resim
Abdul Kader Keita
Takım:Kariyer Sonu
Mevki:Sağ Kanat
Yaş:43
Boy:1.84
Uyruk:Fildişi Sahili
  • 586
    galatasaray dergisi'nin eylül 2009'da çıkan 82. sayısına verdiği röportaj:

    --- alinti ---

    “şimdi savaşma zamanı”

    galatasaray resmi sitesini 2 temmuz perşembe sabahı açanlar yeni bir isimle tanıştılar: abdul kader keita. o güne kadar spor sayfalarında galatasaray ile birlikte aynı cümlede geçen onca isim varken, hiç duymadığımız abdul kader keita kimdi? küçük yaşlarda fildişi sahilleri’nde futbola başlamış, tunus ve katar stajını tamamladıktan sonra, fransa’ya yelken açmış, kariyerinde zirveyi yakalamak için galatasaray’ı seçmiş bir isim abdul kader keita.

    futbolla tanişman nasil oldu?
    çocuktum ve her çocuk gibi futbola meraklıydım. babam bizim oradaki takımlardan birinin yöneticisiydi. bu nedenle bizim evde devamlı olarak futbolcular olurdu. sonra bir zaman geldi ki, bende top oynamaya başladım. daha sonra da o devrin gerekleri içerisinde ben de ufak ufak yürüdüm.

    babanin sana iltimasi oldu mu?
    ben futbolu seviyordum. okula gitmeyi de pek sevmezdim. babamın da zaten bir kulübü vardı. ama babamın kulübüne hemen gidip oynamam mümkün değildi. ikinci ligdeki ufak takımlarda başladım. sokaklarda futbolumu geliştirdim. aslında insanlar bir zaman sonra babama gelip senin oğlun bayağı yetenekli, neden sen kendi kulübüne almıyorsun dediler. fakat ben, “babam kulübün yöneticisi gidip orada hemen oynayayım” kolaylığını hiç yaşamadım. bu işi seviyordum ben her şeyden önce. ben de zamanla o çevrenin içerisinde yaşayınca bu işi yapabileceğimi hissettim.

    erken yaşta yurt dişina, isveç’e gitmişsin.
    aynı zamanda amcam olan menajerimle isveç’e gittik. if elfsborg’ta dokuz ay forma giydim. isveç’te oynadıktan sonra abidjan’a döndüm. ağabeyim fadel, abijan’da bir kulüpte oynuyordu. beni onlara önerdi. ve biz aynı takımda oynarken takımımıza bir kupa kazandırdık. sonra fadel, türkiye’ye rizespor’a geldi. ben ise isveç’e bir daha gitmedim. çünkü vizem bitti. aynı zamanda yeni kontrat için vizemi de uzatmam gerekiyordu. ama ağabeyimin eski kulübünden iyi bir teklif geldi. ayrıca afrika şampiyonlar ligi’nde oynayacaktım. ben her şeyin tanrı tarafından geldiğine, tanrı tarafından gelen her şeyin de iyi olduğuna inanırım. işler iyi gitmiyorsa eğer, bu benden kaynaklanıyordur. tabii şans faktörünü de göz ardı etmeyelim.

    ve daha sonra fransa’ya düştü yolun.
    evet, tunus ve katar’a gitmeden evvel fransa’da lens’ta oynadım. paris saint germen’e gittim ardından. paris saint germen’in teklifini reddettim.

    neden?
    lens ve paris saint germen’in önerdiği kontratlar benim için uygun kontratlar değildi. ve yine abidjan’a döndüm. ardından da tunus’a gittim. iki yıl tunus’ta oynadım. benim için iyi bir dönemdi tunus’ta geçirdiğim yıllar. o sırada premier lig’den west ham united benimle ilgilendi. sonra tunus’taki kontratım bitince yapılan öneriler arasında en iyi kontrat katar’dan geldi. üç yıl da katar’da oynadım.

    genelde futbolcular kariyerlerinin sonlarinda katar’a giderler.
    ben katar’a para için gitmedim. neden gittin dersen, kader beni oraya götürdü diyebilirim. kısmetim oradaymış. oynadım. aslında katar’a gidenler dinlenmeye gidiyorlar. ama ben daha gençtim ve bana herhalde ki iyi bir futbolcu olacağımı düşündükleri için farklı bir teklif getirdiler.

    nasil bir teklif?
    katar şeyhi kasım futbolla ilgileniyordu. fransız takımlarının benimle ilgilendiğini söyledi. gitmek isteyip istemediğimi sordu. ben de iyi bir kulüpte oynamak istediğimi söyledim. birçok arkadaşım vardı fransa’da... ve üç milyon euro’luk bir transfer gerçekleşti. zordu ama dört aylık bir sürede avrupa futboluna uyum sağladım.

    uzun süre afrika’da oynadin. temel farklar ne iki kita futbolu arasinda?
    avrupa’daki gibi futbol fanatizmi yok. mesela türkiye’de, fransa ya da ingiltere’de olduğu gibi statları doldurmuyorlar. tabii avrupa’da spor yasalarla ve kurallarla düzenlenmiş. bu çok önemli bir fark. spor işinin düzeni bugünkü halini sağlayan talimatlar orada yok.

