bir galatasaraylı olarak, sanırım ilk defa sadece beşiktaş ile ilgili bir yazı yazacağım. haydi bismillah deyip başlayayım.
aslında her şey liverpool deplasmanındaki o mağlubiyet ile başladı diyebiliriz. ertuğrul sağlam gitti zaten akabininde. ki açıkçası, bana göre gönderilmesini gerektirecek bir olay - evet şaşıracaksınız belki ama - aman aman da yoktu. liverpool maçında biraz da şanssızlığına kurban gitti beşiktaş. tabi gönderilmesi hatalı demiyorum, yalnış anlaşılmasın, 8-0 gibi bir skordan sonra türkiye şartlarında bir hocanın takımda kalması, baya baya imkansız bir olay ama kalsa da yanlış olmazdı demek istediğim. he ne derece destek görürdü, orası muamma. neyse sağlam gitti, yerine denizli'yi getirdi yönetim. 2009'da denizli'yle 13. şampiyonluk ve türkiye kupası geldi. herkes mutlu mesut diyorken, ertesi sene yine hüsran.
derken, demirören'in ıslıklandığı, takımın neredeyse çöküşe geçtiği, "yıldırım demirören yeter" tezahüratlarının dolmabahçe sarayı'ndan yankılandığı, beşiktaşlılar için o karanlık seneleri, müthiş sükse yaratan transferlerin yanında bir de schuster gibi bir hocayı takımın başına getirerek taraftarın gönlünü bir an'da, baya baya kazandı demirören. hatta büyük başkan tezahüratları bile yükseldi tribünlerden, o derece. her şey bir kaç ay içerisinde gelişti, quaresma transferi ile başladı.
takımdan çok şeylerin beklendiği 2010/11 sezonuna, yani geçtiğimiz sezona fena da başlamadı aslında beşiktaş. göze hoş gelen futbol oynatmaya çalışıyordu schuster. hatta bir çok maçta, taraflı tarafsız izleyen herkese gerçekten keyif veriyordu beşiktaş. fakat sabretmek, güvenmek, beklemek pek de biz türk insanına göre bir şey değil. rijkaard örneği var en yakınımızda. bu adamları getiriyorsan, 1, dediklerini harfiyen kabul edecek ve yapacaksın, 2, sabredeceksin. yoksa hiç uğraşma, boşu boşuna zaman kaybı. getir yılmaz vural'ı, şöyle böyle idare edersin yine. derken schuster de gitti rijkaard gibi, , beşiktaş'ın çocuğu tayfur havutçu geldi. beşiktaş, galatasaray'ın hagi'ye sığındığı gibi tayfur havutçu'ya sığında. yeni hocayla birlikte biraz çıkışa geçer gibi oldu, bu sefer de tayfur metrise gitti..
bu arada tayfur takımın başında kalsaydı, şu durumdan o kadar da farklı olmazdı beşiktaş..
gelelim günümüze. simao'lar, quaresma'lar, guti'ler, fernandes'ler, almeida'lar.. tribünlerin deyişiyle portekiz çetesi. biraz da menajer oyunları kokusu gelmiyor değil insanın burnuna.
gel gelelim yine yeni hayaller, avrupa kupası hayalleri, şampiyonluk hayalleri vs. derken tayfur havutçu yerine, adını ilk defa duyduğum, yine bir portekizli carvalhal geldi takımın başına enteresan bir şekilde. kimdir nedir daha anlayamadan takımın başındaki ilk maçına çıktı bile.
guti'yi sakat olmadığı halde oynatmadı çoğu maç. bugün guti'nin sergilediği performans da çok normal. adama alıştırdılar oturduğu yerden para kazanmayı, form falan da kalmadı tabi. keza ernst, anlam veremediğim bir şekilde forma şansı bile bulamıyor. quaresma kaptan yapıldı. kaptan denilen quaresma, skor ne olursa olsun, bugün ibrahim toraman'ın yediği o yumruktan sonra topu dışarıya atmayı bile tenezzül etmedi. ya ibrahim toraman'a bir şey olsaydı o pozisyonda? sözüm sadece quaresma'ya değil burada, diğer beşiktaşlı futbolculara da, başta hakeme de! çok tehlikeli bir pozisyonu atlattı toraman.. alves diye adı sanı duyulmamış, sanırsam yine aynı menajerin bir futbolcusu alındı, güya gelecek vaadediyor denilerekten..
