1
atari'nin hipersonik gerçekçi görüntü kaliteli basketbol oyunu tecmo nba basketball'dan sonra buna geçiş tarihin dönüm noktalarından biridir. tıpkı nba live 98 gibi serinin bu oyunu da dönemin bebeleri (daha çok '83-'93 arası nesil) için bir çeşit rönesanstır.
action man ve k'nex sahibi olmanın ciddi bir etiket olduğu dönemdeyiz. bende ikisi de yoktu. tek çocuk olanlara "şımarıktır bu" denir ya hani, yalanın avradı. bir güne bir gün tutturmamıştım "bu olsun, şunu alın, ondan istiyorum" diye. tutturmamıştım çünkü mahalle arası futboluyla, evdeki kapı kirişi üstü potayla gayet mutlu oluyordum. "accık ucundan" adağını adadığımızda bana sormuşlardı "hediye olarak ne istersin" diye, 9999999 in 1'lik atari kasetlerinden talep etmiştim. naifliğe bakar mısınız. :( 9999999 in 1'lik atari kasetleri de ne büyük kandırmacaydı ha. kasetlerin dışına bakınca şimdinin sanal gerçeklik aparatlarına bile taş çıkartacak gerçeklikteki resimleri görüyorsunuz, bunun yanında 9999999 adet oyun iddiası da cabası; ama kaset atari'ye takılınca size sunulan şey maksimum 20 adet oyundan ibaret. gerçekçilik kısmına değinmiyorum bile... asrın en büyük ticari kandırmacalarından biri amk. mega boy adı altında satılan cips paketleriyle yarışır, 4'te 3'ü hava olan mega boy cips paketleri, hepsinin abv. neyse abiler, ben o adak dönemini atari falan pas geçmiştim bir şekilde. aynı yaz tatilinde en yakın arkadaşlarımdan ikisi daha sünnet olmuştu. birine arkadaş ziyaretine gitmiştim arkadaşım sünnet olduktan 1 hafta sonra kadar. değişik bir evleri vardı, 3 katlı sülale evi gibi bir şeydi. en alt katta babaannesi oturuyordu, orta katta enişte-hala kombosu, en üst katta da orkun'lar. dalmıştım oturma odasına, baktım orkun'un pipisi orta boy yoğurt kasesiyle kapatılmış, tülbentle örtülü falan (aşinayız muhtemelen birçoğumuz?). elinde de değişik bir oyun kolu vardı. kafamı televizyona çevirmemle birlikte şok geçirmiştim. kızan sahici kere sahici futbolcularla arsenal fc-manchester united maçı oynuyordu. evet bildiniz, fifa 99! haykırmıştım "bu ne adajjj" diye. adaş demişken; trakya'da karşıdaki kişi adaşın olmasa da söz konusu birey yakın arkadaşsa ona adaş diye hitap edilir. has trakyalı olmasam da adaptasyon sağ olsun ben de bu akıma eşlik etmiştim bir dönem. konuya dönüyorum; orkun, "pilesteyşın adaj" diye yanıtlamıştı hönkürmeli gömçürmeli cehalet kokan sualimi.
https://gss.gs/rZf.jpg
playstation'la ilk tanıştığım an o andı işte. ben, playstation, orkun ve orkun'un yoğurt kabıyla sansürlenmiş pipisi. orkun'a sünnetli sünnetli canı sıkılmasın diye almanya'daki bir akrabası kendi playstation'ını emanet etmiş meğer bir süreliğine, orkun da bu sayede dalmış hayaller alemine. çok etkilenmiştim ama aga, oyunun gerçekçiliği beni kendine aşık etmişti adeta. bi' 6 mart 1996 efes pilsen stefanel milano maçında amcamla eniştemin omuzlarında abdi ipekçi atmosferini yaşarken kendimi şaşırmıştım, bi' de playstation'la tanışma anı işte. kronolojik olarak üçüncü sırada 17 mayıs 2000 gecesi hissettiklerim geliyor zaten...
