• 3402
    maçı evin karşısındaki kahvede izledim. çay 75 kuruş. akpala'nın golünde muslera'nın ilk müdahalesine 'muslera dışarı niye tokatlamıyo mnakodumun topunu ya' dendi. belki bu kadarı da ortalamanın biraz altı bir profilden çıkabilir ama ortalama da bunun pek üzerinde değil.

    demem o ki futbolda bu tarz yorumları yapabilen insanlar her geri dönmeyi de, yan pası da, hücum bölgesinde yapılan riskli ama yerini bulmayan pası da eleştirebilirler, küfredebilirler. yani bugün ceyhun'un ıslıklanması, ilk yarıda burak'a sövülmesi - henüz bilmiyorum bilen söylesin burak bu maç ne kadar koşmuş, 15 ? - hepsi çok doğal. mesela bak, burak yılmaz başlığı şu an sol framede yok. 2. sayfaya düşmüş. ya maç 2-2 bitseydi?
  • 3404
    eğer bu sene şampiyon olacaksak*, 19 ekim 2013 galatasaray karabükspor maçı bu şampiyonluğun ilk dönüm noktası olacaktır. takımın desteğe en çok ihtiyaç duyduğu maçlardan birisinde oyundan çıkan oyuncumuzu hunharca ıslıklamak, 2-1 öne geçtiğimizde uzatmaları beklemeden stadı terk etmeye başlamak vs. gibi davranışlarda bulunan taraftarlardan arındırılması gerekendir.
  • 3407
    kahvehanede, evinizin önündeki büfenin önündeki tipleri falan boş verin, onlar zaten yıllardır öyle. burada mevzu bahis olan taraftar kitlesi staddakilerdir. açıkcası yüzde yüz sallamasyon olmadan, tanık olarak söyleyebileceğim şey bu eleştiri, ıslıklanma ve küfür meselesidir.

    maçta semih kaya'nın altyapıdan geldiği için torpilli olduğunu söyleyip küfür eden,
    wesley sneijder yana pas attı diye bildiğin cinnet getirip küfür eden,
    ceyhun gülselam sağ bek bölgesinde topa yetişemediği için küfür eden,
    sabri maçın başlarında orta yapamayınca mancini'ye küfür eden,
    didier drogba'nın kafa vuruşu direkten dönünce drogba'ya ana avrat söven,
    sneijder niye topu kaleye vurmuyorsun diye küfür eden,
    sneijder topu kaleye vurunca niye vuruyorsun diye küfür eden,
    hakan balta "sakatlandığı" için hakan balta'ya ve değişiklik yapan mancini'ye, oyuna giren dany'e söven,
    ceyhun gülselam oyundan çıkarken aydın'ı değil, "ceyhun"'u ıslıklayan,

    özellikle ve özellikle maç 1-0 olunca kendi oyuncularına helal, hadi, bravo dedikten sonra maç 1-1 olunca delirip bütün oyunculara tek tek sövüp her ufak olumsuzlukta homurdamaya başlayan, şuan için stadda bulunan 55 bin küsür kişinin en azından kuzey tribünü alt ve üsttekilerin çoğunluğu (hepsi değil) tam anlamıyla karaktersizdir. zira bu entryi okuyupta kuzey üstte bulunan ve bu yukarıda yazdıklarımı uygulayan varsa, senin allah belanı versin. *

    sakın ama sakın kimse buraya gelip, "küfür tribün kültürüdür" diye saçma sapan savunma yapmasın. komik değil.

    bu arada, saldır galaaaaaaaaaaatasaray.*

    edit:

    :)
  • 3409
    mevzubahis kendi takımı olunca tamamen koyun psikolojisine bürünen taraftardır. ceyhun'u ıslıklamak nedir? burak yılmaz'ı ıslıklamak, emre çolak'ı ıslıklamak nedir?

    ondan sonra kulube çok zayıf, kulubeden gelen takıma katkı veremiyor. adam oyundan çıkarsam, top ayağıma gelirse ne yapar taraftar diye düşünmekten oynayamaz ki.

    birlik ve beraberliğe* ihtiyacımız olan şu günlerde herkese sahip çıkması gereken taraftardır.
  • 3410
    stadtaki ıslıklamalara kızılıyor. kızılsın da zaten, onaylamıyorum.
    ben sizi bu işin temel nedenine götürmek istiyorum sadece.

    bir düşünün şu taraftar profilini, n'olur bir düşünün, anlayacaksınız.

    son dönemde, bu sözde taraftarların bir çoğu şan, şöhret ve başarı görmek için kombine alıyor, ya da maçlara koşuyor.
    50.000 küsur kapasiteli stadın kombineleri nasıl biter lan? nasıl biter, nedir bu güç?

