• 157
    turu geçersek dortmund gelse diye dua ediyorum. gelmesin diyen arkadaşlara da zaten şampiyonlar ligi gibi bir yerde, bu seneki hedefimiz turu geçmek olduğu için gelecek olan rakibin çok da önem arz etmediğini belirtmek isterim. ayrıca derede boğulmaktansa, okyanusta boğuluruz. yenilirsek de dortmund gibi bir takıma yenildik diye avuturuz kendimizi. şahsi kanaatimce hücum futbolu oynayan bir takım olduğu için, karşılaşırsak çok zevkli ve karşılıklı gollerin olduğu güzel bir maç olur. ayrıca başımızdaki teknik direktör, euro 2008'de almanya karşısında uğur borallarla, kazımlarla falan harikalar yaratmıştı. rakibe saygı duyalım, ama gözümüzde de büyütmeyelim sonuçta biz de galatasarayız; çatladıkkapıspor değil!
  • 160
    kuralar çekildiğinde futbol dünyasındaki genel algı madrid ve city çıkar, bvb avrupa ligine kalır şeklindeydi. fakat ölüm grubunda son maçlarının oynandığı bugün görüldüki hiç bir şey beklenen gibi olmadı.. inanan bir teknik adam ve onun takımı 6 maçlık öyle bir performans sergilediki taraflı tarafsız herkesin saygısını kazandı..

    oynadığı 5 maç sonunda ölüm grubunda liderliği garantiliyen bvb son maçta city karşısına bunu kutlamak için çıkıyordu. jürgen klopp zorlu bundesliga mücadelelerinide düşünerek kadroda büyük rotasyona gitti. kirch, santana, leitner, perisic, großkreutz ve schieber oyuna ilk 11de başlarken, koray, mustafa, bittencourt gibi genç isimler kulübedeydi.

    maça kazanmaya ihtiyacı olan city istekli başladı ve bvb yarı sahasına yerleştiler. fakat bvb busezon tüm ş.ligi maçlarında olduğu gibi yine iki kişilik koşarak, alanları daraltarak rakibe pozisyon vermemeye kararlıydı. maçta ilk tehlikeli an 11.dakikada kirch'in uzaktan vuruşu ile geliyor city kalecisi hart zorlanmadan topa hakim oluyordu. 24.dakikada dzeko'nun altıpas üzerine çevirdiği topa tevez'den önce dokunan schmelzer city'nin öne geçme şansını engelledi. 32.dakikada dzeko çok etkili bir şutla gol aradı fakat weidenfeller son zamanlardaki iyi performansı ile topu çıkarmayı başardı. ilkyarının son bölümlerinde bvb reus ile tehlike yaratsada golü bulamadı ve ilk 45 dakika golsüz sona erdi.

    jürgen klopp devre arasında reus'uda kenara almayı tercih etti ve kuba oyuna girdi. ikinci 45 dakika dzeko'nun kafa vuruşu ile hızlı başladı bu pozisyonda weidenfeller yine başarılıydı. bvb bu devrede çok daha istekli top yapan bir oyun ortaya koymaya başladı. ilk yarı city'i durduran bvb ikinci yarıda golü atmaya kararlıydı. 49'da schmelzer'in kullandığı serbest vuruşa hummels dokunamadı, 53de ilkayın pasına gelişine çok güzel vuran perisic'in ve 54.de müsait pozisyonda olan großkreutz'un şutlarında hart başarılı kurtarışlara imza etti.
    bu tehlikeli atakların ardından 57.dakikada bvb tribunleri ayağa kalktı sağ kanattan kuba'nın yerden ortasına kayarak dokunan schieber topu city ağlarına göndererek takımını 1-0 öne geçirdi.
    golden 1 dakika sonra schieber farkı ikiye çıkarma fırsatı yakalasada kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonda yaptığı aşırtma vuruş ile hart'ı geçemedi.