bu olayların hepsi takımdaki portekizlilerin lehine gelişen olaylar dikkat ederseniz. neredeyse portekiz'lilerin ele geçirdiği bir kulüp haline geldi beşiktaş. tribünler ses çıkartır bir noktada dedim, portekizce şarkılar türküler yükselmeye başladı, içimden geçirdim hep, beşiktaş girdi bir yola ama, hakkında hayırlısı..
ayrıca unutulan, çok ama çok önemli bir nokta, hatta en önemli nokta da uefa'nın 2012 kriterleri. bu kadar borç, ne olacak bilmiyorum. gerçi şu an kulüp yıldırım demirören'in eline geçmiş gibi bir şey, kulübün demirören'e olan borçları ciddi rakamlar. adam kulübü bırakırken, parasını geri isteyecektir. alın, bilmem kaç milyon dolar size hediyem olsun diyeceğini hiç sanmıyorum. zaten şu an'da da beşiktaş yıldırım demirören diktatörlüğüyle yönetiliyor dense yanlış olmaz.
derken, bence artık bugün dananın kuyruğu koptu. quaresma, simao, guti.. hepsi ıslıklandı. kayseri alkışlandı. eski futbolcular lehine tezahüratlar yapıldı..
bu arada, bir kaç gün önce babasını kaybeden ve bugün kayserispor'un kalesinde harikalar yaratan gökhan değirmenci, başın sağolsun gökhan.. maçtan sonra sahaya yığılıp, hıçkıra hıçkıra ağladığı dakikalarda tüylerim diken diken oldu resmen..
beşiktaş, başlıkta da dediğim gibi, galatasaray'ın izinden gitmeyi tercih etti. olaylara bakarsanız, cidden öyle.
adnan polat, yıldırım demirören. adnan polat'ın adnan sezgin'i vardıysa, yıldırım demirören'in de sinan engin'i vardı. polat rijkaard'ı getirdi, demirören schuster'i. bir tarafta keita, elano, misimovic derken, bir tarafta simao, guti, quaresma. galatasaray rijkaard'ı gönderip hagi'ye sığındı, beşiktaş schuster'i gönderip tayfur'a sığındı. o kadar benzer ki şu son seneleri galatasaray ile beşiktaş'ın. beşiktaş 1-2 sene geriden geliyor sadece. tek fark, beşiktaş şike iddialarına karıştı, ve beşiktaş'taki portekiz ağırlığı.
he beşiktaş kurtulamayacak mı bu tablodan, kuşkusuz kurtulacak fakat biraz sancılı olacak gibi geliyor, geçen senenin galatasaray'ını henüz yaşamadılar.
şimdi iki yol var önünde beşiktaş'ın. günü kurtarmak, geleceği kurtarmak. tıpkı galatasaray gibi.
öncelikle, bu yıldızlarla devam edildiğini farzedelim. o halde takımın başına, kesinlikle ama kesinlikle takımdaki herkesin önünde saygıyla eğileceği bir adam getirilecek. bakınız real madrid örneği, bakınız chelsea örneği. tabii ki bu kulüplerdeki adamları getirecek değiller fakat bu tarz bir adam lazım beşiktaş'a acilen. şu an'ki kadroda, takımı carvalhal falan değil, carvalhal sembol, portekiz çetesi yönetiyor takımı, açık seçik ortada bu. aynı hiddink'in milli takımın başında sembolik durması gibi. orada da hiddink'in özgür olduğuna inanmıyorum. daha önceki yazılarda da belirtmiştim bunu.
bundan kurtulması lazım beşiktaş'ın bir an evvel. bu da, takımdaki herkesin önünde saygıyla eğilineceği, yıldızları yönetmeyi çok iyi bilecek bir hocanın gelmesiyle olacaktır. tayfur ile, carvalhal ile değil. hatta skibbe, şu an beşiktaş için biçilmiş kaftan.
ikinci çözüm ise, tabiri caizse devrim. geçtiğimiz sezon galatasaray'ın yapmış olduğu gibi kökünden. yepyeni bir yönetim, yepyeni bir takım. arkası kendiliğinden gelir zaten yavaş yavaş.
şu portekiz egemenliğine de acilen son verilmeli ve takım olmayı hatırlamalı beşiktaş..
taraftara tünelin ucundaki ışık gösterilirse, taraftar o stadı da doldurur, kartal yuvası'ndan almadık şey de bırakmaz, gerekirse sadece maddi yardım da yapar.
ama evvela, bir şeylere inandırmanız lazım o taraftarı..
http://jaimelesport.blogspot.com/...idiyor-besiktas.html