---
alinti ---
galatasaraylı olmak...
itiraf edeyim; iyi bir galatasaraylı sayılmam. pilav günlerine pek gitmem, dernek başkanıyla aramız olmadığı için “cemiyete” uğramam, kulübe üye olmayı aklımdan geçirmem...
camianın bayıldığı ve camiaya bayılan biri değilimdir yani. ama galatasaray’ı farklı kılanın ne olduğunu galiba biliyorum.
bu fark, liseye başlayacağımız gün, ön bahçedeki törende okul müdürünün söylediklerinde yatar.
rahmetli süreyya günay kürsüye çıkmış ve “çocuklar” demişti: “burası galatasaray. burada çok çalışacaksınız. çok haylazlık yapacaksınız. ama tek bir şey yasak: ne olursa olsun, hiçbir arkadaşınızı kimseye ispiyonlamak yok!”
“galatasaray ruhu” bence bu sözlerde gizli... sorunları birbirini satmadan, zor zamanda kenetlenerek çözmek isteyen bir kültürde...
ama bu ruh nedense işler kötüye gittiği zaman ortaya çıkar. amerikan filmlerindeki kahramanlar gibi, her şey berbat olmadan imdada yetişmez. ne zaman ki yönetim çekilir, teknik direktör kovulur ya da paralar suyunu çeker, işte o zaman beş yüz küsur senelik o rüzgâr yine başlar esmeye.
bu satırlar, hamburg maçının oynanmasına saatler kala yazılıyor. rakip dişli, hava şartları çetin, arda yok, stoperlerin durumu zaten malumunuz, mehmet topal ve linderoth oynamıyor...
galatasaray ruhunun ortaya çıkıp destan yazması için şartlar ideal yani.
o ruh ki “büyük kaptan” geldiğinden beri florya’dan lise sıralarına, mecidiyeköy sokaklarından derin anadolu’ya dalga dalga yayılıyor.
bu geceki maçın sonucu ne olursa olsun, yayılmaya da devam edecek.
sonuç iyi de olsa kötü de, bülent korkmaz bel altından gelen hiçbir saldırıya yanıt vermeyecek, kendinden öncekilerin hiçbir hatasına sığınmayacak.
böyle yaparak galatasaray’ın en eski raconunu yerine getirecek çünkü:
“hiçbir arkadaşını ispiyonlamayacaksın.”
---
alinti ---
(bkz:
tuna kiremitçi)