1
2015 nobel kimya ödülü'nü kazanan prof. aziz sancar'ın özel hayatına ilişkin yaptığı açıklamalar:
--- alıntı ---
`* nerede başlıyor hikâyeniz?`
- mardin’in savur ilçesinde doğdum. 1946’da. aslında 10 kardeşiz, iki de üvey kardeşim var. bir kere hata ettim, sekiz kardeşiz dedim, onlardan bahsetmedim. aynı babadanız.
`* aile, geçimini nasıl sağlıyordu?`
- herkes çiftçilikle uğraşırdı. kendi bahçemiz, kavaklarımız vardı. varlıklı demeyeceğim de fakir de değildik. geçinecek kadar. mesela orta 2’ye kadar okul harici ayakkabımız yoktu. yazın yalınayaktık.
`* anadiliniz neydi?`
- anne-babayla arapça konuşurduk ama çocuklar kendi aramızda türkçe konuşarak büyüdük.
`* aile arap kökenli mi?`
- arap demenizi istemiyorum. diyelim istanbullu. mutlaka bulgaristan, yunanistan bir şey vardır. doğudaki insanın da kanında türk’ü de var, kürt’ü de var; arap’ı var, ermeni’si var, yezidi’si var. kalkıp bunları konu yaparsak, ne konuştuğumuzu unuturuz. ingiltere’de kaç etnik grup var. adama soruyorsunuz, “ingilizim” diyor. burada da “amerikalıyım” dersin. istersen kökenini söylersin ama amerikalı dedi mi, bitti. ben mardinliyim. “türk’üm” diyorum. “sen kürt müsün, arap mısın, yezidi misin...” yazık kardeşim!
`* ailede de bu bilinç var mıydı, siz sonradan mı edindiniz?`
- ailede de bu bilinç hep vardı. benim abim emekli generaldir. kenan sancar. bir kardeşim daha asker, tahir sancar, o da binbaşılıktan emekli oldu; ticaretle uğraştı. makine mühendisi kardeşim var, hasan. orhan sancar, o da araba tamirciliği teknisyeni. başka... üç kız kardeşim var. ikisi evlendi, edibe ve yıldız, aileleri var. bir kız kardeşim bekâr, seyran, o da hayattalarken annem babama baktı.
`* hepsiyle görüşüyor musunuz?`
- evet, hepsiyle görüşüyorum. aileme çok bağlıyım. onlar için türkiye’ye gidiyorum. onlar da bana bağlı. senede en az bir kere gidip, iki hafta kalmaya çalışıyorum. üvey kardeşlerim, mehmet ve ismet’in ikisi de son iki yıl içinde vefat ettiler.
`* eğitiminize devam etmenizde öğretmenlerin teşviki rol oynadı mı?`
- öğretmenler teşvik etti tabii. onlar cesaret verdiler. madem konuşuyoruz, size eskilerden bir öykü... ben ilkokul ikinci sınıftayken kenan abim evlendi. eşi nezihe yengem de savurlu. ankara’ya gidecekler. harp okulu’nda bir yıl daha eğitim vardı. nezihe yengem mardin’in dışına çıkmamış. ona refakat edecek biri lazım diye beni de götürdüler. ankara yenimahalle’de oturduk. ben de o sene barbaros ilkokulu’nda okudum.
`* üçüncü sınıf mıydınız?`
- evet. ilk başladığımda zorluk çektim. bilgi yönünden değil de, şivemden dolayı. çünkü ben mardin şivesiyle konuşuyordum. “kürtoğlu, arapoğlu” bilmem ne diyorlar. ben bir sömestr konuşmayı bıraktım. hiç konuşmadım. o arada mahalledeki çocuklarla oynadım. sokaktakilerle konuşuyordum ama okulda sadece öğretmen zorladı mı konuşuyordum. birinci sömestre sokaktaki arkadaşlarımdam güzel bir orta anadolu şivesi kaptım. ikinci dönem başladı. artık beni para versen susturamazsın...
`* bir daha size öyle demediler mi?`
- ne diyecekler, ben onlardan güzel türkçe konuşuyordum. ondan sonra öğretmenim çok sevindi. abime haber gönderdi, “okula gelsin, görüşeyim” diye. abim de “aziz birileriyle kavga etmiştir” diye düşünüp gitti okula. öğretmenim, “bu çocuk özel, siz bunun üzerinde durun. bir yerlere varacak” dedi. bizim böyle öğretmenlerimiz vardı. bir yıl sonra döndüm savur’a. ortaokulun sonuna kadar da savur’da okudum. fransızca hocam fransa’da eğitim görmüştü.