https://gss.gs/9yH.jpg
akşam olmaya başladığında eve dönmem gerekiyordu tabii. önceden akşam ezanı okunmadan evde olmak diye bir şey vardı, hala var mı bilmiyorum. bizim evde bu pek dillendirilen bir şey olmamıştır ama tabii ki "hava kararmadan önce evde ol" denirdi, çocuğuz neticede. yaz mevsiminde havanın geç kararıyor olmasından mütevellit saat 20'ye kadar mı ne deliler gibi crash bandicoot, dino crisis, fifa 99 falan oynamıştık orkun'la. cipsler, kolalar akıyordu önümüzde, orkun'un annesi aynur teyze sağ olsun. dino crisis demişken araya küçük bir anekdot daha sıkıştırayım; cd kabını görünce "ooo dino kıraysıs" gibisinden bir tepkimiz olmuştu orkun'la. halbuki ikimiz de ne sikim oyun olduğu hakkında zerre bilgiye sahip değiliz ha, sırf gaz. o sırada orkun'un ablası atiye abla yanımızdaydı. anadolu lisesi öğrencisiydi ve okul 1.'siydi, çok da iyi ingilizcesi vardı. bizi "arkadaşlar o 'dayno' diye telaffuz ediliyor" diye uyarınca hemen babalanmıştık "hoooyooor dino bi' kere!" diye. kız da hafif bir gülümsemeyle "peki" demişti. bu noktada bir kez daha kendisinin ne kadar pamuk kalpli ve zeki bir abla olduğunu anmış olayım. belki bizi kırmak istemedi, belki de içinden "bu zırcahil zerzevatlara laf anlatacağıma fdd'nin fonksiyon testlerinden çözeyim" dedi? bence ikisi de. :(
eve dönmüştüm. amcam bizdeydi, babamla birlikte balkonda yaz sefası yapıyorlardı. annem de televizyonda bir şeyler izliyordu. benim kafada tek bir şey vardı o ara, "ben bu playstation konusunu nasıl açarım?". içim içimi yiyor muhabbetini yapmak için ama bir yandan da gururlu ve kolay kolay bir şey istemeyen bir çocuk olduğumdan dolayı lafa giremiyorum. balkona çıktığımda babam "ne yaptınız oğlum bugün, anlat bakalım" diyince ben, o gururlu ve onurlu evlat adeta şelale misali dökülmüştüm playstation'ı anlatmaya. oğlunu ilk kez o halde gören babamın şaşkınlığı gözlerimin önünde. iki şey sormuştu bana, "nerede satılıyor ve ne kadar". satıldığı yeri şak diye söyledim zira eve dönerken çarşı içinden geçip soruşturmuştum kabaca. parasını ise ahmet ercanlar misali dişlerimi sıkarak kısık sesli fısıldamıştım çünkü o yaşımda bile pahalı bir şey olduğunu biliyordum. miktar elbette fazla gelmişti bizimkilere lakin ben takmıştım kafaya, farklı çözümler fıldır fıldır dönüyordu dino'nun dayno olarak telaffuz edilmediğini iddia eden beynimin içinde. sünnet zamanı takılan altınlar ve canlılar gelmişti aklıma, haykırdım "onları kullanalım!" diye. mantıklı gelmişti adamcağıza. tabii sonradan öğrendiğime göre o bir birikim olacaktı benim için ama sikmişim birikimi çok afedersiniz. :( gerçi buna rağmen açık vardı ki sağ olsun amcaların amcası "tamam, ben tamamlarım üstünü" diyince sorun tamamen çözülmüştü. o zamanlar trink para çalışıyordu daha çok, kredi kartı kullanımı şimdiki gibi değildi, senetle taksit muhabbetini de her yer yapmıyordu. pornografik canlın varsa alırsın, yoksa alamazsın...