    şans, yetenek ve çalişma hangisi etken oldu, senin bulunduğun yere gelmene?
    bunların hepsini birleştiriyorum. bir yandan inanıyorum, bir yandan çalışıyorum ve tabii ki yetenekliyim. antrenmanda ya da maçta gösterdiğim azim bu işi bağlılığımı da gösteriyor.

    tam olarak ne zamana denk gelir, bu işi profesyonelce yapiyorum dediğin zaman?
    tunus’taki kontratım biterken katıldığımız bir turnuva vardı. ve birçok yetenek avcısı da o turnuvayı takip etti. tunus takımının başkanı beni aralarından en iyi gördüğüne vermek istedi. ve orada bana önerdikleri kontratı ben gördüğüm zaman, ben o zaman anladım, bu işi profesyonelce yaptığımı. çünkü benim için çok iyi bir kontrattı.

    ağabeyin fadel keita da milli futbolcu, hatta bir dönem türkiye’de forma giymişti. ailende başka futbolcu var mi?
    babam da futbolcuydu. on bir kardeşler adlı bir takım varmış babamın zamanında. babam iyi bir defans oyuncuymuş. altı kardeşiz ama ağabeyimle ben profesyonel futbol oynuyoruz.

    galatasaray’i bir kenara birakalim; bugüne kadar en çok nerede oynamaktan keyif aldin?
    samimi olarak bana en çok kazandıran kulübün lille olduğunu söylemem lazım. büyük bir kontrat değildi. ama gerçekten lille’i yaşama fırsatı elde ettim. lyon’a ise çok büyük bir bedelle gittim. lille çok büyük bir kazanç elde etti o transferden. ben o sonuçtan tatminkar değilim. lyon’da işlerin kötü gitmesinin nedeni çevrenin benim uyum sağlayabileceğim şartlarda bir çevre olmamasından kaynaklanıyordu.

    18 milyon euro gibi bir bonservis ödendi o dönem senin için lille’e. bu rakam üzerinde baski yaratti mi?
    tabii ki, çünkü herkes 18 milyondan bahsetti. bir de şu var, herkes o paranın benim cebimde olduğunu zannediyordu. bu da can sıkıcı bir durum. benim aklımı meşgul etti bu rakam. iyi maçlar çıkardım lyon’da. ama iyi maçların yanında kötü de oynadım. futbolda bu da var. ama lyon’da zaman zaman saha içinde nasıl oynamam gerektiğini bilemedim. lyon bana oynama arzusu vermiyordu. şimdi biri gelip bana “lyon’da oynayayım mı, ne dersin” derse, ben hiç tavsiye etmem. lyon’da oynamış büyük yabancı oyuncuların hiçbirinin mutlu olduğunu düşünmüyorum.

    biraz da milli takimdan bahsedelim. 2006 dünya kupasi’nda yer alan ve her geçen gün güçlenen bir milli takiminiz var.
    dışarıda oynayan çok oyuncumuz var. çoğu da büyük kulüplerde oynuyor. bu oyuncuların hepsi futbola fildişi sahilleri’nde başladılar. çok önemli hocalarımız oldu. dışarıdan gelenler de iyi bir takım için mücadele ettiler. ama bizim eksiğimiz iyi organize olmaktı. iyi bir takım olduğumuzu gördüğümüz ilk uluslararası turnuva da almanya’daki dünya kupası oldu. sonra federasyon gana’daki afrika kupası’nda oynayacak takım için kolları sıvadı. gana’daki turnuvadan sonra herkes daha iyi anlaşmalar yaptı bugün milli takımda artık hangi oyuncuyu çağıracağız problemi yok. önceden her kafadan farklı sesler çıkardı. aslında bu organizasyon sorunu afrika’nın önde gelen tüm ülkelerinde vardı.

    güney afrika’da düzenlenecek dünya kupasi, afrika uluslari için bir firsat diyebilir miyiz?
    tamam, güney afrika bizim oralar diyebileceğimiz bir yer ama o tarihte her şeyden önce güney afrika soğuk olacak. güney afrika’da oynamak avantaj ama işler iyi gidecek diye bir şey yok. çünkü bu işin büyük kısmı futbol.

