övülmesi gereken, daha da önemlisi bilinmesi gereken kişidir. büyükbabasının sadece romanya ve türk futboluna değil, dünya futboluna hediyesidir. dedesi ve adaşı olan gheorghe, at kılından yapılmış bir topu önüne koymuştu bu çocuğun. bu çocuk 15'inde büyük takıma, 18'inde milli takıma girme başarısı gösterecekti... ardından ise romanya'nın en büyük futbolcusu ve en mutlu insanı olacaktı. real mardid ve barcelona'da forma giyecekti. amerika'da ki dünya kupasında ise tüm yıldızların arasından kusursuz yeteneği ile sıyrılarak kendisine "karpatların maradonası" dedirtecekti, hiç sevmesede.
yıl 1996. imparator fatih terim önderliğinde yapılacak olan o efsanevi 4 sene hikayesinin henüz başlangıcı. o dönem hagi ile birlikte bir çok dünya yıldızı galatasaray'a transfer oluyordu. ardından ise üst üste şampiyonluklar, evrensel başarılar ve tabiki türk futbol tarihinin en başarılı anı olarak kabul edilen uefa ve süper kupa şampiyonluğu. hagi bu şampiyonlukların hepsinde bir vezir gibiydi... gerçi sadece vezirle tanımlanamayacak kadar büyük bir oyuncuydu hagi. turnuva farketmeksizin karşı tarafı mat etmeye yarayacak olandı.
bu başarıların temelini oluşturan gheorghe hagi bize geldiğinde tam 31 yaşındaydı. kendisi için "para için geldi" "bastonla mı oynayacak" "yaşı geçti artık" diye seslenen taraftarları henüz ilk maçından susturdu. harika bir frikik golü bıraktı trabzonspor ağlarına. (bkz:
https://youtu.be/8LIBIWWbhbY ) ardından ise şu sözleri söyledi "ben galatasaray'a performans göstermek için geldim. türkiye'ye turistik ziyaret için gelmedim." biz onu sevdikçe o bizi sevdi ve ardından şu sözler döküldü ağzından "ben futbol için doğmuşum, bir de galatasaray için". futbol kariyerinin son dönemlerinde kaldıracağı uefa kupası maçında oyundan atılması çok üzmüştü hagi'yi. erken atıldığını, dahada önemlisi haksız yere atıldığını söylüyordu. haksızda sayılmazdı, haksız yere atılmıştı. ama popescu'nun malum penaltısı sonrası üzüntü yerini sevince, sevinçse yerini mutluluk gözyaşlarına bırakıcaktı.
--- alıntı ---
nebil özgentürk ile yaptığı röportajdan bazı soru-cevaplar;
n.ö; galatasaray taraftarını nasıl buluyorsun hagi? senin zamanını kastediyorum.
g.h; ben her zaman taraftar için oynadım. taraftar mutlaka takımının yanında olması, destek vermesi gerekiyor. kötü günde olur, iyi günde olur ama taraftarın takımına desteği bırakmaması lazım. bu kulübün merkezi, gönlü her zaman taraftarıdır.
n.ö; galatasaray yıllarınızı özel bir dönem olarak algılıyor musunuz?
g.h; oynadığım takımlara nazaran benim için iki önemli kulüp vardır. galatasaray ve romanya milli takımı.
--- alıntı ---
ve 2001'de jübilesi yapıldı. yapıldı yapılmasına ama futbolu bıraktıktan sonra bile ödüller hagi'nin peşini bırakmadı. 2004'de uefa jübile ödülü ve pele'nin düzenlediği fifa 100 listesine girdi. ertesi yıl dünyanın gelmiş geçmiş en iyi 25 oyuncusundan biri seçildi. 2010'da dünya kupaları tarihinin en değerli 100 futbolcusu arasına girdi... ardından ise teknik direktör oldu ve o şekildede şampiyonluk yaşadı... bu yazıyı hastalık bu futbol'un sözleri ile kapatalım "kapalı tribünün önünde topla her buluştuğunda binlerce insanı aynı anda ayağa fırlatan bir refleksti hagi. parçalıyla dört lig şampiyonluğu, bir türkiye kupası, bir süper kupa ve bir şampiyonlar ligi çeyrek finali. 192 maçta 71 gol ve 64 asist. bu beş seneye daha ne sığdırabilirdi bilmiyorum ama sami yen hagi'ye hiç mi hiç doyamadı. doyamadık.