    skor avantajınıda alan bvb çok daha güvenli ve gururlu biçimde oyununu oynarken tribunlerde iyiden iyiye parti havasına girdi.. kalan dakikalarda tevez, leitner ve lewandowski girdikleri pozisyonları değerlendiremeyince bvb maçtan tek golle galip ayrıldı.
    bu sonuçla bvb grubunu 14 puanla yenilgisiz olarak lider tamamladı ve gruptan çıkmaya hak kazandı. bvb ölüm grubunda evindeki 3 maçıda kazanırken deplasmanda 1 galibiyet 2 beraberlik aldı. 2 beraberliğinde son dakikalarda yenilen gollerle gelmesi belkide çok daha büyük bir başarının kazanılmasını engelledi. rüya gibi başlayan şampiyonlar ligi grup aşamadı büyük bir parti ile kapandı bvb adına.. bvbtribunleride bu maç öncesi yaptıkları güzel koreografi ile yine dünya gündemine oturmayı başardı.

    http://bvb09tr.blogspot.de/
  • 162
    iflastan sıfır borca: bir yeniden doğuş hikayesi

    tarih 25 mayıs 1997
    şampiyonlar ligi finali.
    yer münih olimpiyat stadı.
    yani bayern münih’in evi.

    finaldeki takımlardan biri, bayern’in almanya’daki en büyük rakiplerinden olan borussia dortmund. sarı siyahlılar, italyan devi juventus ile oynadıkları büyük finali 3-1 kazanarak kupayı münih’te kaldırıyorlar. ancak bu zafer dortmund için bir anlamda sonun başlangıcı da oluyor. çünkü, o zamanki başkan gerd niebaum’un büyük zaferin sarhoşluğu içinde adeta ‘büyüklük kompleksine’ girmesi bayern münih’i kopyalayarak geçmeye çalışması, dortmund’u krize sürükleyen etkenlerin başında geliyor.

    bu süreçte kulübün plansız şekilde borsaya açılması, geleceği düşünmeden yapılan gereksiz pahalı transferlerle paraların adeta saçılması, bu işin sonunun iyi gelmeyeceğinin habercisi gibiydi. nitekim beklenen oldu ve kulüp iflas noktasına geldi. öyle ki, bundesliga için lisans alamayacak duruma gelen dortmund’u uli hoeness’in verdiği kredi kurtardı.

    dortmund en başarılı yıllarını kendi bünyesinden yetiştirdiği futbolcuların çoğunlukta olduğu dönemlerde elde etmiştir. örneğin, 1997 yılında şampiyonlar ligi şampiyonu olan dortmund’un final maçında juventus’a karşı 3’üncü golünü atan lars ricken, borussia alt yapısında yetişen ve o gün 21 yaşında olan bir oyuncuydu.

    özünden uzaklaşmak kulübe yarar sağlamazken; takım bundesliga’da sadece 2001/2002 sezonunda şampiyon olabildi. bu şampiyonluğun ardından dortmund için artık borcun giderek arttığı, başarısızlıklarla geçen yıllar başladı. büyük tribün potansiyeline, borsaya açılmasına ve stadyumun satışına rağmen kulübün borcu 2005’de 183 milyon euro’ya kadar yükseldi. bunun sonucunda çıkmaza giren başkan gerd niebaum ve menajer michael meier istifa ettiler.

    15 şubat 2005’de kulüp başkanlığına galatasaraylılar’ın da neuchatel davasından yakından tanıdığı reinhard rauball, kulübün idari direktörlüğüne ise 1959 doğumlu iş adamı hans-joachim watzke geldiler.

    watzke gelir gelmez 5 basamaklı bir plan hazırladı:
    1- iflası engelleme
    2- yeniden yapılanma
    3- felsefe değişikliği
    4- uygulama
    5- sürdürebilirlilik

    derhal küçülme kararı alan watzke, tüm yüksek maaşlı oyuncuları satıp yeniden özüne dönmeye ve genç oyunculara yatırım yapmaya başladı. kulüp sadece elinde olan parayı harcadı ve kesinlikle yeni borç alınmadı. dışarıdan işine karışmak isteyen kimseye taviz vermedi, kendi yolundan gitti. böylece ilk aşamada iflas engellenmiş oldu.

