• 2
    benim tarihimde iki önemli maç vardır. ilki;

    (bkz: 14 nisan 1994 galatasaray altay maçı)*

    ikincisi; tarihini hatırlayamadığım istanbul büyükşehir belediye maçı. askerden yeni gelmiştim. ümit karan 90+ da kendi ekseni etrafında dönerek topu kontrol etmiş ve bekletmeden vurmuştu. yeni dönmüştüm askerden ve ilk gittiğim galatasaray maçıydı 1.5 yıl aradan sonra. bu maçtan önce tek başıma sokakta dolaşmış, duran sandawiches'in hemen 10 metre yukarısındaki ağaçlıkların dibine tek başıma çökmüştüm.

    çökmüştüm... kelimenin tam manasıyla. askerden dönünce ilk iş son gaz çalışmaya başlarım demiştim. 15 ay askerlik çok koymuştu. çalışıp üniversite kazanır ve askerde kısa dönemlere yapılan iyi muameleyi belki sivil hayatta ben de yakalarım demiştim. acım çoktu açıkçası. özel hayatım çok karışık ve koşarak geldiğim sivil hayat askeriyeden beterdi. ne kadar da berbat geçti desem, askerde inanılmaz saygı görüyordum ama sivilde herkes acır gibi bakıyordu. yeni doğmuş gibiydim. sanki narin bir bebektim ve kimse bana nasıl yaklaşacağını bilmiyordu. herkes laflarına dikkat ediyor, yanımda tartışılmıyordu. ama bombalar art arda geldi. önce ikinci tercih olduğumu anladım, sonra da aslında sandığım kadar önemsenmediğimi.

    insan değer görmeyince, değer verdiği başka alternatiflerin üstüne gidiyor. çöküş dönemindeyse eğer, diğer ihtimalleri daha da zorluyor. galatasaray benim diğer ihtimalimdi. aileden, yardan, serden sonra... işten çıkınca eve dönmek gibiydi. işten çıktıkça eve dönmeye başladım. elimde olan cazibesini yitirince -ki asıl cazibesini yitiren benmişim- galatasaray'a daha çok yöneldim. bu sebeptendir askerden geldikten 1 hafta kadar sonra sami yen'e koşmam.

    dedik ya hani ''insan değerli bir şeyini yitirince diğer değerli şeylerine daha çok sahip çıkar'' diye. anneyi yitirince babanın üstüne titremek gibi, işte öyleydi benim için askerden sonraki galatasaray maçları. hayatımda toplasanız 10 tane *deplasman maçına gitmişimdir. 8 tanesi askerden sonra. işte bunların en önemlisiydi istanbul büyükşehir belediye maçı. sanırım 50 lira falan vardı biletim hariç. yemek yiyip, sokakta maçı bekliyordum. hafif, alıkonamayacak bir çakmak almıştım. demir paralar vardı cebimde. iddia kuponu yaptım. ben galatasaray üzerine bahis oynamayı sevmem. totem de diyebiliriz aslında. o kuponda da galatasaray'ım yoktu. oynasaydım galibiyete oynardım. onu da kaybederdim gerçi... çünkü maç 2-2 bitmişti.

    o demir paralar önemliydi benim için. belki ben sevinçten zıplarken onlar da kendi aralarında çoğalırlardı. fransa ikinci liginden hiç maç yoktu iddia listesinde. olsa alayına beraberlik basardım. ingiltere ikinci ligi vardı. beni asla utandırmazdı sheffield united ve plymouth.

    sheffield evindeyse 1, plymouth marsta da oynasa 0 bitirirdi maçları. öyle de yaptım. ve tuttu da. o zamanlar iddia oynayacaksanız maksimum 4 maç oynamak zorundaydınız. en az 3 maç olayı sonradan geldi. bir tane lazio beraberliği ve bir tane de sampdoria galibiyeti oynadım. italyanlardan yattık.

    italyan takımları benden habersiz sahada koştururken ben tribündeydim. yanımda çok sevdiğim bir abi vardı. o gün tanıştım. o gün beni kurtardı. ya da karşıdakileri. sebepsiz yere el-kol yapan bir tane adam vardı kapalıda. 60. dakikalara doğru dayanamayıp tekmeyi koymuştum. 2 kere falan bana çarpmıştı ve maalesef ben tahammül sınırımın sonundaydım. adam arkasını dönüp ''noluyo lan'' dedi ve ortalık karıştı. biz o sevdiğim abiyle en sağ en üst taraftaydık. adam üstüme çullanacakken bir tekme de yanımdaki abi vurmuştu. bir iki itiş-kakıştan sonra ortalık yatıştı. hiç darbe almadım ama abi sağlam bir yumruk yedi benim yüzümden. helalleştik sonra. ve hemen hemen her maç beraberdik. askerde iyi para biriktirmiştim. son zamanlar mersin-ankara arası kuryeydim ve yol harcırahlarını biriktirmiştim. kapalıdan her maç bilet alırdım. ve o abiyle takılırdık. sonra sigara yüzünden ayağını kestiler, sonra da vefat etti. ve bunlar 1.5 yıllık bir süreç içinde oldu. ilk defa o zaman tam manasıyla keyif alarak tribüne giderdim. o abi de ben de galatasaraylı futbolcuya, antrenöre küfredenden nefret ederdik. analı-bacılı küfürleri de hiç sevmezdik. kafalar birebir uyuyordu.

    o gün o bozuklarla iddia oynadıktan sonra, kuponu kontrol ederken tanıştım o abiyle.

    işte bunları düşündüm perşembe akşamı istiklalden captano ve feanor ile yürürken. captano; ben bir süper loto oynayayım dedi. aklıma o geldi. cebimde bir-iki lira bozukluk vardı. ben de gitrim kaptanın ardından bir kupon yaptırdım makineye. süper lotoyu da ilk kez oynadım. 1 rakam bile tutmadı. zaten şans oyunlarına hiç inanmam. cepte son bozukluk varsa ve gideceği varsa o paranın, onla oynarım.

    bir kere de bir basket maçında 14 lira bozukluk vardı cebimde. essgi yanımdaydı. abdi ipekçi'de bir basket maçı. geçen sezondu sanırım. 14 lira demir mi olur lan? dedi. sanki eminönü yeni camii den dilenip gelmişim gibi. yarısını yedirdik polise mecburen. onla iddia oynasam yine tutmazdı sanırım. zaten abdi ipekçinin oralarda iddia bayisi de yok. abdi ipekçi'nin etrafında hiçbir şey yok. istanbul'un bu kadar ortası olup bu kadar mahrumiyet bölgesi olan bir yer daha ben görmedim.

    sonuca gelirsek; cebinizde bozukluk varsa, cuma akşamıysa eğer, fransa 2. ligine bolca beraberlik, sheffield evindeyse 1, plymouth antremandaysa bile 0 basın.
App Store'dan indirin Google Play'den alın