http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=925101tarık daşgün: kazım, benim hayatımdan ders çıkarsın
mahmut b.bürkük istanbul
türk futbolunun, parladığı anda sönen yıldızlarından tarık daşgün, geçmişine dair birçok konuda pişmanlık duyuyor. günümüzde yeteneğin yerini mücadelenin aldığını belirten tarık, kendi yaşadığı akıbete yeni kuşağın uğramaması için tavsiyelerde bulunuyor.
1995'in arda turan'ıydı. top tekniği ile rıdvan dilmen'den boşalan tahtın en büyük adayıydı. her takımın rüyasını süslediği bir dönemde f.bahçe'nin atik yöneticileri, ezeli rakipleri g.saray'ın elinden kaptıkları gibi 'ada vapuru'yla kaçırmışlardı... f.bahçe'de en büyük yıldız adayı iken o dönem hem kendi hataları hem de bir ilgisizlikten doğan sebeplerden dolayı parlamadan söndü gitti! taşralı bir anadolu delikanlısı gibi adapte olamadığı istanbul'u terk edip yeniden düştü anadolu yollarına. kâh yozgat'ta, kâh antalya'da ve en nihayet bingölspor'da görüldü. milli takım'dan bingöl'e uzanan kariyerini noktalayıp, edindiği deneyimlerle bugün olgun bir antrenör modunda yeni yetişecek gençlere ışık tutmaya çabalayan tarık daşgün ile konuştuk...
sen de dahil o dönem rıdvan, oğuz, tugay gibi onlarca yıldız isim sayıyorduk. günümüzde ise bir tek arda geliyor akla. neden yıldız futbolcu yetişmiyor artık?
yıldız yetişmediği doğru ama perde gerisine baktığınızda antrenörler bu durumdan pek şikayetçi değiller. şikayetçi olanlar seyirci ve yöneticiler.
peki şikayetçi olunacak bir durum değil mi bu?
bir antrenör şuna bakar; istediklerini sahada hakkıyla yapacak biri var mı, yok mu? yoksa hoca için topu sağdan atıp soldan kaçacak, estetik hareketlerle gol yapacak futbolcunun olup olmamasının fazla önemi yok. burada hocaya arda lazım olmaz ki... yıldız beklentisi, seyirci açısından estetik arayıştan, yönetici açısından ise seyirciyi tribüne çekme noktasında gereklilik arz ediyor.
eski maçlarını izlerken kendini nasıl görüyorsun?
kendimi çok kuvvetsiz görüyorum. en büyük eksiğim de buydu zaten. kendime bakmamamla alakalı en ciddi sorunumdu güçsüz olmam. ama bu teşhisi bugün kendim yapıyorum. o zaman birilerinin bu eksiğimi gidermesi adına beni yönlendirmesi gerekirdi. ve ben de bugün kafamı duvarlara vurmazdım!
bugünkü aklın olsa neler yapmazdın?
kendime iyi bakardım, erken uyurdum, sütümü-balımı içerdim, uykumu alırdım. antrenmanlara daha özenli katılırdım. hocamın anlattıklarını dinler, onları harfiyen uygulamaya çalışırdım.
sen bu süreci yaşayan biri olarak bugün kazım gibi yıldız adayı futbolculara nasıl tavsiyelerde bulunursun?
tavsiyeye gerek yok. kazım benim hayatımı okusun yeter. onun genç ve yetenekli hali benim 15 yıl önceki halimle çok benzeşiyor. bir tercih yapması gerekiyor. bir yıldız olarak ışıldamak ile kayıp gitmek arasında. ama olayı bir tek kazım'ın sırtına yıkmamak lazım. daha çok genç. onu kazanmak adına çaba gösterilmeli, yoksa kaybetmek kolay.
futbolculuğunda mülayimdin. antrenörlük mesleğini icra ettiğin bu dönemde fatih terim gibi, hırslı kimliğinle futbolcularını motive edebilir misin?
futbolculara hırs aşılamak için illa bağırıp çağırmak gerekmiyor. maç boyu yerinden kalkmayan ama başarılı olan hocalar da var. herkesin kazanma adına içinde fırtınalar eser. ama bunu yansıtma şekli farklıdır. hırsımı kaybedersem futbolculuktan vasat geçer antrenörlük yaşantım.
antrenörlükteki gelişimin için neler yapıyorsun?
şimdilerde nerede eski hocalarımdan birini görsem hemen yakasına yapışıyorum, antrenman programı almak için. sağ olsunlar, beni sevdikleri için veriyorlar, yoksa hiçbir hoca kendi antrenman programını kimseye vermez. okuyorum, araştırıyorum. bu şekilde teorik bilgilerimi pratiğe dökerek yol almaya çalışıyorum.
kariyerli hocaların çalışmalarından not almadın mı?
ya ne notu?.. aklımız bir karış havadaydı. şimdilerde, 'hoca ne anlatıyordu?' diye kara kara düşünüyorum, ama hatırlayamıyorum bile. nasıl lazım oluyor biliyor musun şimdi? hatta bizim cafer (aydın), hoca taktik anlatırken kenarda uyurdu.
peki bu şartlarda nasıl başarılı oluyordunuz?
tabii ki özgüven. maçta nasıl olsa öyle ya da böyle top gelecek diye düşünüyorsun. eee yetenek de var. 'ben o topu gerekli adrese gönderirim' mantığı hakim.
dereağzi'nda takim çalişirken ben uyurdum
antrenmanlara özen göstermiyor muydun?
gösterdiğim söylenemez. f.bahçe'de iken dereağzı tesisleri'nde kalıyordum. kaldığımız odalar sahaya bakıyordu. mesela takım antrenmana çıkıp ısınıyor. futbolcu arkadaşlar beni idmanda görmeyince odamın camını taş yağmuruna tutardı. ben ise içeride uyuyordum. camdan bir bakardım, herkes aşağıda beni bekliyor. o an apar topar, bulduğum kıyafetlerle koştura koştura idmana katılırdım.
ceza falan almıyor muydun?
yok. kredim vardı hep. hoca çağırır, uyarır; ama ceza falan vermezdi. fakat antrenman ciddiyetsizliği vardı maalesef. ha ben bugün aynı esnekliği futbolcularıma göstermem. ben o dönem yaşadıklarımı doğru bulmadığım için bugün bu bilinçle futbolcularıma da farklı davranıyorum.
türk futbolunun, parladığı anda sönen yıldızlarından tarık daşgün, geçmişine dair birçok konuda pişmanlık duyuyor. günümüzde yeteneğin yerini mücadelenin aldığını belirten tarık, kendi yaşadığı akıbete yeni kuşağın uğramaması için tavsiyelerde bulunuyor.
peki bu zafiyetin varken sezonu nasıl çıkarıyordun?
kamplarda ekstra çalışırdım. orada yapacağım yüklemenin beni bir sezon götüreceğini biliyordum. ağabeylerimden öğrendiğim tek 'faydalı' şey de bu. bana 'kamp dönemi köpek gibi çalış, kamp sonrası istersen bir sezon yat' derlerdi.