    artık yeniden yapılanma başlamıştı. ancak bu süreç borçların azalmasına, stadyumun tekrar kulübe kazandırılıp geri alınmasına ve kulübün sallanarak da olsa yeniden ayakları üzerinde durmasına rağmen sancılı geçti. takım 7’incilikten yukarı çıkamazken 2007/2008 sezonunu 13’üncü sırada bitirdi ve bir çok teknik direktör gelip gitti. bunların içinde nuri şahin’e 16 yaşında iken forma vererek bundesliga tarihinin en genç oyuncusu ve en genç gol atan oyuncu unvanlarını kazanmasını sağlayan hollanda milli takımı eski teknik direktörü bernd van marwijk da vardı.
    şimdi sıra felsefenin değişmesine gelmişti. ancak bunu uygulayacak kişiye de ihtiyaç vardı. 2008 yazında watzke, çok önemli bir hamle yaparak mainz’da futbolcu ve teknik adam olarak yıllarını geçiren ama takımdan ayrılacağını açıklayan, hem kulübün yeni politikasına uygun bir tarzı olan hem de seyirci ile çok iyi iletişim kurabilen jürgen klopp ile anlaşarak bugünlerin temelini attı.

    mainz gibi mütevazı bir kulüpte çok başarılı olan ve gençlerin temeli oluşturduğu takım yaratan klopp, dortmund gibi alt yapısı sağlam ve müthiş bir seyirci potansiyeli olan bir takım için adeta bulunmaz bir nimetti. işi bilen yardımcıları ve çok başarılı bir scout ekibi ile işe koyulan dortmund teknik direkörü, geldikten sonra transfer döneminde kulübün ekonomik politikasına sadık kalarak ilk etapta dortmund’un amatör takımından, içlerinde bugün değeri 30 milyon euro’ya vuran 17 yaşındaki götze dahil 6 oyuncuyu kadroya aldı.
    nuri şahin gibi kulüpten yetişmiş genç oyuncuya sorumluluk vererek onu kaptanlığa kadar yükseltti.
    bunun yanında japonya 2’nci ligi’nden bu sezon başında 20 milyon euro’ya manchester united’a satılan o dönem 21 yaşındaki kagawa’yı 350 bin euroya transfer etti.
    bugün piyasa değeri 12,5 milyona gelen sağ kanat savunucusu polonyalı milli oyuncu piszczek, bonservis bedelsiz geldi.
    24 milyon değerindeki hummels b.münih’ten 4 milyona, 18 milyon değerindeki subotiç mainz’dan 4,5 milyona alınırken şimdilerde 7,5 milyon değerindeki sol kanat savunmacısı schmelzer alt yapıdan takıma monte edildi.
    bugünkü değeri 4 milyon olan 1860 münih’in 17 yaşındaki yıldızı leitner 800 bin euro’ya, aynı takımdan bugün 14 milyon değerindeki sven bender bedelsiz olarak alındı.
    şu an değeri 25 milyon euro’ya varan 21 yaşındaki polonyalı milli santrfor lewandowski 4 milyon 750 bin euro’ya, 10 milyona ulaşan vatandaşı blaszczykowski 3 milyona alınırken; 8 milyon değere ulaşan grosskreutz, ahlen’den bedelsiz olarak geldi.

    klopp’un dortmund’u, daha ilk sezonunda ligin son haftasında avrupa ligi’ne katılma hakkını son anda kaçırdı. bir sonraki sezon yükselen grafik ile dortmund bu defa ligde 5’inci sırayı alarak avrupa’ya dönüş yaptı. klopp’un kaliteli çalışma metotları ve yarattığı ‘takım olma’ olgusu ile her sezon biraz daha üzerine koyan dortmund, son 2 yılı şampiyon olarak tamamladı, son almanya kupası’nı da almanya’nın en büyüğü b.münih’i hezimete uğratarak müzesine götürdü. bu sezonki yaş ortalaması 24,2 olan sarı-siyahlı ekipte 28 kişilik kadroda sadece 4 oyuncu 30 yaş ve üzeri. bunlardan yalnızca kaleci weidenfeller ve kaptan kehl ilk 11 oyuncusu.