    galatasaray’a gelelim artik. nasil gerçekleşti bu transfer? biz bir sabah kalktik ve senin galatasaray’da olduğunu öğrendik.
    galatasaray’ı çoktandır tanıyor ve büyük bir kulüp olduğunu da biliyordum. bir yıl daha lyon’la kontratım vardı. ben o yılı da tamamlamak istiyordum. galatasaray’dan ise bana kişisel olarak hiç teklif gelmedi. amcam aynı zamanda menajerim bana bu teklifi iletti. daha sonra rijkaard hoca ve galatasaraylı yöneticiler beni ikna ettiler. galatasaray’ı takip ediyor musun derseniz, galatasaray’ın ne olduğu konusunda hiçbir kuşkum yoktu. avrupa kupaları’ndaki mücadeleleri ve türkiye’deki derbi maçları zaten yer buluyor galatasaray’ın dışarıda. ve etkileyici bir kulüp, kendi içinde gsmobile ve gs store gibi markalar yaratmış bir kulüp. burada katıldığım organizasyonlar var ve gerçekten çok etkilendim. daha önce de söylemiştim galatasaray, lyon’dan daha büyük bir kulüp.

    fakat ayni zamanda ligue 1 gibi avrupa’nin önde gelen bir ligini biraktin.
    daha önemli bir nokta var bu transferde. buraya transfer olmak benim hayatımı baştan aşağı değiştirdi. burada taraftarlarla buluştum. orada olmayan bir duygu hissettirdiler bana. benim lyon’daki iki yılım felaketti. dolayısıyla orada geçirdiğim iki sene bana teklif gelmemesine neden oldu. ve ben burası daha iyi bir ligdir daha kötüdür diye düşünmedim. burada futbolculuk kariyerimi devam ettirmem lazım, o yüzden şimdi savaşma zamanı.

    takim içindeki hava nasil. geçiş dönemlerinle bir karşilaştirma yapmani istesek.
    böyle bir karşılaştırma yapmama gerek yok. insanlar çok sempatik. takım arkadaşlarımın arasında kendimi çok iyi hissediyorum. önemli olan da bu galiba.

    galatasaray’a transferin ilk gerçekleştiğinde senin oynadiğin mevkii üzerine oldukça fazla fikir yürütüldü. bu zamana kadar hangi mevkilerde oynadin?
    ben hep sağ kanattan hücuma katılan bir oyuncu oldum. milli takımda da bunu oynuyorum. ortada da oynadım ama benim tercihim ve kendimi en faydalı hissettiğim yer sağ çizgi.

    ikinciliğin başarisizlik, deplasmanda alinan bir puanin yeterliği görülmediği bir kulüptesin. bu durum futbolcu üzerinde baski yaratir mi?
    ne olursa olsun üç puan almak için mücadele etmeliyiz. bunun farkındayız. ama futbol aynı hayat gibi… bazen iyi bir maç oynarız üç puan alamayız, bazense kötü oynadığımız maçta üç puan kazanırız. ihtiyacımız olan her şeyden önce yüksek seviyede konsantrasyon. birçok kupada mücadele ediyoruz. tüm kulvarların önemli olduğunu biliyoruz. herkes bizden yüzde yüz vermemizi bekliyoruz. teknik direktörümüzün tüm oyuncuları kullanmak üzere geliştirdiği bir sistem var. herkes dolayısıyla elinden gelen katılımı sergilemeye çalışıyor. bugün bir on birden bahsedilmiyorsa, birkaç maç oynayıp, birkaç maç oynayamayacağını biliyorsa futbolcu, bu güce katılıp katkıda bulunmak için elinizden geleni yapma bilincinde olursunuz. şu anda bizim takımımızda bu bilinç var.

    son olarak taraftara ne söylemek istersin.
    taraftardan bizi şimdiye dek nasıl destekledilerse aynı şekilde desteklemelerini rica ediyorum. dediğim gibi zor günler de yaşayabiliriz. ama bizim yüzde yüz performans gösterebilmemiz için onların bizi ayaklarımız üzerine kaldırıp sahaya koymaları gerekir.

    boş zamanlar
    alışveriş yapmayı severim. antrenmandan sonra ciddi bir dinlenmeye ihtiyacım oluyor. iyi yemek yemeye ihtiyacım oluyor. iyi yemek yemeyi severim ayrıca. vaktim oldukça arkadaşlarımla gezmek hoşuma gider. istanbul’da daha yeniyim. tanıma fırsatım olmadı. ama büyük bir şehirde olduğumun farkındayım.

    popito
    küçükken arkadaşlarla top oynarken yere düşüp kalkarken, hep bana popito derlerdi. aslında popito bizim orada afrika’da bir dondurma markası. özel bir anlamı yok. herkes bana öyle derdi.

    (röportaj: tarık ünlütürk | galatasaray dergisi, eylül 2009, sayı: 82)

    http://www.galatasaray.org/...ajlar/haber/5343.php

    --- alinti ---
  • 599
    yahu bu adam, panathinaikos maçında oynamayacaksa ne zaman oynayacak? bence sevgili kewell'ın yerine keita'nın 11'de başlaması, ilerleyen dakikalarda rakip savunmayı çözemezsek kewell ile b planı devreye sokulması gerekirdi. yine de buradan ahkam kesmek kolay... ben o kadar bilseydim, rijkaard'ın yerine orada oturuyor olurdum. hikmetine sual olunmaz...
App Store'dan indirin Google Play'den alın