi kurduğu takımında hagi’yi oynatmıyor, hagi zaten sezon sonunda gidecek.

    toplum psikolojisi çok önemlidir. toplum psikolojisini yönlendirmeniz sonucunda karşınızdaki güç ne kadar büyük olursa olsun; zaman içerisinde gücünü kaybeder. bunu basitçe kıyıya vuran dalgalar gibi düşünebilirsiniz. o dalgalar her geliş gidişinde bir parça alır götürür o kıyıdan. bir fikri karşı tarafa empoze etmenin en basit yolu ise en kolayından yaymaktır. kamuoyu sessizce, yavaş yavaş oluşturulur. önce tribünlerde, dost meclislerinde fısıldanır. şimdilerde internetten fısıldanıyor. zamanla medyada tek tük duyulmaya başlar. bir süre sonra ise tek doğru o fikircesine, başka bir çıkış yolu yokmuşçasına bir anda yüksek sesle bas bas bağırılmaya başlanır. manşetlere taşınır. adına programlar bile yapılır. artık o dakikadan sonra herkese göre doğru fikirdir o. çünkü çoğul o fikre inanmaya başlamıştır. alıştırılmışsınızdır, farkında değilsinizdir.

    hagi bu taşın altına elini sokmadan önce; frank rijkaard ile ilk sezonunda galatasaray, çok iyi başladığı bir sezonu 8 mağlubiyet, 7 beraberlik ile kapattığında herkes hayal kırıklığı içerisindeydi ve takımın antreman yapmadığı, kampa girmediği, disiplinin olmadığı konuşuluyordu. takım çok yumuşaktı. mücadele gücü düşüktü. frank rijkaard takımın kadrosunun yetersiz olduğunu söylediğinde* buralarda kıyametler koptu. 2010 – 2011 sezonu başladıktan sonra ise takım rezalet bir performans içindeydi. karpaty lviv’e elenilmişti, ligde 8. hafta sonunda 4 galibiyet ve 4 mağlubiyet vardı. psikolojik olarak dibe vurulmuştu.

    adnan polat yönetimi galatasaray’ın başına geldiğinde rahmetli özhan canaydın’ın başında olduğu buhran döneminden çıkmaya doğru adım atılmış, isimli transferler ile taraftarın tekrar takım üzerinde ilgisini çoğaltmış, rahmetli başkanın başlattığı aslantepe projesinin, riva projesinin, şirket birleşmesinin, büyükçekmece projelerinin önünü açmış, çok büyük sponsorluk anlaşmaları yapılmış ve kulüp neredeyse 10 yıl sonra ekonomik olarak nefes almaya başlamıştı. bu dönemde bir çok kriz geçirilmeye devam edildi. kallilincolnhakan şükür üçgeni, sezon sonunda 6 hafta kala hocasız kalmaya kadar giderken, takımın ipleri eline alarak ve bu süreçte tüm rakiplerini tek tek yenerek şampiyon olması ilk krizin futbolcuların lehine sonuçlanmasına sebep vermişti. ertesi sezon büyüleyici milan baros, harry kewell, fernando meira transferleri ile beraber takımın başına genç skibbe getirildi. yardımcıları henüz 5. hafta görevden alındı. ancak hoca devam etti. kocaeli maçında 5-2 mağlubiyet ile skibbe gönderildiğinde galatasaray avrupa’da belki de lucescu’dan sonra en efsane performanslarından birini sergiliyordu. camia’daki kaosu engellemek adına yönetim bülent korkmaz’ı takımın başına getirdiğinde tüm tepkileri bir anda sıfırladı. ancak düşüş devam etti ve sezon başında los galacticos diye basında şişirilen ve bir kısım taraftarında inandırıldığı galatasaray 5. oldu. ama o sezon adnan polat yönetimi çok önemli bir şey öğrendi. camia’nın gazını sarı-kırmızı efsaneleri kullanarak kolayca alabiliyorlardı. zira ilk kurban bülent kaptandı. bülent kaptan bu dönemde hasan şaş’ı harcadı. bir haziran günü frank rijkaard imzaladığında insanlar bir rüyaya inanmak istedi. devrim rüyasına. uefa kupası ile taçlanan o güzel günlere dönme rüyası. tüm rakiplerinin üzerine korkusuzca saldırmayı, evire çevire yenerken futbolun tüm güzelliklerini izleyeceği rüyası. barcelona olma rüyası. ama öyle olmadı. hep beraber çakıldık. çöktük. taraftarından futbolcusuna kadar herkes. her şey o kadar kötüydü ki ve önümüzde bir fenerbahçe maçı varken karar vericilerin ne yapacağı merakı insanların ömründen en az 5 yıl götürdü. ve yine efsanelere sarıldı yönetim. sıralaması aklımda değil ama hakan şükür kabul etmedi, fatih terim kabul etmedi. kimisi tek yetkili olmak istedi* kimisi başka şeyler. ama önemli olan bir şey vardı. bu kritik dönemde bu görevi kimse kabul etmedi. ondan başka. demek ki taşın altına elini sokacak şartları oluşmuştu kendi adına. burda hatırlayacağınız şeylerden en önde geleni unutmayın; hagi isyandi!

