86
gomis'in gönderilmesinden sonra futbolumuza da yansımaya başlamış durumdur. önceden saha dışında bir kaos yaşar, ama maça çıkarken motive olur, kenetlenir kazanıp, şampiyon olup kaosu sonlandırırdık.
ama gomis'in gönderilmesinden sonra yerine forvet alamayışımız bizim adeta winner kimliğimizi zedeledi, kaosu saha içine taşıdı diyebiliriz.
2018-19 sezonundan beri hep idare edelim, falanca aya kadar sabredelim, bilmem kaç hafta böyle oynayacağız ama gerisi gelir, devre arası her şey düzelecek, sezon sonu her şey değişecek şeklinde izliyoruz maçları. sanki bu geçici bir süreymiş de bu çilemizi tamamlayınca düzlüğe çıkacakmışız gibi bir psikoloji var taraftarın bilinçaltında.
bilinçaltımıza bu psikolojinin işlenmesi gomis'in yerine forvet transfer edemeyince ve başakşehir'in ilk devrede 8 puan gerisine düşmemizle başladı aslında. 2018-19 sezonunun ilk devresi boyunca ki bu 5 aylık bir süre yapıyor, forvet transferi bekledik. izlediğimiz her maç kazanalım kaybedelim bilinçaltımızda forvet transferi vardı, yeni forvetin kim olacağı, takımın durumunun ne olacağı vardı.
bu süreçte bilinçaltımızı beklentiye sokup zihnimizi, dolayısıyla da ruhumuzu yoran ikinci unsur aylarca başakşehir'i geçebilecek miyiz sorusuydu. ekim ayının sonundan mayıs başına kadar durmadan başakşehir'i geriden takip ettiğimiz 6 aylık bir süreçte büyük bir farkı kapamak için taraftar olarak psikolojik anlamda çok yıpratıcı bir beklenti içine girdik. farkı kapatma süresi uzadıkça daha fazla tükendik. kulübü bilemiyorum ama taraftar olarak farkı kapadığımızda aslında çoktan bitik durumdaydık enerji açısından. başakşehir'in her maç puan kaybedeceğini ümit ediyorduk ama çoğunlukla boşa çıkıyordu mart ayına kadar. bu biz taraftarları üzen ve beklentilerini boşa çıkardığı için azar azar tüketen bir durumdu. neyse ki o fark eridi.
üstelik 2018-19 sezonunu 3 kupayı da kazanarak kapatmamıza rağmen oynadığımız futbol da hiç ümit vermiyordu. yönetimi, terim'i ya da futbolcuları bilmiyorum ama taraftar bu sezondan psikolojik olarak son derece bitkin bir şekilde ayrıldı.
arkasından 2019 yazındaki transfer süreci yine taraftar için çok yorucu geçti. temmuz ortasından eylül'ün ilk gününe kadar 50 gün gece gündüz falcao beklendi. kap açıklaması bugün mü geliyor, dekorasyoncu story mi atmış, niye hala gelmedi, ne zaman gelecek bu derken andone, lemina, taylan gibi futbolcuların da falcao ile birlikte transferin son günü gelmesi yine can sıkan ve taraftarın stresten fazla serbest radikal sentezlemesine yol açan bir durumdu. kışın 6 ay forvet bekleyen, başakşehir'le puan farkını kapanması için 6 ay boyunca sabırla bekleyen taraftar 50 gün boyunca da falcao beklentisi yaşayınca artık tükenmişlik müthiş bir zirve yapmıştı. sanki galatasaray kulübünde hiç kimse kendi taraftarına acımıyor gibi bir hal oluşmuştu.