    çünkü 2 yıldır şampiyon olunuyor, şampiyonlar ligi'nde çeyrek finaller yaşanıyor, sahada sneijder oynuyor, drogba koşturuyor da ondan.
    çünkü babalar cefa çekmeyi bilmiyorlar, sadece sefa sürmek istiyorlar.
    çünkü bu babaların en ufak başarısızlıklara tahammülleri yok.

    iyi gün taraftarı bunlar...
    başka açıklaması yok!
    arma sevdası falan değil bu...

    ben ali sami yen arena'yı dolduranların en az yarısını bu şekilde görüyorum.
    bir kısmı da çeşitli yollardan bedava bilet buluyor, ondan damlıyor.

    kalan kısmının bir çoğu da para babası olduğu için geliyor. akşam yemeğinde ahtapot yerken, önlerindeki camekanda bir başka meze görmek istiyorlar.
    hepsi bu...

    siz, arena'ya gelmeden önce, gerçek stadımız ali sami yen'de kaç maçı tam kapasite oynadığımızı gördünüz?
    düşünün, çok az.
    hatta, arena'ya geçerken, kapasitenin dolmayacağı ile ilgili geyikler de hep burdan çıkar.

    neyse, düşünün bir.
    altı üstü 20.000 civarında bir stadı dolduramıyordu bu taraftar. kalabalık oynanan maçları düşününce ise, aklınıza hemen 90lı yılların sonu, 2000li yılların başı gelecek.
    en son kalabalık maçlar izlediğimizde sahada hagi vardı, bülentkupa kaldırıyordu, arif ve hakan gol krallığına oynuyorlardı.

    sonra bir ara kewell vardı sahada, hatta lincoln'e bile koşuldu.

    bu takım ligi 8. bitirirken arkasında bir avuç gerçek galatasaraylı vardı.
    sonucunda kazansa da, kaybetse de cebindeki son 50liliği stad gişesinde bırakan bir avuç adam vardı.

    şimdi onlar azınlıktalar, onların yerine, amına koduğumun endüstriyel futbolundan beslenen, takım ve futbolcu katletmeye bayılan ipneler var stadta.

    bu nedenle de yuhalanıyor oyuncular. ceyhun da yuhalanıyor, burak da, engin de, zaman zaman selçuk da, hatta bazen drogba da.

    çünkü babalar başarı istiyor. şan, şöhret görmek istiyor. "o kadar para ödedim, başarı göreyim" anlayışı var babalarda.
    bundan dolayıdır o ıslıklamalar. bu düşünce sisteminin dışa vurumudur.

    çünkü bu babalar, son 50liklerini gişelerde bıraktığında bile maç sonu futbolcu ıslıklamayı düşünmeyen adamlara benzemiyor.
    çünkü bu babalar, o bir avuç cefakara benzemiyor.
  • 3413
    normal şartlarda maçları kuzey; endüstriyel adıyla pegasus; tribününde izlerim. yalan yok, tezahüratın başladığı, stadın yönlendirildiği tribünde olmayı hep sevdim. belki de öyle alıştığım için olan bir şey sadece, belki de üç maç üst üste batı tribününde olsam otura otura maç izleyip sakin sakin doksan dakikayı noktalamak daha cazip gelecek; kefil olamıyorum kendime bu konuda. her neyse; sami yen'in son zamanları "bu takım elbet düzelecek, bu takım düzelince bunlar da bir ivme yakalayacak, şartlar biraz zorlayacak ve düzelme eğiliminde olacaklar. öyle olmalılar." diye düşünmüştüm ultraslan için. o nedenle de tercihimi kuzey tribününden yana kullanmıştım. sonra onlar da iyiden iyiye cozuttular ya, şimdi anlatmaya niyetlendiğim mevzu onlar ile alakalı değil. en azından genel hatları onlardan bağımsız durumlar ile alakalı.

