1
gabriel garcia marquez'in 1950 yılında yazdığı futbol yazısı. otoriteler tarafından futbol edebiyatı tarihinin en değerli 10 eserinden biri olarak gösteriliyor. türkçe yemin anlamına geliyor.
--- alıntı ---
ve böylece stadyuma gitme kararı aldım. öncekilerin tümünden daha çok yankı bulan bir karşılaşma olduğu için erken gitmem gerekti. itiraf etmeliyim ki hayatımda hiçbir zaman hiçbir yere bu kadar erken gitmedim ve hiçbir yerden de bu kadar tükenmiş bir halde çıkmadım. alfonso ve germán hiçbir zaman beni pazar günlerine ait bu futbol dinine mensup etme girişiminde bulunmadılar, yine de, zaman zaman, dün belediye stadının tribünlerinde olduğum gibi, medeniyetin son izi sayılabilecek herhangi bir ciladan arınmış bir fanatiğe dönüşeceğimden şüphelenmiş olmalılar. uygunsuz bir taraftara dönüşmüş olduğumu idrak ettiğim ilk aydınlanma anı, tüm hayatım boyunca çoğu kez övündüğüm ve dün kabul edilemez bir şekilde beni rahatsız eden bir şeye sahip olduğumu fark ettiğim o an’dı: saçmalık duyusu. şimdi, jilet gibi olan bu adamların, çeşitli renklerde şapkalarını, kitabına uygun olarak, taktıklarında neden kendilerini, mürekkebinin içinde bir kalamar gibi hissettiklerinin farkına vardım.
yalnızca bunu yaparak bile otomatik olarak başka insanlara dönüşmüş oluyorlar, sanki o, şapka değilmiş de yeni bir kişiliğin üniformasıymış gibi. benim taraftarlık ehliyetim dünkü maçın üzerine birtakım kişisel gözlemler yapmak için hala fazlasıyla taze mi emin değilim ama, taraftarlığın temel şartlarından birinin kendini bilme duyusunun kayıtsız şartsız kaybı olduğu konusunda hali hazırda anlaşmış olduğumuz üzere, sadece kendime saklayageldiğim bu sportif potları kırmaya oldukça erken başlama lüksünü kendime tanımak amacıyla, gördüğümü –ya da dün akşam gördüğümü sandığımı- söyleyeceğim. öncelikle, bana öyle geldi ki ilk dakikadan itibaren junior, millionarios’a üstünlük sağladı. eğer sahayı ikiye ayıran beyaz çizginin bir anlamı varsa, önceki yorumum doğrulanmış oluyor, zira top junior’un kalesine denk düşen yarı sahanın içinde ilk yarı boyunca pek az süre bulundu (futbol yorumcusu olarak ilk denemem nasıl gidiyor?).
öte yandan, eğer junior’ın oyuncuları tam olarak oyuncu değil de aslında yazar olsalardı, bana öyle geliyor ki usta heleno olağanüstü bir polisiye roman yazarı olurdu. hesap duyusu, sakin araştırmacı hareketleri ve son olarak hızlı ve şaşırtıcı son dokunuşları, polis öyküleri için yeni bir dedektifin yaratıcısı olmak adına ona yeterli liyakatı sağlıyor. heraldo ise kendi namına, bu aynı anda her yerde bulunma ve tüm o yerlerde, sanki gol atmaya değil de marcelino’nun yazacağı tüm koca ciltleri yazmaya çalışıyormuş gibi, on bir adamla birden uğraşmaya çalışma becerisiyle bir tür marcelino meniendez y pelayo [ispanya milli kütüphanesi’nin eski direktörlerinden, pek çok eser vermiş ispanyol dili filoloğu yazar –ç.n.] olurdu. berascochea bereketli bir yazar olurdu ama yedi yüz cilt yazsaydı bile, ne eksik ne fazla, eserlerin hepsi de toplu iğne başının önemi hakkında olurdu. ve dos santos–ki dün dört kişi gibiydi-ölümsüzlüğün kalesine ulaşmaya yeltenecek tüm yazarcıkların, büyük çabalarına rağmen, önünü keserek, ne de büyük bir sanat eleştirmeni olurdu. de latour dizeler yazardı, ilham dolu uzun metrajlı şiirler.aynı şey ary için söylenemezdi. çünkü ary için hiçbir şey söylenemez, zira junior’lu arkadaşları ona en azından en mütevazı edebî tavrını bile gösterme olanağını vermediler.
millonarios’a hiç girmiyorum bile. eğer büyük di stéfano’nun bildiği bir şey varsa o da hitabettir.
taraftarların kutsal kardeşliğine bugün –açıkça- gerçekleştirdiğim geri dönüşü olmayan katılımımla bir şey kaybetmiş olduğuma inanmıyorum. şimdi, arzu ettiğim tek şey başka birisini de bu yola döndürmek. sanırım bu kişi, -sportif açıdan- sürünün kara koyunu olmaya devam etmemesi amacıyla, ikinci turun ilk maçında municipal’in tribünlerine davet edeceğim güzide arkadaşım, doktor adalberto reyes olacak.