ertesi gün çıktık sorup soruşturmaya. ben yanıyorum ama öyle böyle değil. girdik bir yere, almaya niyetliyiz cihazı. usta, bir dükkan sahibi, bir işletmeci bu kadar mı açıksözlü olur lan; konuşurken herif bi' bana baktı bi' babama, demez mi "bu çocuk okur, şimdi playstation alırsanız ders çalışmaz" diye! öldürme dürtüsü denen şeyin nasıl bir hissiyat olduğunu ilk kez o gün tatmıştım. masada duran makası gözüme kestirdim, agaya saplamamak için zor tutuyorum kendimi mnskym. sana ne bre emmi benim notlarımdan, sen kazıklasana bizi, yapsana satışı, ne diye manevi ders peşinde koşuyorsun anasını satayım. hayır bir de yetmezmiş gibi ekledi "zaten bizdeki playstation'lar tamamen orijinal, çipsiz, orijinal oyunlar da üçyüsbeşyüs milyon" diye. not aduketi çekmesi yetmezmiş gibi bir de çipli-çipsiz geyiği çıkardı başımıza lavuk. dükkandan çıktık haliyle. bende bir çöküntü, dopamin-oksitosin-serotonin komple yerlerde. tam bu sırada annem, wonder woman atıldı hemen "falancanın falancada dükkanı vardı, oraya da soralım" diye. öneriyi duyar duymaz böbrek üstü bezlerim kusarcasına adrenalin salgılamaya başlamıştı. dükkanı bulduk, girdik, ellerinde çipli playstation olduğunu öğrendik, aldık ve mutlu son...
https://youtu.be/s8QYxmpuyxg
çok ama çok, öyle böyle değil ama aşırı ütopik boş yaptıktan sonra nba live 99'un kendisine değineyim.
playstation'daki ilk oyunum nba live 99'du benim. grafikleriyle, müzikleriyle, spikeriyle, tribün sesiyle beni saatlerce ekrana bağlıyordu. amma velakin gelin görün ki asıl olay intro'sundaydı. önceden şu intro olayına daha fazla önem veriliyordu vallahi. yeşilli kostümüyle erkek çocukları ve ergen erkekleri ekrana kilitleyen seattle supersonics ponponu hanımefendiyi hatırlamayanımız yoktur diye tahmin ediyorum. <3
https://youtu.be/l29olGG7p-I (bahsini ettiğim hatun kişisi 1.58'de)
michael jordan'ın bu oyunda player 99 olarak geçtiğini de ek bir detay olarak yapıştırayım.
https://gss.gs/B7w.jpg
kapaktaki arkadaş için, (bkz: antoine walker).
action man ve k'nex sahibi olmanın ciddi bir etiket olduğu dönemdeyiz. bende ikisi de yoktu. tek çocuk olanlara "şımarıktır bu" denir ya hani, yalanın avradı. bir güne bir gün tutturmamıştım "bu olsun, şunu alın, ondan istiyorum" diye. tutturmamıştım çünkü mahalle arası futboluyla, evdeki kapı kirişi üstü potayla gayet mutlu oluyordum. "accık ucundan" adağını adadığımızda bana sormuşlardı "hediye olarak ne istersin" diye, 9999999 in 1'lik atari kasetlerinden talep etmiştim. naifliğe bakar mısınız. :( 9999999 in 1'lik atari kasetleri de ne büyük kandırmacaydı ha. kasetlerin dışına bakınca şimdinin sanal gerçeklik aparatlarına bile taş çıkartacak gerçeklikteki resimleri görüyorsunuz, bunun yanında 9999999 adet oyun iddiası da cabası; ama kaset atari'ye takılınca size sunulan şey maksimum 20 adet oyundan ibaret. gerçekçilik kısmına değinmiyorum bile... asrın en büyük ticari kandırmacalarından biri amk. mega boy adı altında satılan cips paketleriyle yarışır, 4'te 3'ü hava olan mega boy cips paketleri, hepsinin abv. neyse abiler, ben o adak dönemini atari falan pas geçmiştim bir şekilde. aynı yaz tatilinde en yakın arkadaşlarımdan ikisi daha sünnet olmuştu. birine arkadaş ziyaretine gitmiştim arkadaşım sünnet olduktan 1 hafta sonra kadar. değişik bir evleri vardı, 3 katlı sülale evi gibi bir şeydi. en alt katta babaannesi oturuyordu, orta katta enişte-hala kombosu, en üst katta da orkun'lar. dalmıştım oturma odasına, baktım orkun'un pipisi orta boy yoğurt kasesiyle kapatılmış, tülbentle örtülü falan (aşinayız muhtemelen birçoğumuz?). elinde de değişik bir oyun kolu vardı. kafamı televizyona çevirmemle birlikte şok geçirmiştim. kızan sahici kere sahici futbolcularla arsenal fc-manchester united maçı oynuyordu. evet bildiniz, fifa 99! haykırmıştım "bu ne adajjj" diye. adaş demişken; trakya'da karşıdaki kişi adaşın olmasa da söz konusu birey yakın arkadaşsa ona adaş diye hitap edilir. has trakyalı olmasam da adaptasyon sağ olsun ben de bu akıma eşlik etmiştim bir dönem. konuya dönüyorum; orkun, "pilesteyşın adaj" diye yanıtlamıştı hönkürmeli gömçürmeli cehalet kokan sualimi.