    sempatik ve cana yakınlığı ile de öne çıkan klopp, almanya’da öylesine bir fenomen oldu ki, yarattığı takımla taraflı tarafsız herkesin sevgisini ve takdirini kazandı, ünü ülke sınırlarını aştı.

    dortmund’un bu krizden çıkmasındaki en büyük etkenlerden biri olan müthiş seyircisini de unutmamak gerekiyor. şampiyon olduğu sezon stadyum kapasitesi nedeni ile 62 bin seyirci ortalaması ile oynayan sarı-siyahlılar, bunu bir sonraki sezon 67 bine yükselttiler. 2003-2004 sezonunda stadyumun büyütülmesi ve kapasitesinin 80 bine çıkartılması ile ortalama biranda 80 bine yükseldi ve onca başarısız geçen yıla rağmen 72 binin altına hiç düşmedi.

    dortmund’u 7 yıl önce 180 milyon euro borçla alan watzke’nin kontratı kısa bir süre önce 2016’ya kadar uzatıldı. göreve geldiğinde 87 milyon olan gelir son sezonda 215 milyon euro’ya çıktı. sponsorlardan elde edilen gelirler tavan yaptı. geçen sezon sonunda 40 milyona inen borç bu yıl elde edilecek gelirlerle neredeyse sıfırlanma noktasına geldi. kulüp borsaya açıldığından bu yana ilk kez kar payı dağıttı ve ayakları üzerinde durabilen sağlam bir yapıya kavuştu.

    artık sıra sürdürebilirlilik olgusunun yerleşmesinde. watzke şimdi bunun için planlarını yapıyor. hedef tabii ki bir gün yine şampiyonlar ligi’ni kazanmak. ama artık kimse 1997 şampiyonluğunun ardından yapılan pahalı hataları ve sonuçlarını hatırlamak dahi istemiyor ve geleceğe umutla bakıyor.

    hüseyin özkök
  • 172
    2013 yılınun şampiyonlar ligi şampiyonluğu adayıdır. kim ne derse desin. gözümde manu barca madrid gibi takımlardan farkı yoktur şuan. son yıllarda kulübümüzle benzer şekilde tekrar yapılanmaya gitmesi ve bu kadar kısa sürede başarıya ulaşmaları bende hayranlık uyandırmıştı. yapılanmaya bizden 1 yıl evvel başladılar. ilk yıl gruptan çıkamadılar ama bu yıl en büyük adaylardan biri bu takım. biz 1 yıl geriden takip etmemize rağmen ilk yılımızda son 16 gördük. onlar muhtemelen 2 yıl üst üste şampiyonluğu alıp daha da sağlam basmak istediler ayaklarını. darısı başımıza diyelim. en büyük dileğim bir gün şampiyonlar ligi kupasını galatasarayımın alması ama biz alamıyorsak onlar almalı.
  • 173
    şampiyonlar ligi 2012-2013 sezonu'nda şu haliyle real madrid'i durdurabilecek iki alman takımından birisi gibi görünüyor. diğeri haliyle bayern.

    aslında jürgen klopp'un sisteminde zaman zaman dengesizleşen bir takım dortmund. özellikle kendisine ters gelen takımlar karşısında (schalke 04,hamburg vb) takımın eli ayağına dolaşıyor. şampiyonlar ligi'nde ölüm grubu dahil henüz bileğini büken ise çıkmadı. bayern'in şampiyonluğunu ilan ettiği bundesliga'da şampiyonlar ligi'nin garantilemiş olmanın rahatlığını yaşıyorlar elbette. tüm takım şampiyonlar ligi'ne kilitlenmiş durumda. çeyrek finalde tekrarreal madrid ile eşleşmesini umuyorum ki ak koyun kara koyun ne imiş iyice belli olsun.