2019-2020 sezonuna berbat bir şekilde başlayıp ligin devre arasına sivasspor'un 10 puan gerisinde girince taraftarın başına şimdi de bu puan farkının kapanması stresi çıkmıştı. üstelik bu sezonda öylesine kabızlık çeken bir futbol oynuyorduk ki tarihimizin en az gol attığımız yıllarından birini yaşıyorduk. pozisyon üretemeden, mariano-feghouli ve nagatomo-babel kanatlarının inanılmaz tıkanık ve ağır çekim işlemesinin getirdiği anlayışın oyuna depresif bir hava katması, falcao'nun ve lemina'nın sürekli sakatlanması derken bu kez de taraftarın bilinçaltında falcao ne zaman dönecek, lemina ve falcao dönünce takım düzelir ya gibi boşa çıkacak umut kırıntıları oluşturarak yine taraftarı hızla tükenmişlik sendromuna doğru sürüklüyordu. üstelik andone ve falcao'nun bitmez sakatlıkları şampiyonlar ligi'nde son grup maçını adem büyük ile oynamamıza yol açmıştı. şampiyonlar ligi için alınan falcao bizim devler ligi'nde gruptan çıkma hasretimize son veremeyecekti, ne acı.
devre arasında onyekuru ve sarrachi'nin hızlı bir şekilde takıma katılması bir buçuk yıldır sürekli uzun süreli bekleyişlere alışmış taraftarı ılık bir bahar esintisi gibi yüzünü yalıyor, takım 8'de 8'le ve 20 yıllık kadıköy lanetini kırmış bir şekilde yoluna devam ederken pandemi patlak veriyordu. o arada da onyekuru'nun sıtma olup birkaç hafta da onun iyileşmesi için taraftardan sabır istendiği de akıllardaki detaylardandı. pandemide onyekuru'nun monaco'ya geri dönüşü, terim'in corona, cengiz'in kanser olması, lemina ve falcao'nun bıraktıkları gibi ikide bir sakatlanmaya devam etmeleri, muslera ve andone'nin rize'de bacaklarını bırakmaları, 6 saniye kuralı, marcao'nun da sakatlanmsı, luyindama'nın sezonu çoktan kapatmış olması, nzonzi'nin kovulmuş olması derken bir anda yedeğin yedeği olan bir takımla mücadele etmek zorunda kalışımız ve şampiyonluk ümidimizi kaybetmemiz, oynadığımız kısır futbolun ve gol atamama sorunumuzun kronikleşmesi artık taraftarı öfkeden deliye çevirmeye, bilinçaltındaki beklentilerin boşa çıkması da karamsarlık ve yorgunluğa doğru tümden itmişti.
geçtiğimiz sezon olan 2020-2021 sezonu ise belki de en sinir bozan, artık bilinçaltındaki beklentilerin boşa çıkması ve hayal kırıklıklarının getirdiği yorgunluk ve öfkenin daha da derinleşerek boyut değiştirdiği yıldı. o boyut değişikliği bize averajla şampiyonluk kaybettirecekti.
federasyon tarafından pandemi ortasında tam tersi kısaltılması gerekirken 21 takımla oynatılıp 42 hafta gibi bitmek bilmeyecek şekilde sakız gibi uzatılan bir sezonda zaten sıkıntılı olan kadrosundan seri, onyekuru, lemina, andone, adem ve mariano'yu kaybeden takıma sadece arda, oğulcan, emre kılınç, omar ve etebo'nun alınması artık taraftara kimsenin acımadığının bir göstergesiydi. abdürrahim albayrak transfer için daha 50 gün var dediğinde amaçlarının ivedilikle güçlü bir takım kurmak değil de transfer yapmış olmak için transfer yapmak olduğu anlaşılınca taraftar artık kendini takımdan da iyice soğumuş biçimde bulmuştu.
ilk devrede muslera'nın yokluğu, falcao'nun sakatlanmaya istikrarlı ve tam gaz devam edişi, takımın iki maç iyi bir maç kötü, üç maç iyi, beş maç kötü oynayan istikrarsız ve dengesiz oyunu, pandemi, bitmek bilmeyen maçlar, gol atamama sorunumuzun bu sezonda da aynen devam edişi gibi hep aynı sorunların tekrarı taraftarda artık çıldırma emeralerini ortaya koyuyordu.