https://gss.gs/rZf.jpg
playstation'la ilk tanıştığım an o andı işte. ben, playstation, orkun ve orkun'un yoğurt kabıyla sansürlenmiş pipisi. orkun'a sünnetli sünnetli canı sıkılmasın diye almanya'daki bir akrabası kendi playstation'ını emanet etmiş meğer bir süreliğine, orkun da bu sayede dalmış hayaller alemine. çok etkilenmiştim ama aga, oyunun gerçekçiliği beni kendine aşık etmişti adeta. bi' 6 mart 1996 efes pilsen stefanel milano maçında amcamla eniştemin omuzlarında abdi ipekçi atmosferini yaşarken kendimi şaşırmıştım, bi' de playstation'la tanışma anı işte. kronolojik olarak üçüncü sırada 17 mayıs 2000 gecesi hissettiklerim geliyor zaten...
https://gss.gs/9yH.jpg
akşam olmaya başladığında eve dönmem gerekiyordu tabii. önceden akşam ezanı okunmadan evde olmak diye bir şey vardı, hala var mı bilmiyorum. bizim evde bu pek dillendirilen bir şey olmamıştır ama tabii ki "hava kararmadan önce evde ol" denirdi, çocuğuz neticede. yaz mevsiminde havanın geç kararıyor olmasından mütevellit saat 20'ye kadar mı ne deliler gibi crash bandicoot, dino crisis, fifa 99 falan oynamıştık orkun'la. cipsler, kolalar akıyordu önümüzde, orkun'un annesi aynur teyze sağ olsun. dino crisis demişken araya küçük bir anekdot daha sıkıştırayım; cd kabını görünce "ooo dino kıraysıs" gibisinden bir tepkimiz olmuştu orkun'la. halbuki ikimiz de ne sikim oyun olduğu hakkında zerre bilgiye sahip değiliz ha, sırf gaz. o sırada orkun'un ablası atiye abla yanımızdaydı. anadolu lisesi öğrencisiydi ve okul 1.'siydi, çok da iyi ingilizcesi vardı. bizi "arkadaşlar o 'dayno' diye telaffuz ediliyor" diye uyarınca hemen babalanmıştık "hoooyooor dino bi' kere!" diye. kız da hafif bir gülümsemeyle "peki" demişti. bu noktada bir kez daha kendisinin ne kadar pamuk kalpli ve zeki bir abla olduğunu anmış olayım. belki bizi kırmak istemedi, belki de içinden "bu zırcahil zerzevatlara laf anlatacağıma fdd'nin fonksiyon testlerinden çözeyim" dedi? bence ikisi de. :(
eve dönmüştüm. amcam bizdeydi, babamla birlikte balkonda yaz sefası yapıyorlardı. annem de televizyonda bir şeyler izliyordu. benim kafada tek bir şey vardı o ara, "ben bu playstation konusunu nasıl açarım?". içim içimi yiyor muhabbetini yapmak için ama bir yandan da gururlu ve kolay kolay bir şey istemeyen bir çocuk olduğumdan dolayı lafa giremiyorum. balkona çıktığımda babam "ne yaptınız oğlum bugün, anlat bakalım" diyince ben, o gururlu ve onurlu evlat adeta şelale misali dökülmüştüm playstation'ı anlatmaya. oğlunu ilk kez o halde gören babamın şaşkınlığı gözlerimin önünde. iki şey sormuştu bana, "nerede satılıyor ve ne kadar". satıldığı yeri şak diye söyledim zira eve dönerken çarşı içinden geçip soruşturmuştum kabaca. parasını ise ahmet ercanlar misali dişlerimi sıkarak kısık sesli fısıldamıştım çünkü o