1001
sayın hocam,
birkaç gün önce “son dört yıldır oynadığımız futbolu beğenmiyorum” diye yazmıştım. bunu daha önce de söyleyen vardı. (örneğin hıncal uluç.) ancak kimse hıncal uluç’un bu söylemlerini tekrar etmiyordu. ben yazdıktan sonra serdar ali çelikler dahil birçok spor yorumcusundan bunu duydum. türkiye’deki tüm spor medyasının galatasaray sözlüğü takip ettiğini de biliyorum. bu nedenle gerek benim gerekse diğer bazı sözlük yazarlarının entrylerinin birçok yorumcu ve muhabiri etkilediği kesin. tabii ki fbjk amigosu yazar ve yorumcular, özellikle bizim eleştirilerimizi çarpıtarak kullanıyorlar bunu da belirteyim.
ben samimi duygularla son dört yıldaki futbolu beğenmediğimi yazdım ama bunu serdar ali çelikler’in çarpıttığı anlamda yazmadım.
benim söylediğim şuydu: türkiye’de iyi futbol oynanmıyor. en iyi oyunu oynadığı iddia edilen takımlar bile tat vermiyor. türkiye ölçülerinde en iyi futbolu oynayan takımlardan biri de tabii ki galatasaray ama bu oyun avrupa ölçeğinde çok yetersiz ve bu nedenle de beğenmiyorum. alanyaspor ve beşiktaş iyi futbol oynuyor diyorlar ama onlarınki de bir var bir yok. özellikle alanyaspor, reytingi yüksek maçlarda iyi oynuyor ama arka plandaki maçlarda sıradanlaşıyor. aldığı puanlardan da belli zaten bu. beşiktaş ise sadece bir futbolcuya bağlı futbol oynuyor. aboubacar sakatlansa sıradan bir anadolu takımına dönüşecekler. bir futbolcuyla türkiye’de belki bir yerlere gelirsin ama avrupa’da sana adım attırmazlar.
bu gerçeklere rağmen, hızlı ve isabetli tek pas oyununu, topa doğru hamleli ve alan daraltma taktiğini beşiktaş bizden iyi uyguluyor. sadece hamleli oyunları sayesinde her maç çok kritik pozisyonlarda başarı sağlıyorlar. bunun futbolcu yapısından kaynaklandığını düşünenler olabilir ama bence ilgisi yok. sergen, ilk maçlarında narin oynayan ghezzal gibi bir futbolcudan canavar yarattı adeta. biz ise pas oyunu ve hızlı kanatlarla sonuca gitme peşindeyiz.
bizde hamleli oyunu en iyi oynayan futbolcular marcao, luyindama, taylan, gedson ve mustafa muhammed. (kerem de öyle ama ilk onbirde yok) bunlar dışındaki futbolcularımız tamamen ayaklarına top bekliyorlar. hele iki emre ve arda iyice general rolündeler.
belki biraz futbolcuların yapısından böyle ama bence daha çok takımın benimsediği oyun tarzından kaynaklanıyor bu. bizde oyuncular topa hep mesafeli duruyorlar. gedson ve taylan dışında rakibe baskı yapıp top kazanmayı düşünen yok. mustafa muhammed de hücum alanında rakiple boğuşuyor o kadar. beşiktaş’ta ise hemen bütün futbolcular topu kazanmanın peşinde ve bu nedenle de hepsi rakiplere baskı yapıyor. topu kaptıklarında da hızlı paslarla sonuca gidiyorlar. tekrar ifade edeyim ki onlarda da aboubacar dışında kreatif futbolcu olmadığından istenen tadı veremiyorlar. vitrin maçları dışında onlar da tatsız-tutsuz oynuyor.
bizim 2000 uefa kulasını alan takımda hagi dışındaki tüm futbolcularımız hamleliydi ve topu kazanmak için tamamı mücadele içine giriyor rakibe baskı yapıyordu. kimse birisi kazanıp topu bana atsın diye beklemiyordu. şimdi ise iki-üç futbolcu dışındakiler topu kazanmak için mücadele ve rakibe baskı yerine, birisi topu kazansın bize versin de pas yapalım diye düşünüyorlar. tabii ki böyle başarı gelmez. bir maç iyi bir maç kötü, yani kör-topal yürürsün o kadar.
toptan ve rakipten uzak durmak, geri kaçmak bize selçuk inan’dan miras kaldı. 96-2000 takımının kazandırdığı alışkanlıkları kaybettik. selçuk inan'a bakan herkes toptan kaçar oldu. benim selçuk inan’da en çok eleştirdiğim konu buydu. selçuk inan gitti ama bu alışkanlık tüm takıma sirayet etmiş sanki.
rakiplerimiz bizi o kadar mücadele ve baskıdan mahrum görüyor ki hemen tüm takımlar bize pres uyguluyor. sakın stoperlerin yaptığı bireysel hatalara sığınma. onların hatalarının asıl nedeni rakiplerin amansız presidir. bu prese rağmen o hatalar yapılmamalıydı diyebiliriz ama asıl nedeni görmezsek düzeltemeyiz.
toptan kaçmak yerine topa doğru hamleli, rakiplere baskı yapan, topu kazanmak için birlikte mücadele eden bir takım yaratmak ise sizin göreviniz sayın hocam.
