unutmadığım günlerden birisi...
ordu'nun fatsa ilçesine bağlı bolaman kasabası güvercinlik köyü kırsalında anneannem gözetiminde 3 aylık yaz kampındayız. kuzenler falan doğayla iç içe... televizyon yok, gazete yok, radyo yok, banyo yapacağımız suyu bile çeşmeden bidonlara doldurup alıyoruz, yaşlar 12 ve civarı.
haftada bir kez fatsa şehir merkezine inebiliyoruz.
o ara istanbul'dan fanatik fenerli dayım geliyor, bize dünyadan kaçırdığımız gündem maddelerini iletiyor, araya da sıkıştırıyor;
-"lan sizin çulsuzlar antep'ten hacı'yı almışlar... büyük transfer diye de yutturuyorlar taraftara, bu sene yine yoksunuz..."
sinirlerim laçka olmuş, hacı kim lan diyorum, bir kaç maçta adını duydum ama biz antep'ten, ismi hacı olan bir adamı ne diye alıp büyük transfer diye sunalım diyorum? kafam karışmış, zaten galatasaray'ın da sözü pek geçmiyor gibi o aralar.
derken...
10 gün geçiyor geçiyor...
istanbul'dan gelen dayım fatsa'ya indiriyor bizi, galatasaray'ın yanılmıyorsam vanspor'la maçı varmış, hacı 2 tane gol atmış.
dayım yanlışından dönüyor,
-"lan sizin aldığınız adam hacı değilmiş romanyalı hagi'ymiş" diyor.
ne yalan söyleyeyim onu da tanımıyorum o aralar. ama ilk maçta 2 gol atan adam iyidir deyip umutlanıyorum.
o umut, 4 sene boyunca bana hayal gibi geliyor, 4 sene sonunda "rüya değildir?" sorusuyla birlikte kıçıma çimdik attırıyor.
o bizde...
hagi...
(bkz:
we did have hagi they did not)