    bugün maçları birlikte izlediğim yakın bir arkadaşımın bir abisi aradı biz stada girdikten hemen sonra. "iki kişilik yerim var, atlayın gelin arkadaşınla." demiş. biz de bin bir zahmet tekrar çıktık stattan, tuttuk batı vip girişinin yolunu. ben öğrenci adamım, öyle yakın gelecekte pek de kolay değil loca, vip falan görmem. bunu da görmedik demeyelim dedik, gitmiş bulunduk. bilmeyenler, tahmin edebilen ama daha önce duymamış olanlar için söyleyeyim; stadın o bölümü tribün falan değil arkadaşlar. stadın o bölümü, restorant, plaza, toplantı salonu vs. sami yen'de bir antep maçı hatırlarım ben, sekizinci olduğumuz sezon; beş bin kişi falan ya vardık ya yoktuk o maçta, bileğimize kadar karın içine giriyordu ayaklarımız statta. bugünse; içeride öyle optimal bir ısı vardı ki; montumu çıkarmadığım için terlemeye başladım. açık büfedeki kim bilir kaç çeşit yemekten tatmadım ama maçın başlamasına üç dakika kalana kadar tribünde oturacağımız yere on beş adım uzaklıktaki sıcak ve tribün standartlarına göre oldukça rahat masamızda kahve içtim. oysa biz; her maç başlama saatinden en az bir-bir buçuk saat önce statta olmak zorunda hissediyoruz kendimizi. yanlış anlamayın; öyle bitmek tükenmek bilmez bir arma aşkından ötürü değil, stadın karşısındaki otopark girişi-çıkışı oldukça zor bir yapı, nispeten iyi bir yere park etmek ehemmiyetli bir mevzu bu nedenle. haliyle o plastik koltukların orada en az bir saat ayakta dikiliriz, çayımızı da orada içeriz, yedi buçuk liraya aldığımız kaşarlı simitimizi de orada yeriz. sırf bu yüzden iyi dostluklar da kurduk bizim gibi olanlarla. bir buçuk saat maç, en az bir saat de maç öncesi; kafadan iki buçuk saat ayakta dikiliyoruz her maç. bazı maçlarda bu süre dördü, beşi görüyor. ayakta yiyip ayakta içiyoruz, tuvalete giderken takım elbise giymiş cici cici hostes kızlarla karşılaşmıyoruz, klozetlerin kapağına sıçacak kadar barzo tiplerle omuz omuza çekiyoruz vs. haliyle stada girdikten sonra çıkana kadar tam bir konfor içerisinde vakit geçiren ve bunun için hatrı sayılır paralar ödeyen müşteriler biraz beklenti içerisine giriyorlar. çünkü para bir çok şeyi satın alır. çünkü o adam oraya bir takım başarılara ortak olmak için para vermiş. çünkü o adam orada antik roma'da kolezyonda cariyelerin elinden üzüm yiyerek favori dövüşçüsünü seyreden soylunun mirasçısı. çünkü o adamın parası var, cefa çekmesine gerek yok. çünkü o adam bir müşteri, para ödediği firmaya karşı aidiyet duygusu hisseden ve iyi de kazandıran ideal bir müşteri. haliyle ayıplı mal sunulursa kendisine; bu onu çok sinirlendirir. sinirlendirdi de. kalktı oldukça yumuşak, kıçını zerre ağrıtmayan, ergonomik olarak üzerinde iyi düşünülmüş koltuğundan; ve ıslıkladı ceyhun gülselam'ı. zaten devre arasında yediği parmesan peynirli makarna ve havuçlu kek, içtiği çaya rağmen sindirim sistemini zorlamıştı; olacak iş miydi onun üstüne bir de bu?! hani, nerede kaldı müşteri memnuniyeti? müşteri daima haklıdır!

