öncelikle belirtmeliyim ki arda turan düşmanı falan değilim. yazacaklarım biraz düşmanlık hissi uyandırabilir ama nickimden ve önceden yazdığım yüzlerce entryden düşmanı olmadığımı anlayabilirsiniz. her neyse konuya geçelim;
yabancı bir ülkede disiplini sıkı tutan bir takımda kalabilmek için çabalayan futbolcu. arda galatasaray'da kalsaydı sandığınız kadar faydalı olmayacaktı. atletico madrid onun hem kendi kendisini hem de kulübün kendisini değiştirmesine sebep oldu. çünkü arda galatasaray'ın efsanevi 2010-2011 sezonunda kulübü babasının çiftliği gibi gördü. kendisine iyi bakmadı. sık ve uzun sakatlıklar yaşadı. kilo aldı. yeri geldi 70. dakikadan sonra koşamadı. hatta sezon sonu gideceği için tekrar sakatlanmamaya çalıştı, kendisini zorlamadı. bunun sebebi evi olarak gördüğü takımda oynaması, hatta kaptan olması, takım için kıymeti olması ve gitmeyeceğini, gönderilmeyeceğini bilmesiydi. çünkü sabri sarıoğlu gibi bir yeteneği bile 10 sene göndermeyen galatasaray arda'yı nasıl göndersin? arda bunun bilincindeyken takımın da bombok durumda olması, sezon boyu hedefsiz amaçsız bir şekilde maçlara çıkması onu biraz daha rahata soktu.
peki atletico madrid'e gitmesi onu neden bu kadar parlattı? çünkü arda artık yabancı bir memlekette, yabancı bir takımdaydı. çalışmazsa gönderileceğinin farkındaydı. arda'yı asıl güçlendiren olay zihninde yaşandı. atletico madrid'in antreman yöntemleri, futbola bakış açısı, ispanya'nın futbola bakışı, federasyonun kulüplere yaklaşımı, taraftar zihniyeti vs. bunlar da çok etkiliydi arda'nın gelişiminde.
* ancak zihniyet değişimi her şeyi değiştirir. arda artık babasının çiftliğinde değildi. çalışmazsa gönderilecekti, başarısız olursa gönderilecekti, göbek büyütürse gönderilecekti ve gitmemek için direneceği yöneticiler yoktu.
benim de buna benzer bir anım var açıkçası. ankara'da 1.5 yıl dil kursuna gittim. ilk aylar yeni bir işin içinde olduğum için alışma, uyum süreci vs. vardı ama kursun içinde olmak için, kurda kalmamak için çok çalıştım.
* ilk kur bitince ikinciye başladım. ilk kurdan arkadaşlarım da vardı. ortama da alışmıştım. ikinci kurda biraz saldım. çok fazla ödev de yapmıyordum. ikinci kuru da başarıyla geçtik. üç başladı. aynı arkadaşlarım üçte de vardı. hoca da aynıydı. ekstradan çok fazla çalışmadım. rahat gidip geldim. ödev de pek yapmadım. yapanlardan kopyala yapıştır yaptım dersten önce. hatta bazen ikinci üçüncü derste çıktım. üçü de sıkıntısız bitirip mezun olduk. ingiltere'de üç haftalık dil kursu ayarlayıp oraya gittik. işte orada çalışmazsam başımın belaya gireceğini biliyordum.
*** başarılı olmak için çok çalıştım. 3 hafta 5'er günden 15 gün gittik kursa. her seferinde ödevi dayadılar eksiksiz yaptım. dersi can kulağıyla dinledim. haftalık sınavlara adam gibi çalıştım. hatta ilk sınavda sınıfta en yüksek 2. notu aldım. o macera sıkıntısız ve sertifikalı bir şekilde bitti.
yani anlatmak istediğim arda galatasaray'da kalsaydı atletico madrid'e verdiğinden daha azını verecekti bize. daha az çalışacaktı. daha kilolu olacaktı, performansı daha düşük olacaktı. evin reisi olmanın verdiği rehavet başka bir şey yabancı bir memlekette varolma savaşı vermek başka bir şey. keza fenerli emre'yi de örnek gösterebiliriz. yarım sezonluk atletico madrid macerasından sonra bambaşka bir futbolcu oldu. o duba gibi futbolcu gitti yerine fit emre geldi. 2012-2013 sezonunun ikinci yarısında verdiği katkı ile fenerin nefesini ensemizde hissettik. puan farkının dörde inmesinde veya yediden yukarı çıkmamasında emre'nin katkısı da büyüktü.
her neyse atletico'da yolun açık olsun arda. ibretle izliyorum seni. hem la liga'yı hem şampiyonlar ligini de alacaksın. inşallah daha büyük takımlara daha büyük paralar kazanarak gidersin. ya da bir gün geri gelirsin. adamsın.