hagi...
gheorghe hagi...
köstenceli bir kır gezgini... hayvan derisinden yapılmış futbol topuyla hayallerini kovalayan bir süper kahraman.
süper kahraman mı?
öyle tabii ki...
hagi'yi hagi yapan şey, diğer futbolcuları nitelemek için kullanılan istatistiklerden ibaret değildi asla... hagi, "olmayanı oldurmak" gibi bir özelliğe sahipti. bazı futbolcuları sadece "futbolcu" olarak nitelemek - futbolun "sanat" olarak kabul edilen yanına hakaret olarak kabul edilmeli. bu isimler için "büyücü" - "sihirbaz" terimleri kullanılıyor, ancak kullanılması gerekenden daha az kullanılıyor.
örneğin; bir
metin oktay için sadece "büyük futbolcu" demek yeterli olabilir miydi? "taçsız kral" derken kendisiyle ilgili sinematik yönünü mü değerlendirdik? derdimiz başkaydı. metin oktay bir figür, bir karakterdi. bazı adamların sadece sahada oluşu bile geriye kalan 10 takım arkadaşının psikolojisini değiştirecek niteliktedir.
maradona,
pele,
van basten,
ronaldinho,
ronaldo el fenomeno,
zinadine zidane... bu isimleri sadece futbollarıyla değerlendiremezsiniz. onların 165-180 boy ve 60-85 kilo arası değişen bedenlerinin yanında sahada bir de büyüklüğü tezahür edilemeyecek "ruhları" mevcuttur. karakterleri, sahanın her noktasındadır. 12-15 km koşmazlar, ancak sahanın ısı haritasının aura kısmında her noktada onlara dair birer parça bulursunuz.
işte hagi, bu yukarıda bahsettiğimiz futbolcu karakterinin en uç noktalarından birisidir. romanya'nın fakirliklerle dolu dobruca bölgesinde başlayan bir hayatın, dünya futbol tarihinde ilk 25'e girecek bir futbol resitaline dönüşeceğini kim bilebilirdi ki?
gittiği her yerde iz bırakan, kendisinden önce kendi memleketinde futbol namına büyük değerler çıkmasına rağmen bir "futbol fenomeni" yetiştirememiş olan romanya'nın makus talihini değiştiriyordu hagi. değiştirmeye bu noktadan başlamıştı işin aslı...
sonra değişime devam etti...
- steau bükreş'e rejim baskısı ve çavuşesku etkisiyle bağlanıp kaldığı yıllarda romen futbolunun en parlak tarihinin en parlak futbolcusu oluyordu. o dönem şampiyon kulüpler kupası olarak adlandırılan kupayı daha önce steau 1 kez kazanmayı başarmıştı... 1986 yılında... ancak 1989'da oynanan final 1986 şampiyonluğundan daha değerliydi romenler için. zira futbol tarihinin en güçlü kadrolarından birisine kaybedilmesine (efsane milan kadrosu) rağmen hagi gibi bir futbol dehasını izleme şansı bulmuştu futbolseverler. 1988 şampiyon kulüpler kupası gol kralı hagi'ydi...
- aynı hagi, futbol yaşantısının devamında da alışılagelmişin dışına çıkınca real madrid ve barcelona gibi futbol devlerinde forma giymeyi başarıyordu. bu takımlarda oynadığı futbol olağanüstüydü. ancak real madrid'deki anlamsız "tasfiye" operasyonu sebebiyle formasından uzaklaşıp kendisinin yetişmesinde büyük etkisi bulunan lucescu için italya'ya, hatta serie b'de oynayacak tavizlerle brescia'ya gidiyor ve burada da mucizeler yaratmaya devam ediyordu küçük dev... buradaki performansı onu barcelona'ya kadar taşıyordu.
- barça'da da tatminkar bir futbol oynamasına ve mucizevi goller - asistler yapmasına rağmen gica'nın yıldızı barça'da hegamonya kuran johann cruyff ile barışmayınca barça macerası da sonlanıyordu. barcelona'da kimse hagi için kötü konuşamaz, onun kötü oynadığını söyleyemez, ayrılmayı hakettiğine inanmaz. zira hagi, kariyerinin en verimli zamanlarını yaşadığı dönemde kişisel çatışma ve güçler çarpışması nedeniyle katalan kulübüne veda etmek zorunda kalmıştır.
- derken romen dehanın yolu, avrupa'nın dışlanmış yarı asyalı ülkesi türkiye'ye düşer. meksika'ya transfer olmak üzereyken son anda ergun gürsoy tarafından ikna edilen ve istanbul uçağına bindirilen fenomen, daha ilk başta kontratına "avrupa kupası kazandırırsam" maddesini eklettiğinde kim olduğunu kanıtlamıştır aslında. türkiye... 3'üncü dünya ülkesi kabul edilen, futbolda avrupa'da münferit başarıların tesadüfi ülkesi, vizyonu kupa kazanmaktan çok "gruptan çıkmalara" - "rakip elemelere" dayalı olan, başarıyı uzak ufuklarda gören, kupayı ise sadece hayallerinde tezahür edebilen bir ülke...