    evet, benim gözlemlerim bu yönde. gönül ister ki; icabında ayağa kalkıp bağıra çağıra marşlar söyleyen, ama genel olarak herkesin aynı nezih koltuklarda yayıla yayıla oturup keyifle maç izlediği, hem devre arasında açık büfeden bilmem ne ile marine edilmiş kuşbaşı ve italyan usulü egzantirik makarna yediği, hem de hata yapan oyuncuyu ıslıklamak yerine alkışlayarak yüreklendirdiği, hem takımına para kazandırıp hem de gerçekten "bu takım, bu forma, bu arma, bu renkler, bu oyuncular benim ulan!" diyecek hassasiyet ile hareket edecek bir taraftar profili oluşsun. lakin; böyle bir profil yok, müşteri profilimiz var bizim. gürültücü ve varoş, az kazandıran müşteriler- şikayetçi ve elit, çok kazandıran müşteriler.

    müşterileşiyoruz!

    not: canlı izlediğim 100 maçın 95ini kale arkasından izlemiş biri olarak şunu söyleyebilirim ki; rahat bir koltukta oturarak, dertsiz tasasız beslenip sıçabileceğini bilerek maç izlemek gerçek anlamda çok cazip. zehirlendim resmen!
  • 3419
    artık fatih terim'i unutması gereken taraftar. takıma zarar verdiğini görmüyor musunuz bunun açık açık? ama sessiz, kederli, terk edilmiş, sabaha kadar nevizade'de içmiş kesim yarasını arabesk arabesk deşiyor. bunlar ne sevinmeyi biliyorlar, ne sevmeyi, ne yenmeyi, ne yenilmeyi, ne de protestoyu... takım zarar görüyor. yeter artık hakikaten. kabak tadı vermeye başladılar.
  • 3421
    20 ekim 2013 galatasaray basketbol maçında futbolla ilgili bir tepki göstermiştir. dün nasıl salon playoff yarı final serisinde coşup drogba'yı istiyoruz dediyse bugün de bu tepkiyi vermek zorunda kalmıştır. yarın arenada arroyo, ataman diye bağırılır ödeşilir çok mühim mesele değil. ama bugün salonda mükemmel bir tepki koydu gerçek galatasaray taraftarı. sözlükte bildiğin çete olmuş her başlıkta hortlaya birkaç yazar bugün yoktu o salonda, duyuramadılar seslerini ya bugün sözlükte azarlar yine. protesto başladığı anda protokolün sağında ve solunda oturan tribünlerde maç boyu oturan taraftarların hepsi ayaklandı. tüm salon saygılı sevgili küçüklerin amcası büyüklerin abisi değerli başkanımız ünal aysal'a döndü yüzünü, isyan etti. umarım mesaj alınmıştır. en önemlisi de tüm galatasaray taraftarı kendisine siktir ol git dedikten sonra bülent tulun orada durmaya devam edecek mi, saygılı sevgili değerli başkanımız buna izin verecek mi çok merak ediyorum.
  • 3423
    garip bir biçimde (inan olsun ait olduğum taraftar grubu diye iltimas geçmiyorum) mercedes modellerine benzeyen bir taraftar profiline sahibiz. nasıl ki mercedesîn 1900 lü modeli de fuarda sergilenen 2050 lerin hayali concept otomobili de birbirinden dünya kadar farklı olduğu halde garip bir biçimde aynı çizgiyi taşımayı başarabiliyorsa galatasaray taraftarı da öyle bence. modernleşiyor, gelişiyor, ilerliyor ama bir şekilde ruhunu koruyor. bence ( ki bu fakir bundan olayı mutludur) nesilden nesile geçen soylu bir alışkanlıktır galatasaray taraftarlığı.
  • 3425
    23 ekim 2013 galatasaray fc kobenhavn maçında rezil bi performans sergiledi. maçın 85. dakikasında stadın yarısı boştu. ultraslan desen 80 de başladı ölüm varmış korku varmışa. ulan kale arkaları bile boşaldı dakika 85te. bi daha ömür billah o stada giremezsiniz umarım. küfür etmememek için kendimi zor tutuyorum. işim çıktığı için kombinemi gişe fiyatından kiralıyorumcular götünüze kına yakın 150tl para geçti elinize.
App Store'dan indirin Google Play'den alın