    hagi teknik direktör olarak ilk geldiğinde bu takımın başına fatih terim’in 2. dönemi sonrasıydı. şu anda geldiğinden çokta farkı olmayan bir ortamda takımın başına sezon sonuna yakın bir zamanda gelmişti. şampiyon olan rakibine, hooijdonk’lu, alex’li hatta anelka’lı büyük rakibine kupa finalinde 5 atan takımın hocasıydı. tekrar mücadele için ayağa kalkan, savaşan, önce defansı öğrenen sonra da gol atmayı öğrenen takımın hocasıydı. ama doğru sadece bu maç var değil mi örnekleyebildiğimiz. açın bakın bakalım, izleyin galatasaray’ın o dönem ki evrilişini.

    hiç bu yazıda teknik taktik işlere girmeyi düşünmüyorum, zira çok anladığımı sanmıyorum o işlerden. fm oynamadım, o dili de bilmiyorum. takım yönetmedim. ama arkadaşlar şu anda takımın ihtiyacı olan teknik ve taktikten fazlasıdır benim gözümde. takımın hatırlaması gereken şeyler var. öğrenmesi gereken işler var. üzerindeki formanın, armanın farkında olmayan adamların akıllarının başlarına gelmesine ihtiyaç var. takım için en başta hatırlanması gereken isyan etmek; hakemin haksız kararınaitiraz etmek, yenilen gole isyan etmek, skora isyan etmek, yanlış pasa, mücadelesizliğe isyan etmek. başkaldırıya ihtiyacı var takımın. inanmaya ihtiyaç var tekrar galatasaray olunabileceğinin. ve bu işi yapacak bir galatasaraylıya ihtiyacı var. bu işi zamanında yapmış, en tepeye çıkmış aynı zamanda futbolu bilen bir adama ihtiyaç var. yılların ayhan’ı dışarda kimse var mı diye sormaya başladıysa, takım gol yeme korkusu yüzünden topunu oynayamıyorsa, gol yedikten sonra eli ayağına dolaşıyorsa sorun teknik ve taktikten öteye geçmiştir. önce büyük takım kimliğini, sonra galatasaray kimliğini kazanacak sonra işin taktiğini konuşacaksınız. bunu yapacak kişi gheorghe hagi’dir. bu güce, bilgiye, zekaya sahiptir. işin taktik kısmını yeni sezon konuşmanız gerekmiyor mu?

