bugün galatasaryın kaybetmesine hiç üzülmedim desem yeri vardır.
(bkz:
8 mayis 2010 galatasaray antalyaspor maci)
bugün beni tek üzen olay
emre aşık'ın futbolu bırakmasıydı, son maçı oluşuydu. üzüldüm çünkü çok sevdiğim takımım bare bu adama, galatasaray'a senelerce hizmet vermiş bir insana, bu gününde zaferle ayrılmayı başaramamasıdır. taraftarlar arasında herkesin çok sevdiği bir oyuncusu vardır, kimisi için
arda, kimisi için
sabri, çoğumuz için
harry kewell ve ya
lucas neill. benim içinse saygı duyduğum, belkide platonik aşk mi desem çözemedim, çok beyendiğim bir futbolcuydu
emre aşık. teknik yönden bahsetmiyorum, çünkü emre bir
popescu değildi, ama seneler geçtikçe yıllanmış bir şarap gibi kendini geliştirdiğni gösterirdi. bu geliştirmeyi keşke 30 yaşını geçmeden gösterseydi diye çok insan düşünmüştü, ama bazı insanlar belirli bir yaştan sonra olgunlaşıyorlar malesef. emre de öyleydi.
kafamda emre hakkında 3 önemli kare kalmış. biri italyan kasklı polise yumruk atarken, biri lugano'yu ısırırken, ve biride euro 2008'deki hırvatistan maçında semihe kafayla assist yaparken.
- o kasklı polisin üstüne yürüyüşü zaten ayrı bir delilikti, gençti yedi cezayı!
** - luganoyu ısırışı ayrı bir komikti!
** - 2008 performansı parmak ısırtı! kafaya yediği darbelerde cabası.
emre aşık hayatında başarılar, mutluluklar dilerim, arada bir ali samiyen'e veya aslantepe'ye gelde yakışıklı görelim, kameralar çeksin seni. açık mektup gibi oldu bu ama aklımdakileri yazmak istedim. herşey gönlünce olsun!
(bkz:
adam gibi adam emre aşık)