`* kur’an eğitimi aldınız mı?`
- beni mahalle mektebine göndermişlerdi, yazın kuran öğreneyim diye. orada defterimin bir köşesini kestim. eski usul hocalar var. o uzun sopasıyla bir vurdu, kaçtım mahalle mektebinden. bir daha da gitmedim. gittim anneme sığındım. “anne böyle oldu” dedim.
`* normal okulda öğretmenler hiç dövmediler mi?`
- dövdüler ama işte o uzun sopalar... onların öğretim usullerini de beğenmedim. ben dinine bağlı biriyim aslında. üniversite ikinci sınıfta kendi başıma kuran okumayı öğrendim. daha önce yapamadım, çok meşguldüm. bizde liseler de zordu o zaman. buradaki liselerden çok daha zordu.
* anahtarlığınızda üç hilal amblemi var.
- ülkücülük vardı. lisede başladı.
`* o zaman 1960 müdahalesi’nin olduğu dönem. lisede sağ-sol olayları var mıydı?`
- o zaman yoktu. tıbbiye başlayınca oldu. biz ülkücüydük, solcular vardı. o zamanlar yaptığım çok şeyden hayıflanıyorum. çünkü yok yere birbirimize girerdik. çok kavga olurdu. ben beyazıt’taki üniversitenin merkez binasına kızıl bayrağın çekildiğini hatırlıyorum.
`* indirmek istediniz mi?`
- nerede! onlar silahlı çocuklardı. silahım filan yoktu. ben hiç silah taşımadım.
* bir de siyasi islam’ın da yavaş yavaş palazlandığı bir dönem.
- bir de onlarla çatıştık. çünkü istemiyorduk.
`* üniversite 2’de kuran’a merak salmanız o mücadele nedeniyle miydi?`
- hayır, ben kendim için istedim. çünkü onların fikirlerini değiştiremezsiniz. onlarla münakaşa etmek gereksiz.
`* amerika’nın rolüne nasıl bakardınız?`
- biz ne amerikalıyı ne de komünistleri isterdik.
`* ülkü ocaklarına sık gider miydiz?`
- fikren o eğilimdeydim. ama kendimi çalışmalara vermiştim. pek kavgaya karıştığım da olmadı. hareket olarak birbirimizle kavga ediyorduk, onu kastettim.
`* neler okursunuz? sosyal hayatınız nasıldır?`
- bütün türk, fransız, rus klasiklerini okudum. her yıl edebiyatta nobel kazanan yazarların kitaplarını okurdum. sinema yok. tiyatro yok. hiç gitmedim. istanbul’a gidince ben çok korktum. çünkü lisede birinciydim. istanbul’a gitmişim. türkiye’nin en güzel liselerinden insanlar vardı. robert koleji’nden adam vardı. “burada yapabilecek miyim” diye korktum ben. o yüzden bütün gücümle kendimi çalışmaya verdim. öyle ki, istanbul’da yaşadığım halde etrafımı görmüyordum. tıbbiye’yi bitirdikten sonra, mardinli arkadaşlarla “doktor olduk, hadi gidelim topkapı müzesi’ni görelim” dedik. sultanahmet’ten her gün geçiyorduk. altı yıl hiç fırsatımız olmamış! ve topkapı müzesi’ne gideceğiz diye topkapı otobüsüne biniyoruz. otobüs bizi topkapı’ya götürüyor. oradaki adama soruyorsun “nerede topkapı müzesi” diye... “ben istanbul’un değerini şimdi anladım. fatih’te oturuyordum. vefa’yı dünyanın öbür ucunda zannediyordum. vefa fatih’in hemen yanında. bozacılar geliyor ama nereden geliyor bilmiyorum. çok aşırı yaptım.
`* içinizde hiç ukde var mı?`
- var tabii. istanbul’u tanımak isterdim. istanbul’u tanıyamadım.
* ama eğer içinizde ukde kalan o şeyleri yapsaydınız belki nobel alamazdınız.
- başka örnekler var ama. klasik müzik dinleyen, tiyatroya giden, başka şeyler yapıp, nobel’i kazananlar da var. ben öyle yaptım. her insanın kendi şeyi işte.
en büyük aşkım spordu. kaleciydim ben. hem lise takımının kalecisiydim hem de mardin’de iki amatör takım vardı, biri mardinspor, diğeri mezopotamya. ben mezopotamya’nın da kalecisiydim. kendimi bildim bileli galatasaraylıyım. turgay şeren resimleri vardı bende hep. reflekslerim çok iyiydi, o yüzden kaleciliği seçtim.
