başından sonuna kadar izlediğim belgeseldir. hatta sırf bu belgeseli izlemek için
gs tv'ye üye oldum. zaten kaç zamandır aklımdaydı da bu belgesel bahanesi oldu.
öncelikle bu tip hassas konular üzerinden prim yapılmasına karşıyım. bu yüzden koltuğa şeytanın avukatı olarak kuruldum ve belgeseli hep eleştirel bir bakış açısı ile izlemeye başladım.
gel gelelim
lucas neill'in yaptığı iş en başta yürek işi, rıza işi, ruh işi. buna ek olarak kendisi ara sıra programlara çıkan, hatta
harry kewell'la bile röportaj yapmış, yani bu medya işlerde biraz tecrübeli ve maharetli bir futbolcu.
kendisine sunulan bu proje eğer içinden gelmese kabul edilebilecek gibi değil, ki kendisi ülkemize gelen ilk avustralyalı da değil, bu bakımdan belgesele dair ilk önyargılarım yıkıldı. ayrıca türkiye'ye geleli henüz 4 ay olmasına rağmen sahada gösterdiği hassasiyete ek olarak saha dışında da gösterdiği bu yaklaşım takdirimi kazandı.
yani eser amaç-hedef olarak en başta fazlasıyla gözüme girdi.
programın kendisi ise 45 dakikalık gayet sade bir belgesel. bırakın
galatasaray'ı,
lucas neill'i, uzaklardan gelmiş bir avustralyalının gözünden atalarının can verdiği bu toprakları ziyaretini ve bu toprakları tanıyarak geçirdiği bir günü anlatan bir belgesel-film tadında. başrolde takımımızın bir futbolcusunun olması ise işin tadı tuzu olmuş. oradaki turistlerle, avustralyalı öğrencilerle, rehberlerle yaptığı sohbetler, mezarların başında dua edişi, siperlerde gezinmesi, anıta anzak diyarını temsilen kanguru ve koala figürlerine ek olarak üzerinde barış mesajı yazan imzalı formasını bırakması ve atatürk'ün anzak askerlerine olan hitabesinin ingilizce kısmını dillendirmesi falan inanılmaz samimi ve güzel olmuş. arka planda ise ver hüzünü ver acıyı tadında yapay müzikler değil de sadece gitar ve vokalden oluşan savaşa dair şarkıların yer alması insanın dikkatini salt hüzünden acı-tatlı anılara, şehitlerin çektiği acılar yerine arkalarında bıraktıkları ortak mirasa çekiyor. ayrıca farkettim ki 25 nisan avustralyalılar için gerçekten çok önemli bir günmüş. bunu lucas da dile getirdi, oradaki avustralyalılar da. vatan uğruna verilen her can kutsaldır, sayısı 1 de olsa, 1000 de olsa ama takdir edersiniz ki avustralya çok savaşçı bir millet değil(u: bizim tarihimize oranla daha az sayıda savaşa katılmış, dolayısıyla genel toplam olarak daha az şehit vermiş bir ülke, bu yüzden onbinlerce kilometre uzakta olsa bile orada yatan her asker onlar için çok değerli) yani milli tarihlerinde savaşlara dair önemli günler çok az, 25 nisan ise cumhuriyet bayramlarından
* sonra en önemli olanı.
sonlara doğru gerçekten duygulandım, hem milli duygularım kabardı, hem de saolsun lucas çok efendi, çok içten davranmış, vallahi dokundu. ayrıca çanakkale savaşlarına dair bilgilerimi ciddi ciddi yeniden tazelemiş oldum.
en sonunda dile getirdiği barış mesajı, birbirinden alakasız iki milletin bu acı olay vasıtası ile nasıl bir araya geldiğini, bütünleştiğini anlatması ise çok hoş bir son olmuş.
yani bence bu olaya bu kadar kayıtsız kalmamalıydık, keşke tüm yazar kardeşler izleseydi.
edit: kulübümüzün resmi kanalı olan
gs tv vasıtasıyla böyle bir esere imza attığımız için inanılmaz gurur duydum. cd'si falan çıkarsa kesinlikle almak isterim.
28 nisan 2010 barcelona internazionale maci yüzünden güme gitti bence güzelim belgesel. hiç dikkat çekmemiş...