    eğer daha önce bir eşleşme olmazsa şampiyonlar ligi finalini oyanayacak iki alman takımından biriborussia dortmund olur. orada da bayern mi dortmund mu sorusunun cevabını buluruz.
  • 175
    13 mart 2013 gecesi seher vaktine kadar porto ile beraber bir kaç saat bu sezon oynadıkları maçları seyrettiğim ve şampiyonlar ligi çeyrek finali eşleşmelerinde şimdilik psg ile beraber kurada çekilebilecek en iyi takım.
    şimdi bir çok renktaşım oynadıkları total futbola bakıp itiraz edecek, hatta "kendi yazdıklarınla çelişiyorsun" diyecekler ama yakından incelemeye alınca zaafları daha net görülen bir takım olarak görüyorum bvb'yi.
    iki ayrı dortmund var karşımızda. 1- büyük maçlarda büyük oynayan, hızına yetişilemeyecek derecede tempo yapan bir alman makinası. 2-) küçük maçlarda eli ayağına dolaşan, iki top yapamayan, ikinci sınıf bir bundesliga takımı gibi parlayıp sönen acemiler mangası.

    önce şampiyonlar ligi: herkesin malumu ki bu takım real madrid, city ve ajax'ın olduğu ölüm grubu'ndan namağlup çıktı. (gerçi schalke 04 de öyle çıkmıştı ya, verdik eline küsküyü:) neyse). yani sürekli büyük maç oynadılar. kendi sahaları olan signal iduna park'ta, ya da herkesin bildiği adı ile westfalenstadion'da şampiyonlar ligi'ndeki tüm maçlarını kazandılar ve bu sahada kendilerine gol atabilen tek takım real madrid ve tek futbolcu cristiano ronaldo.
    buna karşın deplasmanda oynadıkları 4 maçtan sadece ajax maçını kazanabildiler ve haliyle bütün deplasman maçlarında gol yediler. 1 galibiyet ve 3 beraberlik. tabii bu alınan beraberliklerin birisi city of manchester stadium, diğeri barnebau'da olunca kıymetleri bir başka oluyor.
    real madrid ile oynadığı her iki maçı izlemiş, üzerine bir de maç özetlerini didik didik etmiş bir deli oalrak söyleyeyim ki real madrid ya da bayern münih'i şu şartlarda durdurabilecek,aşabilecek tek sistemi jürgen klopp yaratmış ve uyguluyor. ancak bu sistem barcelona karşısında işlemez, o ayrı. olası bir eşleşmede katalanlar,klopp efsanesini fena dağıtırlar.

    şampiyonlar ligi'nde klasik4-2-3-1 sistemini bozmadan oynuyor dortmund. teknik direktör jürgen klopp 19 futbolcudan yararlanmış devler ligi'nde (ivan perisic bu futbolcular arasında ve ara transferde wolfsburg'a gitti). oynadıkları sekiz maçın tamamında forma giymiş dört isim var: en golcü futbolcuları olan santrafor robert lewandowski, sol bek marcel schmelzer, orta sahada marco reus ve kalecileri roman weidenfeller.

    takımın en golcü ismi 5 gol atan lewandowski. onu 3 gol ile marco reus ve 2 gollemario götze takip ediyor. takımın beyni olan götze aynı zamanda şampiyonlar liginde attıkları 15 golün yarısının asisitini yapmış. 7 asisti var. 15 golün 3 tanesini de savunma oyuncuları kaydetmiş.

    oyunu tarzlarını aşağı yukarı herkes biliyor. özellikle şampiyonlar ligi'nde sürekli dikine oynayan, her ataklarını en az ortalamada dört oyuncu ile yapan, savunmada sağlam duran, kanatları çok iyi kullanabilen, direnci yüksek ve maç başına 120 km'yi bulacak kadar çok koşan bir takım. oyunun temposunu istedikleri gibi ayarlıyorlar. weidenfeller gibi vasat bir kaleci en büyük handikapları.

    şampiyonlar ligi'nde oynadıkları futbola bakarak bu takımı yenmek zor gibi görünüyor. ancak bundesliga performanslarındaki kırılgan noktalar dikkatle analiz edilirse yenilmesi, hatta elenmesi çok da imkansız olamayacak bir takım bvb.

    bundesliga'daki borussia dortmund'u da inceleyeceğiz.
App Store'dan indirin Google Play'den alın