*

  • 4
    türk futbolunun makus talihinin ters döndügü mactır. 42. dakika da mirsad'ın araya girmesi ile van aarle topu kendi aglarına göndermi$ ve psv bir anda elenme tehlikesi ile kar$ı kar$ıya kalmı$tı. ikinci yarı hem psv profesyonelliginin geregini getirip bizi sinirlendirdi hem de topun canı istemedi..

    bu sezon psv avrupa $ampiyonu oldu. kendi ligi dahil tek maglubiyetini galatasaray'dan aldı.
  • 8
    derwall'in de dediği gibi hem kazanıp hem kaybettiğimiz maçtır. psv bu turu geçtikten sonra sırasıyla rapid wien, bordeaux, real madrid ve benfica engellerini aşarak kupayı kazanmıştır.

    kadrolar:

    galatasaray: zoran simovic, yusuf altıntaş, semih yuvakuran, ismail demiriz, erhan önal, cüneyt tanman, cevad prekazi (64' savaş koç), muhammet altıntaş, mirsad kovacevic (64' ilyas tüfekçi), uğur tütüneker, tanju çolak

    psv: hans van breukelen, ronald koeman, ivan nielsen, eric gerets, berry van aerle, jan heintze, willy van de kerkhof (46' addick koot), sören lerby, hans gillhaus, gerald mervin vanenburg, wim kieft

    şimdi de derwall'in ağzından maçı dinleyelim;

    --- alıntı ---

    eindhoven'deki yenilginin ortaya çıkardığı durumu değiştirmek için yeri göğü ayağa kaldırmak niyetindeydik. basın ve medya da bizi her yönden destekledi ve seyircinin de en yüksek formda stada gelmesini, oyuncular gibi, ellerinden geleni yapmalarını sağladı. seyircimizin her zamanki gibi oyundaki 12. adam olacağını ben de biliyordum.

    sempatik hollandalılar, iklime uyum sağlamak, stadı görmek, çimi tanımak, denemek ve öncelikle de istanbul'un atmosferini yaşamak için maçtan üç gün önce kente geldiler.

    avrupa kupası'nın bu ikinci maçından haftalar önce de gelmiş olabilirlerdi. bu, bizim onları yenme ve eğer mümkün olursa maçın bitiminden önce 3-0 öne geçerek bir uzatmaya gidilmesini sağlama konusundaki kararlılığımızı ve motivasyonumuzu değiştirmeyecekti.

    onları çok basit yöntemlerle şaşırtmak istiyorduk. büyük bir mücadele ve gayretle maçın daha ilk dakikalarında rakibin kendine olan güvenini sarsacaktık.

    tanju'nun santrfor olarak geride kalması gerektiğini kararlaştırmıştık. buna karşılık, kafa toplarında güçlü olan mirsat ve cüneyt ileri çıkacaklar, orta saha ve savunmanın gerilerden yaptığı uzun ortaları prekazi, uğur, tanju ve muhammed gibi orta saha oyuncularının önüne düşürmeye ve gole gitmemezi sağlamaya çalışacaklardı. eindhovenliler şaşırmışlardı. tanju'yu tutan kimse yoktu; birdenbire, daha önce olmadığı kadar hareket özgürlüğü bulmuştu ve bundan yararlandı da. beş dakika sonra durum galatasaray lehine 1-0 olmuştu ve stad coşku ve sevinçle çınlıyordu.

    seyirci, takımı çılgınca tezahürat, şarkılar ve haykırışlarla teşvik ediyordu. hollandalılar köşeye sıkışmışlardı. oyun tarzları giderek bozuluyor ve oyunu okuma olanağını yitiriyorlardı. van aerle 42'nci dakikada kendi kalesine bir gol atarak bizi 2-0 öne geçirdi. devreden çok kısa bir süre önce gelen bu gol tam bir sansasyondu.

    benim en büyük kaygım çocukların bunca zorlanmaya ve bu tempoya 90 dakika dayanıp dayanamayacaklarıydı. öylesine bir gayretle maça asılmışlardı ki, çılgınlıktan başka bir şey değildi bu. bir devre boyunca avrupa'nın en büyük takımlarından birini avuçlarının içine almışlardı ve bir mucize yaratmak üzere en doğru yoldaydılar.

    devre arası herkese iyi gelmişti. biz de bu arada antrenörler olarak oyuncuların fizik durumlarını yüzlerinden okumaya çalıştık. gerekenin yapılması için doktor ve masörle, oyuncuların ilk devrede geçirdikleri irili ufaklı sakatlanmalar hakkında konuştuk.

    benim cezam devam ettiği için orta sahaya yakın bir görevli bankında oturuyordum. mustafa ile sadece uzaktan göz temasımız vardı, o kadar.

    bildiğim bir şey vardı: oyuncuların sinirleri yavaş yavaş yıpranacaktı, insan üstü bir şey başarmışlardı. yeniden şahlanıp, rakibi kendi alanına sıkıştıracak baskıyı kurup kuramayacakları, ikinci yarının ilk dakikalarına bağlıydı. sonra da uzatmayı sağlamak için üçüncü bir gol gerekiyordu. bu hayalleri gerçekleştirmek gerçek bir çılgınlıktı.

    yirmi dakika sonra yorgunluk belirtileri hissedilmeye başladı. ilk yarının canlılığı kalmamıştı; adımlar küçüldükçe küçüldü.