yaşımda bile pahalı bir şey olduğunu biliyordum. miktar elbette fazla gelmişti bizimkilere lakin ben takmıştım kafaya, farklı çözümler fıldır fıldır dönüyordu dino'nun dayno olarak telaffuz edilmediğini iddia eden beynimin içinde. sünnet zamanı takılan altınlar ve canlılar gelmişti aklıma, haykırdım "onları kullanalım!" diye. mantıklı gelmişti adamcağıza. tabii sonradan öğrendiğime göre o bir birikim olacaktı benim için ama sikmişim birikimi çok afedersiniz. :( gerçi buna rağmen açık vardı ki sağ olsun amcaların amcası "tamam, ben tamamlarım üstünü" diyince sorun tamamen çözülmüştü. o zamanlar trink para çalışıyordu daha çok, kredi kartı kullanımı şimdiki gibi değildi, senetle taksit muhabbetini de her yer yapmıyordu. pornografik canlın varsa alırsın, yoksa alamazsın...
ertesi gün çıktık sorup soruşturmaya. ben yanıyorum ama öyle böyle değil. girdik bir yere, almaya niyetliyiz cihazı. usta, bir dükkan sahibi, bir işletmeci bu kadar mı açıksözlü olur lan; konuşurken herif bi' bana baktı bi' babama, demez mi "bu çocuk okur, şimdi playstation alırsanız ders çalışmaz" diye! öldürme dürtüsü denen şeyin nasıl bir hissiyat olduğunu ilk kez o gün tatmıştım. masada duran makası gözüme kestirdim, agaya saplamamak için zor tutuyorum kendimi mnskym. sana ne bre emmi benim notlarımdan, sen kazıklasana bizi, yapsana satışı, ne diye manevi ders peşinde koşuyorsun anasını satayım. hayır bir de yetmezmiş gibi ekledi "zaten bizdeki playstation'lar tamamen orijinal, çipsiz, orijinal oyunlar da üçyüsbeşyüs milyon" diye. not aduketi çekmesi yetmezmiş gibi bir de çipli-çipsiz geyiği çıkardı başımıza lavuk. dükkandan çıktık haliyle. bende bir çöküntü, dopamin-oksitosin-serotonin komple yerlerde. tam bu sırada annem, wonder woman atıldı hemen "falancanın falancada dükkanı vardı, oraya da soralım" diye. öneriyi duyar duymaz böbrek üstü bezlerim kusarcasına adrenalin salgılamaya başlamıştı. dükkanı bulduk, girdik, ellerinde çipli playstation olduğunu öğrendik, aldık ve mutlu son...
https://youtu.be/s8QYxmpuyxg
çok ama çok, öyle böyle değil ama aşırı ütopik boş yaptıktan sonra nba live 99'un kendisine değineyim.
playstation'daki ilk oyunum nba live 99'du benim. grafikleriyle, müzikleriyle, spikeriyle, tribün sesiyle beni saatlerce ekrana bağlıyordu. amma velakin gelin görün ki asıl olay intro'sundaydı. önceden şu intro olayına daha fazla önem veriliyordu vallahi. yeşilli kostümüyle erkek çocukları ve ergen erkekleri ekrana kilitleyen seattle supersonics ponponu hanımefendiyi hatırlamayanımız yoktur diye tahmin ediyorum. <3
https://youtu.be/l29olGG7p-I (bahsini ettiğim hatun kişisi 1.58'de)
michael jordan'ın bu oyunda player 99 olarak geçtiğini de ek bir detay olarak yapıştırayım.
https://gss.gs/B7w.jpg
kapaktaki arkadaş için, (bkz: antoine walker).