(bkz:
#2351580)
bu entrysine katılmadığım renktaş yazar.
çeşitli sanat eserleriyle olan duysal iletişimimizde, hemen o an zihnimizde uyandırdığı hayranlık hissinin dimağımızda bıraktığı lezzet elbette tartışılamaz.
bir de yıllar sonra o anı tahayyül edip lezzeti tekrar tatmak gibi ikinci bir hissiyat vardır.
bir tabloyu izlerken beynimizin frontoparietal korteksine bununla ilgili hatırayı elektrokimyasal olarak kodlarız.
yıllar içinde bu kodlar dejenerasyona uğrar ve hatıranın detaylarını unutur, anıyı geri çağıramayız.
anıları tazelemenin, zihnin derinliklerine yolculuk yapmanın çeşitli yolları vardır.
belki o an çalan bir müziği yıllar sonra duymak, o an çektiğiniz bir fotoğrafa uzun zaman sonra bakmak, yanınıza alıp sakladığınız küçük bir objeyle tekrar karşılaşmak gibi şeyler sizin için bunu kolaylaştıracaktır.
bilgiyi motomot hafızaya (frontoparietal korteks) kazımak yerine bunu duygusal bir travma, basit bir ses, görüntü ile ikinci bir bağlantı (amigdala) kurarak beyine kazımak daha verimlidir.
bunun en basit örneği sözlü sınavda hocanızın size sorduğu ve cevaplayamadığınız soruyu bundan sonra öğrenirsiniz ve muhtemelen uzun yıllar unutmazsınız.
neden?
çünkü sorunun kendisine ait saf bilgiyle beraber, sınav esnasında yaşadığınız duygusal travmanın hatırası beyninizde frontoparietal kortekse ek olarak amigdalayı da uyardığı için daha sağlam nöronal bağlantılar oluşur.
özetle yaşadığınız güzel anların mümkünse kısa videosunu, değilse fotoğrafını çekin; hatta o an kimseyi rahatsız etmeyen küçük çılgınlıklar, espriler yapın ki mümkün mertebe daha fazla nöronu aktif edin.
ön yargılı olmayın, kameralı telefon gibi popüler kültür ürünlerinden cüzzamlı gibi kaçmayın, herşeyi kararında yapmak güzeldir, size lazım olanı alın, geri kalan anın tadını çıkarın.