--- alıntı ---
--- alıntı ---
`* nerede başlıyor hikâyeniz?`
- mardin’in savur ilçesinde doğdum. 1946’da. aslında 10 kardeşiz, iki de üvey kardeşim var. bir kere hata ettim, sekiz kardeşiz dedim, onlardan bahsetmedim. aynı babadanız.
`* aile, geçimini nasıl sağlıyordu?`
- herkes çiftçilikle uğraşırdı. kendi bahçemiz, kavaklarımız vardı. varlıklı demeyeceğim de fakir de değildik. geçinecek kadar. mesela orta 2’ye kadar okul harici ayakkabımız yoktu. yazın yalınayaktık.
`* anadiliniz neydi?`
- anne-babayla arapça konuşurduk ama çocuklar kendi aramızda türkçe konuşarak büyüdük.
`* aile arap kökenli mi?`
- arap demenizi istemiyorum. diyelim istanbullu. mutlaka bulgaristan, yunanistan bir şey vardır. doğudaki insanın da kanında türk’ü de var, kürt’ü de var; arap’ı var, ermeni’si var, yezidi’si var. kalkıp bunları konu yaparsak, ne konuştuğumuzu unuturuz. ingiltere’de kaç etnik grup var. adama soruyorsunuz, “ingilizim” diyor. burada da “amerikalıyım” dersin. istersen kökenini söylersin ama amerikalı dedi mi, bitti. ben mardinliyim. “türk’üm” diyorum. “sen kürt müsün, arap mısın, yezidi misin...” yazık kardeşim!
`* ailede de bu bilinç var mıydı, siz sonradan mı edindiniz?`
- ailede de bu bilinç hep vardı. benim abim emekli generaldir. kenan sancar. bir kardeşim daha asker, tahir sancar, o da binbaşılıktan emekli oldu; ticaretle uğraştı. makine mühendisi kardeşim var, hasan. orhan sancar, o da araba tamirciliği teknisyeni. başka... üç kız kardeşim var. ikisi evlendi, edibe ve yıldız, aileleri var. bir kız kardeşim bekâr, seyran, o da hayattalarken annem babama baktı.
`* hepsiyle görüşüyor musunuz?`
- evet, hepsiyle görüşüyorum. aileme çok bağlıyım. onlar için türkiye’ye gidiyorum. onlar da bana bağlı. senede en az bir kere gidip, iki hafta kalmaya çalışıyorum. üvey kardeşlerim, mehmet ve ismet’in ikisi de son iki yıl içinde vefat ettiler.
`* eğitiminize devam etmenizde öğretmenlerin teşviki rol oynadı mı?`
- öğretmenler teşvik etti tabii. onlar cesaret verdiler. madem konuşuyoruz, size eskilerden bir öykü... ben ilkokul ikinci sınıftayken kenan abim evlendi. eşi nezihe yengem de savurlu. ankara’ya gidecekler. harp okulu’nda bir yıl daha eğitim vardı. nezihe yengem mardin’in dışına çıkmamış. ona refakat edecek biri lazım diye beni de götürdüler. ankara yenimahalle’de oturduk. ben de o sene barbaros ilkokulu’nda okudum.
`* üçüncü sınıf mıydınız?`
- evet. ilk başladığımda zorluk çektim. bilgi yönünden değil de, şivemden dolayı. çünkü ben mardin şivesiyle konuşuyordum. “kürtoğlu, arapoğlu” bilmem ne diyorlar. ben bir sömestr konuşmayı bıraktım. hiç konuşmadım. o arada mahalledeki çocuklarla oynadım. sokaktakilerle konuşuyordum ama okulda sadece öğretmen zorladı mı konuşuyordum. birinci sömestre sokaktaki arkadaşlarımdam güzel bir orta anadolu şivesi kaptım. ikinci dönem başladı. artık beni para versen susturamazsın...
`* bir daha size öyle demediler mi?`
- ne diyecekler, ben onlardan güzel türkçe konuşuyordum. ondan sonra öğretmenim çok sevindi. abime haber gönderdi, “okula gelsin, görüşeyim” diye. abim de “aziz birileriyle kavga etmiştir” diye düşünüp gitti okula. öğretmenim, “bu çocuk özel, siz bunun üzerinde durun. bir yerlere varacak” dedi. bizim böyle öğretmenlerimiz vardı. bir yıl sonra döndüm savur’a. ortaokulun sonuna kadar da savur’da okudum. fransızca hocam fransa’da eğitim görmüştü.
