5903
sene 1994-95 filan, küçüğüm daha o zamanlar. ilk defa bir arkadaşımın evinde yatılı kalmak için son hazırlıklar yapılıyor evde. şortlar tamam, tişörtler tamam, ayakkabı, terlik her şey tamam. heyecan zaten tavan yapmışken telefon çalıyor, arayan malum arkadaş ve top oynar mıyız diye soruyor. oynarız tabi diyorum ama içimden de iki taştan kale, bir tane dandik plastik top ne var bu kadar büyütecek diye geçiriyorum. neyse bizimkiler beni bıraktılar arkadaşın evine. akşamüstü saat 6:30-7:00 civarı, antalya sıcağında top oynanacak en güzel vakitlerden. ayağımın tozuyla çıkıyoruz top oynamaya. ben dar bir asfalt yol, karşılıklı taştan iki kale ve plastik bir top beklerken, karşımda toprak ama yer yer çimen denemeyecek yeşilliklerin olduğu, engebeli, derme çatma da olsa kale direkleri olan bir saha buluyorum. sevinçten çıldıracağım resmen, bir an önce takımlar kurulsun maça başlayalım diye sabırsızlanıyorum. düşünsenize üç korner bir penaltı değil çünkü korner kullanılabilecek bir alan var, taş üstü, adamın gol diyor, bel üstü gibi tartışmalar bir kenara bırakılıp sadece futboluna odaklanabileceğin bir ortamdasın. o zamanlar için inanılmaz bir lüks. neyse maç başladı. ben klasik forvet arkası, 10 numara pozisyonunda akıyorum. goller, asistler filan derken, etrafta kim bu yabancı çocuk fısıltıları yavaş yavaş yüksek sesle dillendirilmeye başlıyor. hafiften bir gurur var ama ben bozmuyorum oyunumu, kulağımı dışarıya kapamış mücadeleme devam ediyorum. sonra bir korner pozisyonunda seken topa gelişine vuruyorum, iyi de yere gidiyor namussuz. gol! o an içlerinden biri (benden biraz daha büyük olduğunu düşünüyorum) “abi adam haci gibi” diyor. o büyülü ismi ercan taner’in anlatımında önce ilk defa orada duyuyorum ama anlam da veremiyorum bir yandan. kim acaba bu haci diye düşünüyorum. kafama yatan en makul senaryo; o sıralar gaziantepspor’da oynayan hacı diye bir orta saha var, onu kastetti heralde diyorum ve uzatmıyorum konuyu. zaten istesen de uzatamıyorsun, o sıralar ne bilgisayar var ne de internet. evdeki en teknolojik aletler televizyon ve telsiz telefonlar. aradan biraz vakit geçiyor. 1996 yılının temmuz ayının sonu hagi diye birini transfer ediyoruz. ilk maçında, ayağının tozuyla frikikten trabzon’a golünü atıyor. maçın özetini izledikten sonra “abi adam haci gibi” sekansı bir an gözümün önünden geçiyor. daha kim olduğunu bilmeden seninle aynı cümlenin içinde anılmak, seni kanlı canlı izleyebilmek ve bizlere yaşattığın tarifi olmayan mutluluklar… iyi ki bizimleydin gica.