    karşı kıyının istikrar abidesi takımı, sırf kulübün efsanesi olarak gördüğü aykut kocaman’a nasıl sahip çıkıyorsa bizim çok bilmiş, futbolu yalamış yutmuş, seçkin, elit, demokrat, eleştirel bakabilen, at gözlüğünü çıkarmış güzide taraftarımız bir o kadar gheorghe hagi’nin teknik direktörlüğüne laf edebiliyor. aslında bu arkadaşlar basının dolduruşlarına farkına bile varmadan geldiklerinin farkında bile değil. bakın bu takım tarihinin en rezil lig performansını sergilerken, ezeli rakibimiz fenerbahçe yere göğe koyamadıkları aykut kocaman ile şampiyonlar liginden elendi, sonra uefa kupasından elendi, daha sonra klasikleşmiş olduğu üzere türkiye kupasından elendi. ligde şu anda bizim 15 puan üzerimizde 2. sırada. bir hafızanızı yoklayın ve fenerbahçe’nin bu kadar yaşadığı hayal kırıklığına rağmen aykut için ne kadar desteklendiğine bakın. fenerbahçe’ye tüm başarısızlıklarına rağmen yeni bir fatih terim kazandırılmaya çalışılıyor. kazansınlar da zaten, burası beni ilgilendirmiyor. beni ilgilendiren konu; aykut yıllardır bir çok anadolu takımını çalıştırırken kazandığı tecrübesine rağmen, oyuna direk etki edebilecek ekstra müdahaleleri olmamasına rağmen, basının pohpohlamasıyla 2. sıraya taşıyabilmişken takımı; biz neden her an hagi’ye geçiriyoruz? yoksa hagi geldiği ilk andan itibaren; “hagi çok iyi futbolcuydu da hocalığı iyi değil yeaa” diye radyolarda ve bazı programlarda bas bas bağıranlardan mı etkileniyorsunuz? hagi geldiğinden beri bu takımın en önemli gol adamlarından; baros, arda olmadan sahaya çıktığının farkında mısınız? fenerbahçe önemli eksikler yaşamadan, belki türkiye’nin en iyi ortasahasına sahipken aykut hoca bu kadar çok hedeften ulaşmışken onlar için her şey güzel de; ekim ayı sonunda başına geldiği takımla hala tam kadro sahaya çıkamamış adam mı galatasaray’a yakışmayan kötü teknik adam?

    öte yanda bernd schuster’in elinde olan takım ile kendi takımınızı kıyaslayın ve tablocuysanız eğer bakın puan tablosuna. evet aynı puandasınız. ama q7, guti, simao’ları var onların değil mi? yok arkadaşım yok, isim oynatmıyor, kazandırmıyor puanları. türkiye’de savaşarak, inanarak, isyan ederek oynarsanız kazanıyorsunuz puanları.

    başkalarına dileneceğiniz kadar bu adama inansaydınız ve bunu taraftar olarak gösterseydiniz takımınız şu 4 ayda belki başka yerde olurdu. biz vefa dedikçe vefa kelimesinden bunalan, destek dedikçe köstek olmaya devam eden arkadaşlar gidip rakip takım oyunculara övgü dolu entariler girmeye devam etsin. futbolcuları ıslıklamayı öğrenen bu taraftar, kendi futbolcusu yerine rakip takım oyuncusunu ıslıklamayı hatırlasaydı kendi futbolcusunun özgüvenini elinden çalmazdı.

    hagi yine saçma sapan bir zamanda geldi bu takımın başına. tüm camia çöküntüde iken girdi bu işe. şimdi ne yapacağını bilmeyen kendi koltuğunun derdine düşmüş bir yönetimin altında; tüm inancını, özgüvenini yitirmiş bir futbolcular topluluğuna hocalık etmeye çalışıyor. önce gol yememeyi öğreniyor bu takım, sonra gol atmayı öğrenecek.

    evet klişedir ama doğrudur; hagi size 40 metreden çakar. hem de hiç ummadığınız bir anda. yoksa asıl derdiniz zaten bunu biliyor olmanız mı?
  • 1964
    zaman zaman bazı konularda seni eleştirenlerden biri de bendim. itiraf ediyorum hagi. ama şu anda farkındayım ki, eleştirmek umutsuzluğu tetiklediği gibi yarattığı negatif etkiyle de, herşeyi içinden çıkılmaz bir hale sokuyor. herşeyin berbat olduğu bu günlerde sana da güvenmezsek kime güveneceğiz be hagi? sen de başaramazsan kim başaracak be hagi? sana karşı sabırsız davranarak haksızlık ettik be hagi. seni haksız yere eleştiren herkes adına senden özür dilerim.

    biz kimlere ne şanslar verdik hagi. örneğin rijkaard'a ne verilmişse aynısı ve daha fazlası sana da verilmelidir. senin başlattığın değişim süreci daha yeni başladı. halen de devam ediyor. henüz bitmiş değil. yazın yapılacak transfer ve değişikliklerle de devam edecek. işte o yüzden önümüzdeki sezon başına kadar bekleyip görmek lazım. ve devamlı sana inanmak lazım hagi. umut etmek lazım.