`* kur’an eğitimi aldınız mı?`
- beni mahalle mektebine göndermişlerdi, yazın kuran öğreneyim diye. orada defterimin bir köşesini kestim. eski usul hocalar var. o uzun sopasıyla bir vurdu, kaçtım mahalle mektebinden. bir daha da gitmedim. gittim anneme sığındım. “anne böyle oldu” dedim.
`* normal okulda öğretmenler hiç dövmediler mi?`
- dövdüler ama işte o uzun sopalar... onların öğretim usullerini de beğenmedim. ben dinine bağlı biriyim aslında. üniversite ikinci sınıfta kendi başıma kuran okumayı öğrendim. daha önce yapamadım, çok meşguldüm. bizde liseler de zordu o zaman. buradaki liselerden çok daha zordu.
* anahtarlığınızda üç hilal amblemi var.
- ülkücülük vardı. lisede başladı.
`* o zaman 1960 müdahalesi’nin olduğu dönem. lisede sağ-sol olayları var mıydı?`
- o zaman yoktu. tıbbiye başlayınca oldu. biz ülkücüydük, solcular vardı. o zamanlar yaptığım çok şeyden hayıflanıyorum. çünkü yok yere birbirimize girerdik. çok kavga olurdu. ben beyazıt’taki üniversitenin merkez binasına kızıl bayrağın çekildiğini hatırlıyorum.
`* indirmek istediniz mi?`
- nerede! onlar silahlı çocuklardı. silahım filan yoktu. ben hiç silah taşımadım.
* bir de siyasi islam’ın da yavaş yavaş palazlandığı bir dönem.
- bir de onlarla çatıştık. çünkü istemiyorduk.
`* üniversite 2’de kuran’a merak salmanız o mücadele nedeniyle miydi?`
- hayır, ben kendim için istedim. çünkü onların fikirlerini değiştiremezsiniz. onlarla münakaşa etmek gereksiz.
`* amerika’nın rolüne nasıl bakardınız?`
- biz ne amerikalıyı ne de komünistleri isterdik.
`* ülkü ocaklarına sık gider miydiz?`
- fikren o eğilimdeydim. ama kendimi çalışmalara vermiştim. pek kavgaya karıştığım da olmadı. hareket olarak birbirimizle kavga ediyorduk, onu kastettim.
`* neler okursunuz? sosyal hayatınız nasıldır?`
- bütün türk, fransız, rus klasiklerini okudum. her yıl edebiyatta nobel kazanan yazarların kitaplarını okurdum. sinema yok. tiyatro yok. hiç gitmedim. istanbul’a gidince ben çok korktum. çünkü lisede birinciydim. istanbul’a gitmişim. türkiye’nin en güzel liselerinden insanlar vardı. robert koleji’nden adam vardı. “burada yapabilecek miyim” diye korktum ben. o yüzden bütün gücümle kendimi çalışmaya verdim. öyle ki, istanbul’da yaşadığım halde etrafımı görmüyordum. tıbbiye’yi bitirdikten sonra, mardinli arkadaşlarla “doktor olduk, hadi gidelim topkapı müzesi’ni görelim” dedik. sultanahmet’ten her gün geçiyorduk. altı yıl hiç fırsatımız olmamış! ve topkapı müzesi’ne gideceğiz diye topkapı otobüsüne biniyoruz. otobüs bizi topkapı’ya götürüyor. oradaki adama soruyorsun “nerede topkapı müzesi” diye... “ben istanbul’un değerini şimdi anladım. fatih’te oturuyordum. vefa’yı dünyanın öbür ucunda zannediyordum. vefa fatih’in hemen yanında. bozacılar geliyor ama nereden geliyor bilmiyorum. çok aşırı yaptım.
`* içinizde hiç ukde var mı?`
- var tabii. istanbul’u tanımak isterdim. istanbul’u tanıyamadım.
* ama eğer içinizde ukde kalan o şeyleri yapsaydınız belki nobel alamazdınız.
- başka örnekler var ama. klasik müzik dinleyen, tiyatroya giden, başka şeyler yapıp, nobel’i kazananlar da var. ben öyle yaptım. her insanın kendi şeyi işte.
en büyük aşkım spordu. kaleciydim ben. hem lise takımının kalecisiydim hem de mardin’de iki amatör takım vardı, biri mardinspor, diğeri mezopotamya. ben mezopotamya’nın da kalecisiydim. kendimi bildim bileli galatasaraylıyım. turgay şeren resimleri vardı bende hep. reflekslerim çok iyiydi, o yüzden kaleciliği seçtim.
--- alıntı ---