sevgili fatih hocam
her zaman herşeyin en iyisine layık olduğunu düşündüğümüz galatasaray'ın adı yine en önde anılsın diye yıllardır klavye çürüttüğümüz bu sözlük üzerinden bu satırları yazma imkanını buluyorum. bir şekilde sana kadar ulaşır mı bilinmez. baba tarafından hemşerin olan, 1989 doğumlu bir kardeşin olarak içimden gelenleri yazmak istedim...
galatasaray'dan gelen transfer teklifini "şeref duyarım" diyerek kabul ettiğin günleri, bir lig şampiyonluğu kazanamama pahasına kariyerini galatasaray'a adamanı, aslen hücuma yönelik bir oyuncu olmana rağmen kale çizgisinden top çıkardığın için "sementha" lakabı aldığı günleri göremedim. aklımın futbola ve birçok şeye yeni yeni ermeye başladığı dönemlerde adeta hayata 2-0 önde başlamamıza sebep olan o saltanat günlerini hayal-meyal yaşadım. o kadronun nasıl bir emekle ortaya çıktığını, türk sporunun uluslararası alanda çığrını nasıl açtığını yıllar sonra geçmişi okuyarak öğrenebildim...
bazen buruk bir gülümsemeyle "popescu 'gitmeseydin şampiyonlar ligi'ni alırdık' dedi, bence de alırdık" diye anlattığın o ayrılıkla büyümeye başlamıştık aslında. o yıllarda anlamlandıramasak da zaman içinde muhakeme edebilecek kadar hakim olabilmiştik konuya. senin adam ettiğin, galatasaray efsanesi yaptığın kahpelerin kurşunuyla giden bir şampiyonluğun ardından mahalle maçında gol atınca "rui costaa" diye bağıran bir elemanla kendimizi avuttuk. o yıllarda herkes hagi, herkes hakan şükür'dü be hocam mahallede; hayal meyal bir okocha hatırlıyorum sadece...
elbette şarkısı eşliğinde mabedin çimlerine ayak bastığın gün "kavuşmak" fiilinin her türlüsünü yaşıyordu bu bedenler ve fenerli rambo bile keyifleri kaçırmaya yetmiyordu. masa başında kaybedilen bir şampiyonluğun ardından soyunma odasında ağlayan kaptan bülent'le aynı anda göz yaşı döktüğümüzü sinemada gördüğümüz yıllardı..
galatasaray tarihinin en çileli sezonlarından biriydi bir sezon ertesi.. bizim gibi büyümüş çocuklar için akıl almaz birşeydi.. o yılların toyluğuyla gözümüz kimseyi görmezdi, senin için de atıp tutmuşluğumuz olmuştur, gıyaben bir özür olsun.. o sezon öyle boktan bir sezon, o takım öyle boktan bir takımdı ki kim olsa birşey yapamazdı hocam; tamas falan neydi öyle hakkaten adını anmaya değmez.. damardan hagi vermişlerdi de, az biraz sakin tamamlamıştık o yılları...
sonrasında sensizliğe alışmaya çalıştık... efsanevi iki şampiyonluk üstüne senin milli takımınla cila çektik; elinde kalan 11 tane sağlam futbolcuyla şimdilerde ortalığı parçalayan almanya'ya kafa tutuşunun buruk tadı kaldı ağızlarda.. şimdi senden güya medet umanlar seni aldığın maaşla, ailenle/evlatlarınla/kıymetlinle yıpratmaya çalışırlarken biz de "kucaktan kucağa" gezdik durduk be hocam.. hiçbiri senin gibi olmadı tabi.. kendimizce çok çile çektik, senin futbolculuk yıllarında çektiğinin yanında ne kalır bilemiyorum ama.. arada yine damardan verilen hagi bile derman olamadı...
"kümede kal galatasaray" bağırtılarını televizyondan dinleyip gözlerin buğulandığı, yumrukların sıkılıp parmakların ısırıldığı günlerdi... tanıdığımız, bildiğimiz, büyüdüğümüz galatasaray bu değildi... derken "galatasaraylı fatih" olarak yuvana döndün, bizi de hayata döndürdün...
ondan sonrası yakın geçmiş, hatta belki de şimdiki zaman hala... kimimiz çocukluğumuza, kimimiz ilk gençliğimize döndük... "onlar"sa battıkça battılar... biz yukarıya çıkmaya çalıştıkça onlar da paçamızdan bizi de batağa çekmeye çalıştılar. hala daha çalışıyorlar. sahada birşey yapmaya ne yürekleri, ne yetenekleri yetmiyor. ama saha dışında hep çalışıyorlar, hala daha çalışıyorlar.. belki bunu bir şekilde bertaraf etsek de durmayacaklar... ama biz kavga etmeyi senden öğrendik be hocam, bildiğimizden şaşırtma bizi ne olur...
tavsiye vermek ya da istekte bulunmak gibi birşey yapmayacağım, biliyorum ki uzaktan sallamak en kolayı... biz seni sevioruz, sana güveniyoruz. kocaman "adanalı" yüreğini, omurganı, kariyerini, mücadeleci kimliğini biliyoruz...
en önemlisi seni
galatasaraylı fatih olarak biliyoruz...
gözünü seveyim bizi bildiğimizden şaşırtma, pusulamızı arattırma...