    geldiğinden beri ne ardadan ne barostan verim alamadın. şu anda pino hala sakat. kewell ve neill da zaman zaman yararlanamadığın oyuncuların. fenerde alex neyse bence bizde de arda o. fenerde niang neyse bizde baros o ve çok daha fazlası. ee bugün fenerden alex ve niang'ı çıkarsalar nolur? bunların üzerine bir de pino'yu ve kewell'ı koy. medya bunu dile getirmez bile. dediğin doğru hagi. savaşacaksın ama silahların yok. takım hep eksikti. hala da eksik. sana haksızlık ediyoruz.

    peki noldu da sana haksızlık ettiğimi anladım? bazı arkadaşlarımızın yazılarını okudum. bazıları çok olumlu güzel yazılardı, bazıları da çok olumsuz yazılardı. benim için artı ve eksilerdi. asit ve baz gibi. denkleme girdiler ve reaksiyon oluştu be hagi'm. profesör hagi'm! "ürün olarakta bana bazı gerçekleri hatırlattı" . içimdeki hagi sevgisi sonunda baskın geldi. evet duygusal ama son derece de mantıklıyım şu anda. eleştiri hiçbir olumlu etki yapmaz. herkesi sağduyu, sabır ve umuda davet ediyorum. çünkü generalimiz hagi! bırakalım da general savaşsın!
  • 1965
    gölge.
    ışık önündeyken senin arkandan gelen hani. ışık aydınlık ya, güzel günler de aydınlıktır hep, şimdi ışık biraz arkamızda kaldı. gölgemiz önümüzde, biz onun ardındayız bu sefer... kopamayızki gölgemizden, biz olmazsak o da olmaz. hagi bizim gölgemiz. zaten sever o önden gitmeyi...
    güneş yeniden doğacak elbet. bu sefer üstümüzde olacak ışık, hagi de tam bastığımız yerde olacak, ellerinde yükselecek arma. o hagi ki şimdi taşıyan armayı, ışığa götüren gölgemiz... taşın altındaki el.
    o elki, kimse kabul etmezken verdi elini... hırsın adı, isyanın başı.

    sadece yürüyedur el commandante. sana inananlar tükenmeyecek...
  • 1967
    hangi oyuncunun hangi mevkide oynadığını bilmeyenler tarafından eleştirilen efsanemiz. arkadaşın biri demiş ki; yekta kasımpaşa'da 4-2-3-1'in ikilisinde oynuyor. ya bu arkadaş kasımpaşa maçlarını izlemeden konuşuyor ya da futboldan anlamıyor. ilk seçenek olmadığına göre futboldan anlamıyor. daha izlediği maçtaki futbolcunun mevkisini bilemeyen bir adam dünya futbol tarihine adını altın harflerle kazımış bir adamı eleştiriyor. sen önce futbolu öğren hepimiz futbolu öğrenelim sonra hagi'yi de eleştiririz, başka birini de.
  • 1969
    frank rijkaard'ın oynatmaya çalıştığı ama yapamadığı, burada veya birçok ortamda ağızlara sakız olan total futbol'un gerçeği ve en ütopik olan versiyonunu galatasaray'a oynatan teknik direktör.

    şimdi total futbol'u 4-3-3 olarak düşünen herkes için gelsin ama gbkz'a kasamayanlar içinde gelsin:

    "total football" (dutch: totaalvoetbal) is the label given to an influential tactical theory of association football in which any outfield player can take over the role of any other player in a team. it was pioneered by dutch football club ajax from 1969 to 1973, and further used by the netherlands national football team in the 1974 fifa world cup. it was invented by rinus michels, a famous dutch football trainer/coach (who was the coach of both ajax and the netherlands national team at the time).

    in total football, a player who moves out of position is replaced by another member of the team, thus retaining the team's intended organisational structure. in this fluid system, no outfield player is fixed in a nominal role; anyone can be successively an attacker, a midfielder and a defender. the only player fixed in a nominal position is the goalkeeper.

    total football's tactical success depends largely on the adaptability of each footballer within the team, in particular the ability to quickly switch positions depending on the on-field situation. the theory requires players to be comfortable in multiple positions; hence, it places high technical and physical demands on them."
App Store'dan indirin Google Play'den alın