    çok fazla düşünmeye başlamışlardı. tempolu oyundan vazgeçmişlerdi. rakibi acımasızca mat etmek için gereken şaşırtıcı ve hızlı oyunları kurmak yerine gereğinden fazla paslaşmaya başlamışlardı.

    körü körüne koşmak yerine oyunu düşünerek kurmak ve bu şekilde avucunun içine almak ve son bir ofansif hareketi başlatabilmek için gerekli olan spontane hareket kabiliyeti, üstünlük ve sağlıklı düşünme yeteneği azalmıştı.

    oyuna van der kerhof un yerine koot girmişti. tam bir müdafaa oyuncusu olan koot'un tek yaptığı tanju'yu tutmak oldu. bu durumda, öndeki iki oyuncumuz cüneyt ve mirsat'ın hareket özgürlükleri kısıtlanmıştı ve önceden olduğu kadar top alamamaya başladılar, iki uç adamımıza uygulanan erken pres sonucu ön tarafta gereken baskıyı kuramıyorduk. bu şekilde yeni bir gol daha atmak zordu.

    oyuncularımız sahadan ayrılırken başları dikti. bu maçta ellerinden gelen her şeyi yapmışlardı. seyircilere futbolda çok az görülebilecek birinci sınıf bir polisiye film yaşatmışlardı.

    kolay kolay unutamayacağım, üzerinde düşünülmesi gereken bir maçtı bu. ne yazık ki takım hem kazanmış hem de kaybetmişti.

    oyuncular karakterlerinin sağlamlığını gösterdiler. avrupa kupası'nda elenmek onları fazla etkilemedi ve ikinci kez kazanmak istedikleri türkiye şampiyonluğu için kararlı bir şekilde oynamaya devam ettiler.

    --- alıntı ---
  • 11
    gençlik dönemimin unutulmaz maçıdır.

    bu maça kalkıp izmir'den gitmiştim ve üniversite 1. sınıftaydım. ilk maçı pisi pisine deplasmanda 3-0 kaybetmiştik. fakat galatasaray ruhu o zamanlar da aynıydı. maçtan önce hiçbir galatasaraylı eleneceğimize inanmıyordu.

    psv de o zamanlar bugünün bayern'i, barça'sı veya real'inden farksızdı ve çok ender mağlup oluyordu. bu maça kadar da namağluptu. maç günü çok fena sağanak yağış vardı. o zamanlar bilet almak ve stada girmek bugünkü gibi rahat olmadığından maçtan tam 7 saat önce tek başıma ali samiyen'e gitmiştim. stada da anca maça yaklaşık 2 saat kala girebildim. tabii yağmur iliklerime kadar işledi ve maç boyunca da kesilmedi

    stada girdikten kısa bir süre sonra taraftarımız tarafından tezahürat yapılmaya başlandı fakat her tezahürat girişimi bilinçli taraftarlarca engellendi. nedeni de taraftarın maçtan önce tezahürat yaparak yorulmasının önüne geçmek, dinç kalmasını ve enerjisini maça saklamasını sağlayarak psv'nin korkunç bir tezahüratla baskı altına almanın istenmesiydi.

    bu yüzden stadın hangi tribününden bir tezahürat başlasa anında şu tezahüratla o tribün susturuluyordu: "maçtan önce bağırmak bugün yasak." bu şekilde birkaç kez tezahürat yapılıyor ve stat ölüm sessizliğine bürünüyordu.

    derken yaklaşık 2 saat stadın içinde maçı beklerken geçti ve maç başladı. maç başlar başlamaz öyle bir tezhürat başladı ki tıpkı aslana yakışır kükreme sesinden farksızdı. ve bu kükreme maç boyunca sürdü. maçta ilginç olan noktalardan biri de yıllar sonra teknik direktörümüz olacak olan eric gerets'in, ayağına her top geldiğinde veya taç atışı kullandığında tüm stattan yükselen korkunç bir "yuhalama" sesi ile karşılaşmasıydı. bunun nedeni de gerets'in çok hırslı, sert ve agresif bir futbolcu olmasıydı. bu yüzden de gerets, taraftarımıza çok antipatik geliyordu.

    takımımız da çok hırslıydı; psv'yi resmen ezdik. maç 2-0 olunca, ilk maçı 3-0 kaybettiğimiz için üçüncü golü çok aradık ama aradığımız gol bir türlü gelmedi çünkü o zamanki psv de, psv idi; deyim yerindeyse, tam bir yenilmez armadaydı.. hiçbir takım o zamanlar psv'ye bırakın 3 gol atmayı, onları yenemiyordu bile. sonuçta bu maçta psv'yi eze eze 2-0 yenerek elendik ve psv o yıl bizden aldığı tek mağlubiyetle o zamanki adıyla şampiyon kulüpler kupası olan en büyük kupayı aldı.

    psv gibi o zamanın yenilmez armadası olan bir takımı ezerek yenmek gururlandırsa bile aslan yüreklilere yeterli gelmiyordu. arkadaşlar arasında, psv'yi elimizden kaçırmasaydık, belki de o kupayı biz alacaktık diye hep konuşur olmuştuk.
  • 13
    o sezon firtina gibi esen ve devaminda sampiyon kulupler kupasini kazanacak olan psv'ye o sezonki tek maglubiyetini yasattigimiz mac. 3-0'lik ilk mac sonrasi, ilk yarida 2-0'i bulmus ancak sonrasinda psv'nin unlu kalecisi van bruekelen'i bir turlu gecememistik.

    macin onemli noktasi, elenmis olmamiza ragmen bir sonraki sene baslayacak olan buyuk avrupa yuruyusumuzu baslatan mac olmasidir. sampiyon kuluplerde oynanan yari final, sonrasinda kupa galipleri'nde son saniyede kara takilan yari final, daha da sonrasinda manchester zaferi ve sampiyonlar ligi maceralari ve en son uefa kupasi + super kupa ile taclanan donemin bana gore ilk macidir.

    gonul ister ki 21 temmuz 2021 psv eindhoven galatasaray maçı da bu tarz bir donemin habercisi olacak bir mac olur.
App Store'dan indirin Google Play'den alın