birkaç gün önce “son dört yıldır oynadığımız futbolu beğenmiyorum” diye yazmıştım. bunu daha önce de söyleyen vardı. (örneğin hıncal uluç.) ancak kimse hıncal uluç’un bu söylemlerini tekrar etmiyordu. ben yazdıktan sonra serdar ali çelikler dahil birçok spor yorumcusundan bunu duydum. türkiye’deki tüm spor medyasının galatasaray sözlüğü takip ettiğini de biliyorum. bu nedenle gerek benim gerekse diğer bazı sözlük yazarlarının entrylerinin birçok yorumcu ve muhabiri etkilediği kesin. tabii ki fbjk amigosu yazar ve yorumcular, özellikle bizim eleştirilerimizi çarpıtarak kullanıyorlar bunu da belirteyim.
ben samimi duygularla son dört yıldaki futbolu beğenmediğimi yazdım ama bunu serdar ali çelikler’in çarpıttığı anlamda yazmadım.
benim söylediğim şuydu: türkiye’de iyi futbol oynanmıyor. en iyi oyunu oynadığı iddia edilen takımlar bile tat vermiyor. türkiye ölçülerinde en iyi futbolu oynayan takımlardan biri de tabii ki galatasaray ama bu oyun avrupa ölçeğinde çok yetersiz ve bu nedenle de beğenmiyorum. alanyaspor ve beşiktaş iyi futbol oynuyor diyorlar ama onlarınki de bir var bir yok. özellikle alanyaspor, reytingi yüksek maçlarda iyi oynuyor ama arka plandaki maçlarda sıradanlaşıyor. aldığı puanlardan da belli zaten bu. beşiktaş ise sadece bir futbolcuya bağlı futbol oynuyor. aboubacar sakatlansa sıradan bir anadolu takımına dönüşecekler. bir futbolcuyla türkiye’de belki bir yerlere gelirsin ama avrupa’da sana adım attırmazlar.
bu gerçeklere rağmen, hızlı ve isabetli tek pas oyununu, topa doğru hamleli ve alan daraltma taktiğini beşiktaş bizden iyi uyguluyor. sadece hamleli oyunları sayesinde her maç çok kritik pozisyonlarda başarı sağlıyorlar. bunun futbolcu yapısından kaynaklandığını düşünenler olabilir ama bence ilgisi yok. sergen, ilk maçlarında narin oynayan ghezzal gibi bir futbolcudan canavar yarattı adeta. biz ise pas oyunu ve hızlı kanatlarla sonuca gitme peşindeyiz.
bizde hamleli oyunu en iyi oynayan futbolcular marcao, luyindama, taylan, gedson ve mustafa muhammed. (kerem de öyle ama ilk onbirde yok) bunlar dışındaki futbolcularımız tamamen ayaklarına top bekliyorlar. hele iki emre ve arda iyice general rolündeler.
belki biraz futbolcuların yapısından böyle ama bence daha çok takımın benimsediği oyun tarzından kaynaklanıyor bu. bizde oyuncular topa hep mesafeli duruyorlar. gedson ve taylan dışında rakibe baskı yapıp top kazanmayı düşünen yok. mustafa muhammed de hücum alanında rakiple boğuşuyor o kadar. beşiktaş’ta ise hemen bütün futbolcular topu kazanmanın peşinde ve bu nedenle de hepsi rakiplere baskı yapıyor. topu kaptıklarında da hızlı paslarla sonuca gidiyorlar. tekrar ifade edeyim ki onlarda da aboubacar dışında kreatif futbolcu olmadığından istenen tadı veremiyorlar. vitrin maçları dışında onlar da tatsız-tutsuz oynuyor.
bizim 2000 uefa kulasını alan takımda hagi dışındaki tüm futbolcularımız hamleliydi ve topu kazanmak için tamamı mücadele içine giriyor rakibe baskı yapıyordu. kimse birisi kazanıp topu bana atsın diye beklemiyordu. şimdi ise iki-üç futbolcu dışındakiler topu kazanmak için mücadele ve rakibe baskı yerine, birisi topu kazansın bize versin de pas yapalım diye düşünüyorlar. tabii ki böyle başarı gelmez. bir maç iyi bir maç kötü, yani kör-topal yürürsün o kadar.
toptan ve rakipten uzak durmak, geri kaçmak bize selçuk inan’dan miras kaldı. 96-2000 takımının kazandırdığı alışkanlıkları kaybettik. selçuk inan'a bakan herkes toptan kaçar oldu. benim selçuk inan’da en çok eleştirdiğim konu buydu. selçuk inan gitti ama bu alışkanlık tüm takıma sirayet etmiş sanki.
rakiplerimiz bizi o kadar mücadele ve baskıdan mahrum görüyor ki hemen tüm takımlar bize pres uyguluyor. sakın stoperlerin yaptığı bireysel hatalara sığınma. onların hatalarının asıl nedeni rakiplerin amansız presidir. bu prese rağmen o hatalar yapılmamalıydı diyebiliriz ama asıl nedeni görmezsek düzeltemeyiz.
toptan kaçmak yerine topa doğru hamleli, rakiplere baskı yapan, topu kazanmak için birlikte mücadele eden bir takım yaratmak ise sizin göreviniz sayın hocam.