• 1
    http://gayin-sin.net/...amanlar-galatasaray/

    http://gayin-sin.net/...2009/05/mutluluk.jpg

    hani var ya yukarıdaki resim. yoksul ama inanılmaz mutlu bir aileyi gösteren. annesi, babası, köpeği, kedisi ve her şeyden önemlisi çok sayıda çocuğuyla kocaman bir aile. hepsi uyurlar o resimde. yorganları yamalı, damları deliktir. sobaları vardır ama muhtemelen yakacak odunları yoktur. ama mutluluktan yüzleri uykuda bile güler.

    yoksulluk tarafını bir kenarda tutarsak, bir zamanlar galatasaray da böyle bir büyük aileydi. bu mutlu ve kocaman aile hasnun galip sokağı’nda yaşardı birarada. en yaşlısından en gencine kadar mutlu ve mesut.

    şimdi gözlerimizi kapatıp geçmişe, (diyelim ki 1950’lerin hemen başı olsun bu geçmiş) hasnun galip’e gidelim. yaz olsun, kış olsun, mutlaka bir hayat belirtisi bulunurdu hasnun galip’te.

    kapıdan içeri girince bütün sporcuların, galatasaraylılar’ın tek “aşkı” madam’ın çatlak sesi duyulurdu ilk olarak mutlaka. kendine has türkçesi’yle konuşurdu ve her ağzını açtığında, eski günleri, insanları anardı. özellikle de ali sami yen’i. gençleri de onlara benzememekle suçlardı.

    “rahmetli olsaydı bu anahtar çoktan tamir olunmuştu… bak aylardır şu anahtar kırık. ali sami sağ olsaydı on defa tamir edilmişti.”

    biraz ileride futbol takımının başkaptanı gündüz kılıç’ı, bir masada galatasaray dergisi’ne haftalık yazısını yazarken görürdünüz. (gündüz kılıç da doğan koloğlu gibi, önce insan, sonra futbolcu, daha sonra da yazardı. antrenmandı, maçtı derken iki ayağı kramponda bile olsa ne yapar eder mutlaka yazısını yetiştirirdi “mecmua”ya. eğer işi çıkmış yazamamışsa da, doğan koloğlu’ndan rica ederdi okurlarından özür dilediğini belirtmesini. soyadı kılıç, lakabı “baba”ydı ama çok ince ruhlu bir insandı gündüz kılıç, sekiz yaşında bir çocuk misali.

    baba gündüz’e yakın yerlerde nezih enbiyaoğlu, o haftaki galatasaray maçının krokilerini çizerdi dergiye. golleri ve maçın önemli anlarını gösterirdi bu krokiler. maça gidemeyenler bu krokilerde yaşatırlardı galatasaraylı kahramanlarını. maçı izleyenler ise yeniden ve yeniden yaşamış olurlardı o eşsiz anları.

    çizmek yorucuydu elbette. bir de dergiyi maçtan hemen sonra matbaaya yetiştirmek telaşı vardı. ne gam. maçı galatasaray kazanmış olsun da varsın dünya yıkılsın kapının bir adım ötesinde. varsın elleri kopsun nezih enbiyaoğlu’nun çizmekten. gözleri kanlansın kargacık-burgacık şekiller resmetmekten. süratli olmak telaşından yüreği ağzına gelsin. galatasaray yensin de bir. gerisini zaten halledilirdi.

    atletizm yarışından yeni gelmiş bir galatasaraylı

    enbiyaoğlu’nun biraz ilerisinde orhan koloğlu’nu görürdünüz. mutlaka bir atletizm yarışından biraz önce dönmüş olurdu. biraz galatasaray şampiyon olduğu için inanılmaz mutlu ve mesut. biraz da rakip takımın centilmenlik dışı bir sürü davranışına şahit olmuş bir insan olarak da bir hayli üzgün ve kızgın. hemen konuşmaya başlardı yarışlardan, birinciliklerden, sportmenlik dışı davranışlardan.

    başka bir köşede eskinin şampiyon atleti semih türkdoğan bir şeyler karalardı kağıta. genellikle bir şiir olurdu bu. hummalı çalışması bitince de hafif yüksek sesle okumaya başlardı galatasaray hakkındaki şiirini. kafiyeli ve edebi değeri oldukça yüksek şiirlerdi bunlar. eğer beğenmezse yazdığını, yüreğindeki ateşi kağıda dökememenin verdiği mahcubiyetle salonda yanan sobaya atardı karalanmış o kağıdı.

    böylece o müthiş sıcak ortam, galatasaray hakkında yazılmış bir şiir taslağının süslediği kağıdın sobada alev almasıyla daha bir ısınırdı.

    sahi neydi o lokalin her yerinde hissedilen o sıcaklığın kaynağı? semih türkdoğan’ın yüreğindeki galatasaray sevgisiydi. yazdığı şiirlerdi. futbolculardı, basketbolcular, voleybolcular. atletlerdi göğüslerinde galatasaray arması olan. herkesti. üyelerdi, taraftarlardı, yöneticilerdi. madam’dı, madam’ın kinâyeleriydi. tamir edilmemiş bozuk anahtardı. ali sami yen’in gezinen ruhuydu. kulübün her şeyi demek olan refik cevdet kalpakçıoğlu’ydu. henüz yeni yıkanmış olan formalardan yayılan buhardı. galatasaray kaybettiğinde kimseye gösterilmeden kuytu köşede akıtılan gözyaşının görünmeyen dumanıydı o sıcaklığın kaynağı.

    bugünlerde tütmüyor artık o duman. muhtemelen, bozulan anahtarlar da yok. galatasaray için şiir yazan rekortmen atletler de. hatta atletizm de yok. “madam” denilince soğuk bir kelime geliyor akla, vaktinde canıyla, kanıyla lokalin sembolü olan madam’ı hiç hatırlamayan ve hatırlatmayan.

    sahi, gerçek ve çok büyük bir hasnun galip lokali daha olsa kulübün. kulüp üyelerinin, sporcuların birarada sohbet edip yemek yiyebileceği bir yer. bir kulüp üyesinin sekiz yaşındaki kızının, “amca sen de mi futbolcuydun eskiden” diye doğan koloğlu’nun kolundan çekeceği, çekebileceği bir yer. ali oraloğlu’nun etrafına topladığı gençlere futbolun ve sporun masumiyet çağı kahramanlarını anlatabileceği bir yer. nazlı yarlar’ın, nevin hassanlar’ın her dem hatırlandığı bir yer.

    şampiyonluk gecelerinde herkesin bir “fener alayı”na katılmışcasına inançlı ve mutlu olabildiği bir galatasaray mabedi. şarkılar söylediği, söyleyebildiği kocaman bir lokali olsa kulübün. bayram olsa. herkes inansa. bir sevgi mabedi olsa.

    http://gayin-sin.net/...amanlar-galatasaray/
App Store'dan indirin Google Play'den alın