türkiye'de futbol vizyonunun gelişme dönemi galatasaray'ın bir dönem başında bulunan jupp derwall ile başlamıştır. ancak onunla başlayan ateşin sadece bir kıvılcım olduğunu kabul etmek gerekiyor. hagi ise küçücük bir kıvılcımdan alevler yaratabileceğinin bilincinde olan bir karakterdir. yoksa türkiye gibi bir ülkeye gelirken "avrupa kupası alırsam" maddesini kontratına ekletmek ve bunun için sembolik bir ücret olan "250 bin dolar" karşılık koymak nasıl açıklanabilir?
hagi, daha sonra yaptığı açıklamalarda kontratına bu maddeyi ekletirken amacının para kazanmak değil, galatasaray yönetimine "vizyonunun büyüklüğünü göstermek" olduğunu belirtmiştir. "galatasaray avrupa'da kupa kazanacak potansiyeldeydi, sadece bunun farkında değildi" diyor büyük usta...
gel gelelim 4 yıl boyunca avrupa'da zorlukları tırmalayan galatasaray yerel liglerde ortalığı silip süpürür haldeydi. günümüzde formatında ilk 2 takımın gruptan çıktığı şampiyonlar liginde o dönem gruplardan sadece 1 takım çıkabilmekteydi. galatasaray defalarca bu ikinciliği yakalayıp birinci olamadığı için gruptan çıkamadığı dönemler yaşadı.
formatın değiştiği sene galatasaray aslında çok da parlak bir sezon geçirmiyordu. ancak takıma bir diriliş geldi, efsanevi bir milan maçı sonrası dev oyunculardan kurulu milan turnuva dışında kalırken galatasaray uefa kupasında yoluna devam edebiliyordu. bir teselli olarak görülen bu durum sonrasında hagi'nin vizyonunu kendisinde bütünleştirmiş yönetim adına faruk süren çıkıp şu cümleyi kuruyordu "biz uefa kupasında bu sene final oynayacağız"
oynadılar...
oynadık...
hagi oynattı...
ve o finali kazandık...
17 mayıs 2000'den önce türkiye, futbolda avrupa'nın averaj takımı - elenebilir takım - geçilebilir takım - geçiş takımı olarak gördüğü kulüpleri bünyesinde barındıran, futbolda başarı kıstasını günübirlik kurmuş, vizyonsuz takımların ülkesiydi.
17 mayıs 2000 ise bir milat oldu.
bırakın bir türk takımını, avrupa'nın 5 büyük ligi olan ingiltere, ispanya, almanya, italya ve fransa dışında hiçbir takımın kupa hayali kuramadığı bir dönemde bir yarı asyalı ülke takımı kupa şampiyonu oluyordu.
hatta ve hatta, yıldızlar topluluğu los galacticos real madrid'i süper kupa'da mağlup ederek "ben avrupa'nın bu sene en büyüğüyüm" diyordu aslan. ağustos 2000 futbol istatistikleri açıklandığında "dünyanın en iyi futbol kulübü" unvanı tarihte ilk defa, ve belki son defa bir "türk" takımına gidiyordu. galatasaray o dönem dünyanın en iyi takımıydı ve bunu hak ederek kazanmıştı.
bir peri masalı hikayesiydi bu...
hani masallarda fakir, gururlu, onurlu bir genç kız ve onun aşık olduğu zengin prens vardır.
ya da yine fakir, gururlu, onurlu bir genç adam ve onun hiç kavuşamayacağını düşündüğü güzeller güzeli masal prensesi...
işte galatasaray'ın 2000 yılındaki hikayesi buydu aslında. galatasaray fakir, gururlu, onurlu bir 3. dünya ülkesi takımıyken ve avrupa'da kupa kazanmak bir "hayal" iken, galatasaray o masalın baş kahramanı oluyor ve bunda en büyük emeği hagi'ye biçiyordu.
hagi, masalı güzelleştiren yazarın kalemiydi aslında. "olmayanı oldurmak" onun işiydi. hani birilerinin "tesadüf" dediği kupa zaferi vardı ya? o tesadüfçülerden önce görmüştü galatasaray'ın yıllar önce manchester united'ı eleyen kadrosunda bulunan 20-22 yaş bandındaki 6-7 kişinin hala bu takım için emek verdiklerini ve ne kadar yetenekli olduklarını... hakan şükür, bülent korkmaz, suat kaya, okan buruk, arif erdem...
hagi mucize yaratmakla görevlendirmişti kendisini...
ve mucizeler yaratarak bıraktı futbolu...
hayatının her anında mucizeyi yaşadı...
köstenceli bir çocuğa romanya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu olma masalını ve mucizesini yaşattı.
steau bükreş'e avrupa'da korkulacak bir romanya takımı hüviyetini kazandırma mucizesini yaşattı.
real madrid'de ispanyollara ve avrupa'ya "futbolu sadece siz bilmiyorsunuz" mucizesini yaşattı.
brescia'ya "büyük futbolcu nerede olursa olsun büyüktür" mucizesini yaşattı.
barcelona'ya "büyük futbolcu her zaman büyüktür" mucizesini yaşattı.
galatasaray'a ve türk futboluna "istedikten sonra siz de kazanabilirsiniz" mucizesini yaşattı.
bugün türk futbolu, avrupa ve dünya futbolunda bir kimlik sahibiyse, hayaller kurabiliyorsa, planlar yapabiliyorsa, avrupa'da final oynamaktan ve kupa kazanmaktan bahsediyorsa bunun aslan payı gheorghe hagi'nindir.
hagi "türk futbolunu baştan aşağı değiştiren" isimdir.