--- alıntı ---
--- alıntı ---
ve böylece stadyuma gitme kararı aldım. öncekilerin tümünden daha çok yankı bulan bir karşılaşma olduğu için erken gitmem gerekti. itiraf etmeliyim ki hayatımda hiçbir zaman hiçbir yere bu kadar erken gitmedim ve hiçbir yerden de bu kadar tükenmiş bir halde çıkmadım. alfonso ve germán hiçbir zaman beni pazar günlerine ait bu futbol dinine mensup etme girişiminde bulunmadılar, yine de, zaman zaman, dün belediye stadının tribünlerinde olduğum gibi, medeniyetin son izi sayılabilecek herhangi bir ciladan arınmış bir fanatiğe dönüşeceğimden şüphelenmiş olmalılar. uygunsuz bir taraftara dönüşmüş olduğumu idrak ettiğim ilk aydınlanma anı, tüm hayatım boyunca çoğu kez övündüğüm ve dün kabul edilemez bir şekilde beni rahatsız eden bir şeye sahip olduğumu fark ettiğim o an’dı: saçmalık duyusu. şimdi, jilet gibi olan bu adamların, çeşitli renklerde şapkalarını, kitabına uygun olarak, taktıklarında neden kendilerini, mürekkebinin içinde bir kalamar gibi hissettiklerinin farkına vardım.
yalnızca bunu yaparak bile otomatik olarak başka insanlara dönüşmüş oluyorlar, sanki o, şapka değilmiş de yeni bir kişiliğin üniformasıymış gibi. benim taraftarlık ehliyetim dünkü maçın üzerine birtakım kişisel gözlemler yapmak için hala fazlasıyla taze mi emin değilim ama, taraftarlığın temel şartlarından birinin kendini bilme duyusunun kayıtsız şartsız kaybı olduğu konusunda hali hazırda anlaşmış olduğumuz üzere, sadece kendime saklayageldiğim bu sportif potları kırmaya oldukça erken başlama lüksünü kendime tanımak amacıyla, gördüğümü –ya da dün akşam gördüğümü sandığımı- söyleyeceğim. öncelikle, bana öyle geldi ki ilk dakikadan itibaren junior, millionarios’a üstünlük sağladı. eğer sahayı ikiye ayıran beyaz çizginin bir anlamı varsa, önceki yorumum doğrulanmış oluyor, zira top junior’un kalesine denk düşen yarı sahanın içinde ilk yarı boyunca pek az süre bulundu (futbol yorumcusu olarak ilk denemem nasıl gidiyor?).
öte yandan, eğer junior’ın oyuncuları tam olarak oyuncu değil de aslında yazar olsalardı, bana öyle geliyor ki usta heleno olağanüstü bir polisiye roman yazarı olurdu. hesap duyusu, sakin araştırmacı hareketleri ve son olarak hızlı ve şaşırtıcı son dokunuşları, polis öyküleri için yeni bir dedektifin yaratıcısı olmak adına ona yeterli liyakatı sağlıyor. heraldo ise kendi namına, bu aynı anda her yerde bulunma ve tüm o yerlerde, sanki gol atmaya değil de marcelino’nun yazacağı tüm koca ciltleri yazmaya çalışıyormuş gibi, on bir adamla birden uğraşmaya çalışma becerisiyle bir tür marcelino meniendez y pelayo [ispanya milli kütüphanesi’nin eski direktörlerinden, pek çok eser vermiş ispanyol dili filoloğu yazar –ç.n.] olurdu. berascochea bereketli bir yazar olurdu ama yedi yüz cilt yazsaydı bile, ne eksik ne fazla, eserlerin hepsi de toplu iğne başının önemi hakkında olurdu. ve dos santos–ki dün dört kişi gibiydi-ölümsüzlüğün kalesine ulaşmaya yeltenecek tüm yazarcıkların, büyük çabalarına rağmen, önünü keserek, ne de büyük bir sanat eleştirmeni olurdu. de latour dizeler yazardı, ilham dolu uzun metrajlı şiirler.aynı şey ary için söylenemezdi. çünkü ary için hiçbir şey söylenemez, zira junior’lu arkadaşları ona en azından en mütevazı edebî tavrını bile gösterme olanağını vermediler.
millonarios’a hiç girmiyorum bile. eğer büyük di stéfano’nun bildiği bir şey varsa o da hitabettir.
taraftarların kutsal kardeşliğine bugün –açıkça- gerçekleştirdiğim geri dönüşü olmayan katılımımla bir şey kaybetmiş olduğuma inanmıyorum. şimdi, arzu ettiğim tek şey başka birisini de bu yola döndürmek. sanırım bu kişi, -sportif açıdan- sürünün kara koyunu olmaya devam etmemesi amacıyla, ikinci turun ilk maçında municipal’in tribünlerine davet edeceğim güzide arkadaşım, doktor adalberto reyes olacak.
--- alıntı ---