ama şiddet anlamında değil. bilinçli tepki ile gelişmelere yön vermek anlamında.
en fazla ıslıklıyoruz işte. sonra da takımın kaptanı bırakıp gittikten 1.5 yıl sonra bahane olarak bunu kullanıyor. bir başkası da avrupa kupalarından elendikten sonra havaalanında 'dışarıda taraftar var mı' diye soruyor. nedir bu rahatlık? biliyorki bir sonraki maçta tribüne çağıracağız. kazanınca üçlü beşli çektireceğiz.
türkler bir yana yabancı oyuncuların hiç çekindiği yok. leo franco'yu da sene sonuna kadar tutmadık mı takımda. 'bizimle kal harry' yerine neden bu kadar sık sakatlanıyorsun diye sormalıydık. milan baroş diye stadı inletmek yerine bu yıl kaç maçta oynadın diye sormalıydık? riera'ya neden takıma katkı veremiyorsun, eboue'ye bizi hayalkırıklığıan uğrattın, selçuk inan'a neden oyun içinde insiyatif almıyorsun gibi eleştirleri açıkça söylemeliyiz.
taraftar ile takım arasına sportif direktör, yönetim kurulu, teknik ekip falan sokmayalım. zira onların işi 'idare etmek'.
aslında ünal aysal'ın tarzını taraftarlar olarak bizlerin de benimsemesi gerekiyor. işini yapmayana, gitmek isteyene, nazlanana eyvallah dememek.
bilgisayarda açar yine dinlerim,önemli olan kulaklarım bayram ederken gözlerimin de galatasarayımı görmesi...
83
orta yuvarlakta dalgalanan şampiyonlar ligi logosu, fonda çalan şampiyonlar ligi marşı..
84
tribünde ve sahada 'burası sami yen burdan çıkış yok' günleri..
85
yediğimiz golden sonra sürekli geri gelip, karşı takım ne attıysa 1 fazlasını atma hissi, paha biçilemez.. ve tabii ki "welcome to ali sami yen hell"
86
acele değil, çabuk oynamasını bilen bir futbol takımı.
87
takım sahaya çıkarken kulüp marşımızın çalınması... ''galatasaray ruhumuz tek burcumuz...''
88
4. golün santrasından koşup gelen elmanderden utanan insanlar görmek istiyorum tribünde. sabriye profesyonel olması gerekti diyen insanlar görmek istemiyorum. profesyonelliğe karşı metin oktay pankartı açıp bu ikiyüzlülüğü yapan adamları görmek istemiyorum artık :( eski tribünleri özledim kısacası.