devre arasında yine son güne kadar irfan can kahveci başta olmak üzere transferlerin neticelenmesi için kıvrandıran bir bekleyiş hakim olmuştu. galatasaray taraftarının çilesi bitmiyordu bir türlü. yine de yedlin, gedson, halil, mustafa ve onyekuru transferleri ve 8'de 8 galibiyet serisi ile yeni bir kadıköy zaferi kara bulutları dağıtmış gibi yapsa da mart ayındaki ankaragücü maçı ile başlayan ve kısır futbolun yarattığı tıkanıklıkla beşiktaş'ın 8 puan gerisine ve ikili averajda 2 gol gerisine düşmek taraftarda yeni bir stresin kapısını araladı.
bu arada belhanda yönetim tarafından kovuldu, tt arena'nın zemini patates kıvamına geldi ve mustafa cengiz, donk başta olmak üzere tüm takımı hedef tahtasına oturttu. başkanın söylemlerinden tff tarafından yine birkaç maçla cezalandırılmış olan fatih terim de nasibini aldı.
bu kez de beşiktaş'la puan farkını kapatmak ve ikili averajı ele almak için bir stres dolu yarışa giriştik. peş peşe maçlar sonunda sürpriz şekilde 8 puan kapandı, ikili averaj eşitlendi ve son maçta 4-0'ın bizi şampiyon yapacağı bir ortam oluştu. ama 2020-2021 sezonunda ilk haftadan itibaren frensiz ve lastiği patlamış bir şekilde ilerliyor görüntüsü verdiğimiz için araba bizi bitiş çizgisine götüremedi. 2 gol daha eksik yemediğimiz ve yahut 2 gol fazla atamadığımız için şampiyonluğu aynı puanı topladığımız beşiktaş'a bıraktık. artık bu gomis'in gidişiyle başlayan sürecin son damlasıydı. yazının başında söylediğim kaosun takıma ve dolayısıyla saha içine taşınmasının üzücü ve en bariz kanıtıydı tüm bunlar.
onun üzerine 3 yılda bitmiş taraftarın sabrı bu kez kongrenin ertelenmesi ile sınandı. yiğit şardan ve eşref hamamcıoğlu'nun başkan olması korkusu aldı yürüdü. burak elmas seçilince herkes biraz olsun sevindi.
ardından burak elmas-fatih terim ikilisinden beklenti içine girdi taraftar.
ama bu kez de psv maçında yetişeyen transferler üzerine, iki maçta 7 gol yenmesi ve 2019-20 ile 2020-21 sezonlarında gol atamama, pozisyona girememe şeklinde seyreden kabız futbolun devam ediyor olduğunu görmek 3 yıldır tüm beklentileri boşa çıkan taraftarda bardağı taşıran son damla oldu.
gomis'in gidişinden psv'ye umutsuzca elenişimize kadar olan süreçte biz taraftarlar epeyce tükendik, yıprandık. artık boşa çıkan değil gerçekleşen umutlar istiyoruz. bu bizim hakkımız. galatasaray'da kaos tekrardan saha dışına çıkmalıdır.
hala bu ülkenin en çok şampiyon olan takımı, yerel kupalarını en çok kazanmış olan takımıyız. hala avrupa'da tek başarılı olmuş, 2 kupa kazanmış tek takımıyız. hala halihazırda rakiplerimiz dördüncü yıldızı takamamışken bizim beşinci yıldızı takma ihtimalimiz daha olası.
yeter ki kaos saha dışına çıksın ki biz düzgün ve vaktinde yapılan transferlerle ne oynadığı planlı bir şekilde belli olan sağlam bir takımla konsantre olup şampiyon olalım. averajla şampiyonluk kaybeden değil teknik direktörsüz şampiyon olabilmiş takım kimliğiyle oynayalım.
toparlanalım ve fenerbahçe dördüncü yıldızı takamadan biz 2024 mayısında beşinci yıldızı takalım.